içine hiç düşmeyeceğinizi sandığınız çukur. düşmemek için çabalarsınız. sonradan nefret ettiğiniz kişinin çelmesiyle düşüverirsiniz içine.
enteresan bir duygu. nefret dolu bir insanım. her gün değişik birinden nefret ediyorum. bu sıralar bu durum tekledi biraz. bir kaç aydır tek birinden nefret eder oldum.
duyguların en farkedilmezidir.sevginin bittiği yerde değil,bitmediği özlemle de desteklendiği anlarda ortaya çıkar.nefret ettiğin bigün sana geri dönerse de hemen yumuşayabilirsin,ama önce bi intikam alma durumlarına girmen mümkün...
Beter bir duygudur bu.Hissedilenden çok hissedene zarar verir.Hasta eder,mazallah...yataklara düşürür.Benim mesela vardır nefret ettiklerim.Hani içinde kötü duygu barındıramayan, temiz ruhlu insanlar vardır ya;aslında en güzel cezayı, o insanlar verir ,nefret etmeleri gereken insanlara..."yok sayarak" Varlığın beni ilgilendirmiyor, şu dünyada nefes alıyor olmanın hiçbir değeri yok tepkiselliğiyle.Bunu bilirim ama onu becermek de zor iştir gerçekten. Ben beceremeyenlerdenim maalesef.Çatır çatır,böğüre böğüre nefret edenlerdenim.Utanıyorum kendimden ama öyleyim.
Ama bunun iyi tarafları da var tabi...Dünya s.kime minare g.tüme olmazsınız bu durumda pek...Hırs denen şey,ruhunuza musallat oldukça,yaşama bağlılığınız da yükselir,az bi ölçek. Nefret etmeyen,nefret nedir bilmeyen temiz ruhlu insanlar sonunda 2 metrelik bir çukura gidecekleri yaşamlarında temiz adımlar atarken,siz şöyle diyebilirsiniz;"Ulan robot muyum ben! Heralde,insani duygular taşıyacağım.Nefret edeceğim,aşık olacağım.S..kmişim düzgün olmayı!.."Bu da bi bakış açısıdır.Evet hatta ,bunu sevdim.Sikmişim düzgün olmayı.Nefret ediyorum hepinizden!
nefret etmek bir şeyden çok hoşlanmamak duygusundan çok daha ileri bir duygudur. tiksintiden de ileridedir. çünkü nefret etmek bünyesinde o nefret edilen şeyi imha etmek duygusunu da taşır. insan bir şeyden tiksinebilir. genellikle insanlar hoşnutsuzluğu, hoş gitmeyen birşeylere karşı duyulan hoşnutlsuzluğu "nefret etmek" le karıştırırlar.
ama gerçek nefret o nefret edilen şeye insanı yönlendirir, ve o şeyi imha etme enerjisi ve potansiyelini de kendi içinde barındırır.
nefret hissi insanın büyük ihtimalle aşk´tan bile önce hissettiği bir histir. nefret, haddızatında kendiliğinden oluşmaz. aşk, mesela kendiliğinden oluşur.
nefret hissinin oluşabilmesi için somut bir olay olması gerekir. ve bu olayın insan için "hayati tehlike" addetmesi, yani şahıs için çok önemli bir değere, herhangi bir çok değerli , şahsın kendine içselleştirdiği bir değeri yoketmeye yönelmiş olması gerekir. sonuçta ortada gerçek bir "tehdit" olmadan nefret olmaz. ve her insan gerçek tehditle, insan kızdıran olayları pek de güzel ayırt eder.
yolda sinyal vermeden şerit değiştiren adama kızarız, ama annemizi öldüren bir adamdan nefret ederiz. bu his o insandan tiksinti duymanın çok ötesindedir. o adamı bir yerde punduna getirsek öldürürüz de...işte gerçek nefret, budur.
Kime ve neye karşı olursa olsun, nefret insanın kendisini çürüten ve hatta "nefret suçları" kategorisine yaklaştıran berbat bir duygudur, tavsiye edlmez.
hissedildiğinde yüzünün ışığını alır, kokun güzel olmaz, arkadaşların iyi değildir, yediğinden tat alamazsın, dinlediğin şarkı gürültüdür.
sanırım ömrümce hiç demedim, şundan nefret ederim, ondan nefret ediyorum, diye. kişiler, olaylar ve şeylerle mesafemi hep 'çok sevmek', 'az sevmek' ve 'sevmemek' çizgisini üzerine kurdum. bu yüzden mutlu olacak şeyleri hep çok kolay buldum. sevmiyorsam bıraktım gitti. sevmemeyi bırakıp yeni bir hisse tutunarak hayatım boyu sürüklemedim kişileri, olayları ve diğer tüm şeyleri işte. ya da sevmeyi hiç bırakmadım, bir yolunu bulup sevdim. içimdeki öfke dalga dalga boğazıma kadar geldiğinde bile bağırdım, çağırdım, kırıp döktüm, içip içip dağıttım ama nefret etmedim. nefret hissinden dolayı öfkelenmedim bakıyorum da.
öyle temelden ihanetler denk geldi ki hayatıma, onlar için bile dünyamda yer edemedi bu habis his. arkadaşlık, aşk veya günlük hayatın sıradan hay-huyu ötesinde ihanetler birçok şeyi silip götürüyor demek ki -hisler dahil. ben şanslıydım ki nefret hissi gitti. hala umarsızca sevebiliyorum insanları, dünyayı, güneşi... ve birer armağan addettiğim diğer her bir mucizeyi.
nefret hissini ruhuyla taşıyan birçok insan da tanıdım, denk geldi. onlar için, kıskanç insanlara üzüldüğüm gibi üzüldüm. birçok şeye sahip olup nefretin hırsıyla onlardan hiçbir tat alamayanlar insanlar. gülüşünde mutluluk olmayan insanlar. yürürken bile dünyayla kavga eden, giydiği yakışmayan, her yerde arkadaşları olup aslında hiç sevilmeyen insanlar. nefret en pis uyuşturucudan bile daha derin bir yıkımla çökertiyor ruhu ve bedeni. mutsuzluktan ölen insanlar varsa birçoğu içindeki nefret duygusundan kurtulamamakla cezalandırılmış olanlardır gibi geliyor bana.
içinin en kuytusunu nefrete adamış olanlar ne yaptılar da karşılığında acısını çekiyorlar acaba?
bende bu aralar bir merak bir merak. bir gevezelik hali ki of.