Bu aralar sıkça duyduğum soru.
Taktı bana. Ille de boşan diyor. Hayırını, olmazini imkansızını anlattım güzelce anlamıyor. Sert çıktım, bağırdım yine anlamıyor. Bekâr olsam bile olmaz ikimizden diyorum, dinlemiyor.
Şiddetin her türüne karşı olan beni bile zıvanadan çıkardı sonunda, kırdım ağzını burnunu.
Dedim: "arif abi, saçma sapan konuşma, delirtme beni, canını yaktirma daha fazla"
Bugün yine sokaktan geçerken perdeyi aralayıp baktı.
Vuracam ipneyi sebebim olacak, ondan korkuyorum.
kitap ve yorum sitesinde bahsi geçen kitap. ben en çok sevgilisinin başka bir adamdan hamile kalmasından etkilendim, öyle bir gup gup amca'dan yani.
--spoiler--
Kitap adı olarak baktığımızda pembe dizi başlangıcı gibi değil mi? Aslında durum tam olarak öyle değil. Daha sert bir durum söz konusu. ilişkiler. Ama bu ilişkiler bildiğiniz tarzda ilişkiler değil. Nasıl ilişkiler peki? Anormal yani normal olmayan normalden uzak ilişkiler. Peki buna neye göre karar veriyoruz? Yani hangi ilişkinin normal hangisinin anormal olduğuna? Toplumsal değer yargıları, ahlak kuralları, örf ve adetler, sevgi, saygı aşk vs. gibi etkenlerle şekillendiriyoruz. Ya tüm bu değerlerimiz doğru değilse? Doğru bildiğimiz bir çok yanlış gibi onlarda yanlışsa? Mutlu olmak için yeterli değilseler? Huzurlu ve güzel bir yaşam, bu değer yargılarımız ile şekillenmiyorsa? Adam Phillips’in Tekeşlilik kitabından sonra üstüne bir de Hande Çayır’ı okuyunca bu konuda büyük bir sorun olduğunu ve işin kötüsü bu sorunun çözülmesi imkansız bir sorun daha olduğunu gördüğümü söylemeliyim.
Hande Çayır, kitabında röportaj şeklinde ilerlemiş. Çarpık olarak adlandırılan ilişkiler yaşayan insanlarla konuşmuş ve onlarla soru cevap şeklinde ilerlemiş. Aldatan eşler, cinsel fantezileri olanlar, farklı şeyler denemeyi sevenler bu kitapta. Tabi bütünüyle açık bir anlatım söz konusu değil. Hafif üstü kapalı hafif açık ilerlemiş bir anlatım. Tabi isim verilmiyor. Verilse bile sadece ilk adı kullanılmış. Hikayeler gerçek hikayeler. En azından yazarımız öyle diyor. Zaten gerçek olmaması gibi bir durum yok. Hepimizin duyduğu, karşılaştığı hikayeler. Tek farkı bunu açık dille anlatan bir kitabın olması. Genelde ayıptır bunlar tabudur ve anlatılmaz. Yapan kişiler ayıplanır ve dışlanır. Ama insan kendi içinde kendisini o kişinin yerine koyar ve o hazzı yaşar. Fakat dilinde ayıplar. Kendi içinde ise yapmak ister. Belki de yapar. Belki o da yaşıyordur bu çarpıklığı ama söylemez. Statüsüne saklanır, ahlak değerlerine saklanır, savunduğu dine saklanır, illa bir saklanacak yer bulur. Zaten değil midir en iyi saklambaç, her oyuncunun yakalanmadığı saklambaç…
Düşünsenize sürekli olarak analar kutsaldır diyen, anayı bacıyı karıştırma diyen bir toplumda yaşıyoruz, ama bir kadın geçerken tabiri caiz ise öküz gibi bakan insanlarla yaşıyoruz. Hatta çoğu zaman bakmakla yetinmiyor, çok daha berbat ve korkunç şeyler yapılıyor. Tüm bunlara rağmen hala cinsellik bastırılıyor. Yeri geliyor namus oluyor, yeri geliyor günah oluyor, yeri geliyor ahlaksızlık oluyor, yeri geliyor tabu oluyor bir şekilde o yeri geliyor. Bazı zaman ise allah rahmet eylesin oluyor. O bazı zamanlarda yüreği yananlara ne oluyor bilmiyoruz bilemiyoruz. Tüm bunlara rağmen hala aynı tas aynı hamam yaşıyoruz. Et üzerinden namuslu, lafta erkek, dışarıdan mükemmel insan, kağıt üzerinde edepli eş. Herşey, göstermelik gerçeklerin içinde itina ile hazırladığımız yalanlarımızdan ibaret…
Hande Çayır’ı tebrik etmek gerek. Ülkemizde böyle bir kitap yazıp, yayınlamak zor bir iş. insanların tepkisinin bir sınırı yok biliyorsunuz. Onlara göre yanlış olan her ne ise yok edilmelidir. Ne Zaman Boşanacaksın Da Evleneceğiz’e de, aynı önyargı ile yaklaşabilirler. Her ne kadar kitap bana hitap etmese de, olması gereken bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorum. Herkesin her gün yaptığı, ama konuşulması ahlaksızlık olarak değerlendirildiği bir çok şeyin açıkça anlatılması bence doğru bir hareket. Düşünsenize doğru giden o kadar az evlilik varken, birbirini aldatmayan insan sayısı bu kadar azken hala insanların aşktan, sevgiden, evliliğin kutsallığından bahsetmesi sizce de çok komik değil mi? Tekeşlilik zaten yok. Sadece bizler varmış gibi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Alın size modern toplumun bir sorunu daha. Çözülür mü? Kesinlikle hayır. Çok fazla yalanla birlikte yaşıyoruz, yaşatılıyoruz…
Tüm bunları düşündürmesi bile yeterli diyer düşünüyorum ve öncesinde ya da sonrasında Adam Phillips’in Tekeşlilik kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.
--spoiler--
Ne Boşanan Ne De Evlenecek Olanlar için bir kitap. güç verdi.
Muhterem okuyucular,
Bugün sizlere tanıtacağım kitaptan alıntı yapmayı düşünmüyorum. "Bilinmedik, sırlarla dolu bir dünya" olduğu iddia edilen bu kitabın dünyası, siz onu okuyana dek bilinmedik kalabilir. Bunda bir sakınca görmüyorum.
Her toplumda ve her çağda, konuşulması "izne tâbi", yasaklı konular vardır. izni kimin ya da kimlerin verdiği değişebilir. Ama "o" konularda konuşmak ve yazmak, otoriteden "çok çekmiş" olsa bile hâlâ otoriteden beslenmekte ısrar eden insanları utandırır ve kızdırır. Hatta, sertleştirebilir.
Yaşanılan gerçekliklere kulak vermek ya da onları dillendirmek, gerçeklikler için ifade alanı açmak, bazıları için tahammül edilemez bir durum. Çünkü, örttükleri ve gizledikleriyle "dokunulmaz" alanlara sahip olduklarını zannedenler, sahiplendikleri bu yasaklara aynı zamanda kölelik de etmekteler. Atasözleri -her zaman olmasa da- bazen hedefi tutturuyor: Genel ahlak masallarının gölgesi serin bile olsa, "Güneş balçıkla sıvanmaz".
Bu kitap, o yadsıyıcı gölgeye saklanmak istemeyenlerin kitabı. Güneş’e bakmak bazen can sıkıcı olabilir. Ama sessiz kalmamız istenen yalanlarla kendimize kurduğumuz bir hayat, hangimizi tatmin edebilir?
Kitap, "metreslik" denilen ayıp, yasak, günah, yanlış ve terbiyesiz ve belki de muğlak bölgede yaşananları tartışmaya açıyor. Çünkü şunun farkında: "Susmak", "susturmak" yalnızca kendimize yarattığımız oyuncak evleri korur. Susarak gerçek evimizi, kendimizi koruyamayız. Ya da evimizin korunması gerekip gerekmediğine bile karar veremeyiz. Ve hep "neden" sorusuna mahkum etmiş oluruz kendimizi. Gece yastığa başımızı koyduğumuzda, beynimizi kemiren ve bastırdığımız gerçeklerin yüklerini hafifletmez susmak ve susturmak. Susulması, yalnızca otoritenin izin verdiği kadar ifade edilmesi "gereken" alanlardan biri de metreslik. Trouillot'nun "Geçmişi Susturmak" adlı kitabındaki dikkat çekici bir ifadeyi paylaşmak isterim: "Sessizlik diyerek aktif ve geçişli bir süreci kastediyorum: biri, bir gerçeği veya bir bireyi, tıpkı bir susturucunun bir silahı susturması gibi "susturur"" diyor Trouillot. Bununla neyi kastediyor?
Kısaca, susulunca yaralar iyileşmez. Metreslik bir yara mıdır? Kimine göre "evet, yara"dır ve bu kitaptan öğrendiğimize göre, kimine göre "hayır, doğal"dır. Kimine göre eleştirilmesi, kimine göre saklanması, kimine göre ise kafaya takılmaması gerekendir.
Peki, metreslik nedir? Bizi neden ilgilendirmeli?
Hande Çayır'ın farklı altyapılardan ve yaşam deneyimlerinden gelen on sekiz kişiyle paylaştığı bu "öğrenme" süreci ve anlama çabası, bir kitap olarak ilgimize sunuldu. Bir sözlü tarih çalışması olarak da değerlendirebiliriz Ne Zaman Boşanacaksın Da Evleneceğiz'i, bir dertleşme vesikası olarak da...
Bu on sekiz kişinin "metreslik" hakkındaki düşünceleri, deneyimleri, varsayımları bir araya geldi. Anıların, hikayelerin, fikirlerin, anlatıların ve örneklerin birbiriyle uyuştuğu da uyuşmadığı da oldu. Kitap, susulması, sineye çekilmesi, "bir günah gibi" yaşanması buyurulan bir meseleye içeriden bakmayı denedi. Bu deneme ve yorumlama çabasının başarılı olup olmaması bir tartışma konusudur ve tartışılmalı da... Ama temsillerin "başarılı" olup olmamasından daha önemli olan bir şey var. Metreslik konusunun konuşulması, yüksek sesle ifade edilmesi, "izne tâbi" olan bu ahlaksız konuyu sahiplenip kamusal alana çıkarılması. Bu paylaşma cesaretinin kendisi zaten bir başarıdır.
Ne Zaman Boşanacaksın Da Evleneceğiz?, adına rağmen, tek sesli bir metin değil. Metreslik hakkında çok sesli bir koro. Görüşmeler, oldukları hale sadık kalınarak, cilalanmadan ve parlatılmadan paylaşılmış Çayır tarafından. Bu çok sesli haliyle, konunun basit bir konu olmadığını da göstermiş oluyor. Bence kitabın en güçlü yanı, kitap bittiğinde tek bir doğruyla ayrılmanıza müsaade etmemesi. Ne Zaman Boşanacaksın Da Evleneceğiz adlı kitap, adının ima ettiği tekil anlatının ötesinde bir içeriğe sahip. Kitapta, boşanmayı beklemeyenler de var, metresliği lanetleyenler de.
Ahlaki olarak açıktan yasaklanan ya da çaktırmadan önemsizleştirilen, konuşulması utanç nedeni sayılan bir konuda görünür olmaya cüret ettiği için bile Ne Zaman Boşanacaksın Da Evleneceğiz ilgi çekicidir. Okumanızı ya da bir göz atmanızı öneririm.
Kitabın içeriği hakkında önbilgi vermek yerine, kitabın irdelediği meselenin önemini vurgulamayı tercih ederim. Toplum ahlakı ile ilgilenen ve daha az riyakar bir topluma heves duyan herkese öneriyorum. Özellikle, metreslerin, metresleri olanların ve metreslik hikayelerini ölene dek saklamak zorunda hissedenlerin... Bu kitabı iyileştirici bulmalarını umut ediyorum.
özenli, hisli, hem o yana, hem bu yana bakan, olduğu gibi, yalın, duru kitap.
tıpkı yazarı gibi.
bir Türkiye panoraması.
mor çatı'da, kitap hakkında konuşma olacakmış. hande çayır da orada olacakmış.
bazen bu falliğe lanet ediyorum. beni de almaz mısınız?
--spoiler--
Mor Muhabbet buluşmalarında bu hafta sonu Mor Çatı gönüllüsü Hande Çayır ile yeni kitabı "Ne Zaman Boşanacaksın da Evleneceğiz "i toplumsal cinsiyet ekseninde konuşacağız.
Klişeleştirilen bir ilişki biçiminin görünmeyen tarafı olan kuma ve metreslerin yer aldığı ilişkilerde bir yanda erkeğin gücü ve iktidarına tanık olurken diğer yanda 'birbirinden habersiz ve güven yerine tahakküm ve iktidarın parçası olmuş' kadınları görüyoruz. Peki bu ilişki biçimlerinde başka neler yaşanıyor, çoğunluğu genellemeye yayarak metreslerin daima kadın olduğunu söyleyebilir miyiz? Lgbtia bireyler ve kuir var oluşu yaşayanlar bu ilişkilerin neredesinde? Peki ya birilerinin metresi olan erkeklerin hikayeleri neler?
Hem kendi hayatımızda hem de toplumda anlatılmayan, askıya alınan, susturulmaya, kapalı kapılar ardında yaşanmaya mahkum edilen bu ilişki biçim(ler)inin görünmeyen yüzleri olan metreslerin hikayelerini, bu ilişkilerde toplumsal cinsiyet inşalarının ve rollerinin yerinin nerede olduğunu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimlerinin yaşanıp yaşanmadığını, konuyla ilgili araştırma yaparak çeşitli cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimlerden metreslerle bire bir konuşarak bunu kitap haline getiren Hande Çayır'la konuşacağız.
17.10.2015 Cumartesi, 16:00
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Dayanışma Merkezi
Katip Mustafa Çelebi Mah. Anadolu Sok. No:23 D:7-8 34433 Beyoğlu / istanbul