necip fazılın hayatı hakkında zerre bilgisi olmayan,onu sadece basit bir şair zanneden, dinden bahseden her söylemi gericilik yobazlık zanneden-çünkü öyle öğretilmiştir- bünyelere ağır gelmiştir. Yazının ve yazarının ağırlığını ve edebi mükemmelliğini hazmedemeyen insanlar çareyi ucuz hakaretlerde aramışlardır.
(#14172451)
hiç bir arkadaşım ile polemiğe girmeden alkolik kişinin sözlerini buraya (utanarak) ekliyorum. Şöyle buyurmuş kısakürek:
"amerikan politikasını korumakla mükellefiz... amerikan siyasetini tutmaktır biricik yol... amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. yoksa bir amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. dış siyasetimizde amerikan siyaseti ve iç bünyemizde amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."
necip fazıl 1950'li yıllarda polisin bir kumarhane baskınında yakalanıp gözaltına alınanlardan biridir. her türlü ahlak dışı işin içinde olup din iman diyen bu tür gülünç insanların, gençliğe herhangi bir konuda hitap etme hakkı olamaz.
tarih bildiğini sananların anlayamayacağı, büyük üstadın, müslüman-türk gençliğine tavsiyeleridir. ayrıca necip fazılı her seven şakirt, akepeli yada bilmem ne değildir. aptal aptal sınıflandırmalar yapanların, asla anlayamayacağı ve anlamasına da gerek olmadığı bu hitabeyi yazan büyük üstadı şükranla anıyoruz!
--spoiler--
halka değil, hakka inanan; meclisinin duvarında 'hakimiyet hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti hakka kölelikte bilen bir gençlik...
--spoiler--
...ibareleriyle birlikte günümüz milletinin muktedir iradesine dikkat çekmektedir.
o değil de yine başlamış iki buçuk asır şu, üç asır bilmemne filan. tarih bilmeyen adamların tarihi kendine göre kategorize edişi yok mu bitiyorum bu olaya! herkes her şeyi yazmak zorunda değil ki abicim şairsen şiir yaz işte.
bu da gençliğe hitabesidir. öyle diğerlerine benzemez türkün milli kimliğinin nasıl olması gerektiğini ve nasıl çalışacağını çok iyi tespit etmiş ve aktarmıştır üstadımız.
her kadının bastığı yerde sanki kalbim var
kalbim ki zevk alır ezilişinden
ömrümüzün geçtiği yolda bana sorsalar
gidiyorum bir kadın bacağının peşinden
bir kadının, içinden ağlayışı, gülüşü
gözlerinden ziyade bacaklarına yakın
bir lisandır onların duruşu, bükülüşü
kadınlar, onlar varken konuşmayınız sakın
ince sütunlardaki ilahi güzelliğe
bacakların ruhudur şekil veren, diyorum
bacakları bir kalın örtüde saklı diye
mermerde kalbi çarpan venüs'ü sevmiyorum
boynuma doladığım güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını
kör olsam da açılır gözüm ona sürseler
isa'nın eli diye, bir kadın bacağını
bu şiirini bir dostuna kumarı bıraktığını artık başka şeylerle ilgilenmeye başladığını anlatmak için yazmıştır. hitabeyi kime ne anlatmak için yazdığına dair bir malûmat yoktur...
sınısız cariye alabilirsiniz,4'e kadar kadın alabilirsiniz,cennette memesi tomurcuklu kızlar verecem size diyen bir din için savaşmayı emreden hitabedir...rererörerere
islam ideoloğu necip fazıl kısakürek in müslüman gençliğe hitabesi;
devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... birincisi iki buçuk asır... aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... ikincisi üç asır... kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... allahın, kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... ya dördüncüsü? .... son yarım asır! .. işgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... işte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
halka değil, hakka inanan; meclisinin duvarında 'hakimiyet hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti hakka kölelikte bilen bir gençlik...
emekçiye 'benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... kapitaliste ise 'allah buyruğunu ve resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin islâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, islâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
'kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...
can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...
büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
tek cümleyle, allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve o'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve o'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
işte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür allaha hamd etme makamındayım. genç adam! bundan böyle senden beklediğim şudur: tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! allahın selâmı üzerine olsun...