kaskafalılar tarafından izlenmeden ne kadar miliiyetçi ve militarist bir film olarak lanse edilse de tam tersine anti militarist bir filmdir. askeri seven ve onları savunan bir vatandaş olarak ben buna rağmen çok beğendim. anti militarist olomasının sebebi ise bir komutanın şahsi duyguları için askerlerini teröristlerin kucağına atmasındandır. asker duygularıyla değil mantığıyla hareket etmelidir. bu yönüyle de sanki bir eleştiri getirmek istenmiş bu duruma...
daha yeni izleyen eski mavi berelilerin olduğu film. *
yüzbaşı olmuşsun ama çatışmada armut gibi kalakalıyorsun. komutanlarından daha çevik oldukları için bu askerler kahraman. yüzbaşı açılış sahnesinde orhan tecrübeli çocuk benim gibi değil diyordu. yada o anlama gelen bir şeyler mırıldanıyor. fakat o tarihlerde çatışma tecrübesi olmayan mavi bereli yüzbaşı olur mu lan.
bu filmde ağlanır, neden ağlanmasın? oradaki ölenler, evini özleyenler, annesine verecek cevap bulamayanlar, sevgilisi tarafından terk edilenler bunarın hepsi biziz. askerliği yaptıktan sonra çok daha fazla acıtıyor bunları izlemek. gerçi biraz duygusal bi insan, şehit cenazelerini 45 saniye izlerkende ağlıyor.
masanın üstündeki terorist kadın ile televizyondaki türkiye güzeli seçilen kızı aynı sahnede görüp etkilenmemek elde değil. aynı teroristi almaya gelen helikopterin kalkışının camdan yansıtılması hoş olmuş.
hadi bir mantık hatasıda bizden gelsin. kapının önünde 3-4 asker çatışıyor üstlerinde bilmem kaç yüz metreden koşarak gelen canlı bombayı durduramıyorlar. kız içerde fünyeyi çekiyor tabi. anlamsız.
karakol doktoru ile yüzbaşının burunlarını öpüştüren bir açıdan* çekilmiş sahnede ise bu savaşa dair önemli sözler söylendi:
--spoiler--
yüzbaşı: ...bende biliyorum bu savaşın böyle kazanılmayacağını. beni aptal mı sanıyorsun?...ben burada kaybedersem sen istanbulda ankarada kaybedersin... *
--spoiler--
yıllarca doğuda o kadar asker kurban edildi, o kadar şehit verildi, o kadar masum insan kanı aktı akıtıldı.
şimdi işini bilir bir yapımcı çıktı sahneye. parasını verdi yönetmeni tuttu. senaryosunu yazdırdı. oyuncusunu ayarladı.
babalar gibi çekti filmi. sürdü vizyona. hobaaa paranın amına koydu.
peki noldu ?
benim verilen şehitlerime ne faydası oldu bunun. akan kanlara ne faydası oldu.
yapımcının oyuncuların yönetmenin senaristlerin kazandıkları paralar dışında kime ne faydası oldu söyleyin ?
izlemedim.izlemem.izlettirmem. çok duyguludur, çok içlidir, çok güzel anlatıyordur mevzuyu.sikime kadar ben bu açıkgözlü insanları nemalandırmam arkadaş.
pkk yandaşlarına, akp yalakalarını acayip rahatsız eden film.
yok milliyetçi duygular, yok askeri övmeler falan var diye kuduruyorlar.
ne yapsınlar yani tsk'yi terörist gibi, türk milletini de soykırımcı mı göstersin.
hoş öyle olsa anında bu üstte saydığım troll zihniyet yalayıp yutardı filmi.
filmin senaristinin ismi hakan evrensel olup eski bir rütbeli personeldir.bölgede görev almıştır.ben filmin her konuda mükemmel olduğunu savunanlardanım. en azından alanında ilk olması saygı duyulası bir film olmayı hak ediyor.teknik açıdan yeterli bulamayanlara ise şöyle bir tavsiyede bulunabilirim:hakan evrensel in güneydoğudan öyküler isimli kitabı size gerekli heyecanı verecektir.mutlak suretle okunması gereken dinamik bir kitap olduğunu düşünüyorum.
doktor: senden yoldaşımın hesabını sorucam kaya. mete yüzbaşı: gel sor hadi. doktor: o kadının intikamını alıcam senden. mete yüzbaşı: ben de intikam alıcam. doktor: o kadının heykelini dikicem oraya! mete yüzbaşı: yiğitsen adam gibi gel. doktor: gelicem komutan, çok az kaldı. mete yüzbaşı: seni görmeden gitmem. korkak herif! doktor: 10 senedir savaşıyoruz biz, korkak adam devam eder mi? mete yüzbaşı: 10 senedir domuzlar gibi dağda yaşıyorsunuz lan. doktor: binlerce genci öldürdünüz! katilsin! mete yüzbaşı: kendi halkımın kanını emen sülüklerle savaştık biz. doktor: senelerce öldürdünüz de n'oldu? bitirebildiniz mi? mete yüzbaşı: sen kendi insanını katleden bir hainsin doktor. doktor: yıllardır ezdiğin halkın adını ağzına alma. mete yüzbaşı: ne zaman ezildin doktor?! ne istedin de vermedi bu ülke sana? doktor: özgürlüğümü vermediniz komutan. halkımı kendi toprağında sürgün bıraktınız. mete yüzbaşı: katliam yaparak özgür olunmaz. doktor: dilimi yasakladınız komutan, dilimi. mete yüzbaşı: bu ülkenin üniversitesinde okudun. doktor: sabret. bütün sıkıntılarından kurtarıcam seni. mete yüzbaşı: katilsin sen. doktor: katil olan sensin komutan. mete yüzbaşı: ya sizin öldürdükleriniz ?! öğretmenler, çocuklar, mühendisler, işçiler? doktor: bu topraklar sert komutan. bu savaşın kuralları var. mete yüzbaşı: sizin kuralınız çoluğu çocuğu kurşuna dizmek mi? doktor: söylesene kaç tane köy yaktın? mete yüzbaşı: bastığın köylerdeki masum insanların kanı var lan elinde! doktor: siz bizi hiç anlamadınız komutan. yoksulluğu halkıma kader yaptınız. mete yüzbaşı: yoksul olan herkes senin gibi terörist mi oluyor? doktor: bu topraklar bizim. mete yüzbaşı: doktor, bu ülke hepimizin. doktor: bu dağlar benim komutan. git burdan! mete yüzbaşı: burayı sana mezar yapıcam doktor. doktor: git burdan! mete yüzbaşı: seni görmeden gitmem. doktor: karına git komutan! mete yüzbaşı: ben burdayım doktor. doktor: git burdan! mete yüzbaşı: seni öldürücem. doktor: burası senin mezarın olacak. mete yüzbaşı: o zaman vatan sağolsun.
dvd gelirinin bir bölümünün mehmetçik vakfına gitmesinden ötürü vatansever korsancı kardeşlerimizin korsanını geç çıkardığı, izlenince de vatan millet sakarya havalarına sokan izlenilesi bir film.
çekim kalitesini falan geçtim. teknik açıdan eleştiride bulunmayacağım, sadece bende bıraktığı etki üzerinden gideceğim.
film şu açıdan mükemmeldi. sanki orada bulunan askerler el kamerasıyla çekip, film yapmışlar gibiydi. çok gerçekçiydi bu kısım. onların boş şeylerden bile mutlu olması değil mesele. normalde bizim gülümsemeyeceğimiz şeylere gülümsetmesi filmin. bizi onların sıkıldığı gibi sıkması, dağın taşın. telefon görüşmeleri mesela işledi içimize. onlar gibi yaşadık saldırı korkusunu. (siperde gözlerini kapatıp hayal kurdukları sahne) yani film bizi aldı onların yerine koydu. yavaş yavaş sobaya odunları attı. sonlara doğru benzini döktü ve öyle bir yaktı ki... çatışma sahnesi çok gerçekçiydi. belki ben kendimi onların yerine koyduğum için öyle geldi ama amaç buydu. bunu başardı film gerisi yalan benim için. verdiği mesaj, çekim kalitesi falan umrumda değil. çünkü ordaki askerlerin hiçbirinin umrunda değildi ve film süresince ben onlardan biriydim.
sadece film değil, bu kadar gerçek anlatılmış bir film hem de türk filmi. yaşamayanın anlayamayacağı, yaşayanın da o günleri tekrar tekrar yaşamasını sağlayan, ve bu yüzden kötü bir film. insana kötülük yapan bir film.
bu gece yakın zaman içinde ikinci kez izlediğim film.
ezbere bilmeme rağmen aynı yerlerde gerildim, aynı yerlerde hüzünlendim, aynı yerlerde güldüm.
öncelikle imdb'de aldığı puanı sonuna kadar hak ediyor.
askerlerin hikayeleri yok. çünkü onlar gidip geliyor, 45 saniyeden ibaretler bizim için. türkiye'deki erkekler için o 45 saniye olma ihtimali pekala yüksek. insan biraz empati yapınca gözü o kadar korkuyor ki. rahatsız edici derecede bir gerçekçiliği var bu filmin.
belki tek eksiği komutan ile doktor arasında birazcık klişe konuşmalar. hatta komutan her ne kadar askerlerini sahiplense de, kısa dönemlere ve uzun dönemlere fazlasıyla disiplin göstermesi pek hoş.
yıllarca sırtında mermilerle vietnam ormanını tarayan amerikan askerleri gördükten sonra leziz bir yapım olduğuna bir kez daha karar verdim...
--spoiler--
"-kaya 1 sen kredi için başvurdun mu hiç?
-hayır kaya...
-iyi başvurma, tapu istiyorlarmış.
-emredersiniz."
--spoiler--
birçok bakımdan gerçekçi olmayan film. kar kış fark etmiyor askerler hiçbir karede beyaz kamuflaj giymiyor! ayrıca benzer bir karakolda görev yapmış bir askere şu soruları sorun: bir pkklının taktik saha sistemine girip (şifreli) konuşmayı dinlemesi hatta katılması mümkün müdür? pkk o yıllarda m-14 ve m-4 kullanıyor muydu? bir telsiz röle istasyonu antene ihtiyaç duymaz mı? komutan asker jargonu (selam, duruş tekmil vs.) gerçekçi mi? dışarıda sandalye atmış arkasındaki askerlerle konuşan komutan hedef olmamak için sırtını gökyüzüne değil dağlara vermez mi? (ayrıca son derece kötü bir kadrajdı.) baskın beyne isabet eden bir kurşunla başlıyor, karakol tüfek menzilinin dışında değil mi? baskın bekleyen bir komutan karakolda değil de askerleriyle dışarıda yatmaz mı?
nefes bir film değil adeta hayatın kendisi. yaşatmak için ölümü göze almış amatör ruhların, görevle özel hayat arasına sıkışan gelgitlerini basit bir dille anlatıyor ve yok yere birbirimize çektirdiğimiz çileye ayna tutuyor. arada nefessiz de bırakıyor insanı. hazırız dediğimiz şeye asla hazır olmadığımızı ve olamayacağımızı bile bile...
başlangıcı ile sonu arasındaki bağlantıyı kaybetmeyen filmdir. orada görev yapan askerlerin içinde bulunduğu ortamı abartısız lanse etmektedir. etrafta söylenler çok, işte şurda top, şurda uçaksavar, şurada gözlem kulesi, termal kamera olacaktı lafları mevcut. ancak o zamanın şartları altında buna benzer imkanların olmasını beklemiyorum. operasyon sahnesi gerçeğe yakın; herkes bir yana dağılıyor, filmlerdeki gibi ramboluk yapan ya da yapmaya kalkışan yok, yapamazsında, o mermilerin arasında.yalnız bir o kadar tecrübeli gösterilen komutanın, çatışma sahnesinde pasif kalmasına anlam veremedim.
Günümüz Türkiyesinin terör gerçeğini anlatan belgesel içerikli bir film. herkesin mesaj kaygısı olmadan izlemesini öneririm.
canlı performanslarını çok başarılı buldugum, kasım '09 başında çıkardıkları albümlerini arşivimin en değerli yerine sakladıgım, anıl altınöz,gürkan bozacı,targan türe ve mehmet demirdelen den oluşan grup. her perşembe beyoglu hayal kahvesi'nde gidilip izlenmeli dinlenmelidir. zira tadından yenmez.
gitmeden bi dinliyim nasıllarmış hmm derseniz albümlerini bedava olarak indirebilirsiniz: http://www.nefes.com.tr
bu da grubun -gayet başarılı buldugum- ilk video klibi: http://www.youtube.com/watch?v=9yw77rjocym