bir de böyle içine anılar sıkışmış sanki bu türkünün, gözümün önünde türlü türlü hatıralar.
bir bank.
bir mezar, bir ağlayan baba.
canı yanmış bir kadın.
avuçlarımın içinde biraz toprak.
beyaz çıtır çiçekleri olan bir ağaç, bir kırık uçurtma.
ümitle yeşeren bir erik ağacı, "ikimizin".
çok mutsuz olduğun bir anda, kocaman bir insan gibi gözlerine bakarak göz kırpan bir çocuk ve yine göğsüme dayanmış ağlayan aynı çocuk.
araba içinde ardımda kalan bir görüntü, bir ayrılık...
bir yalan, bir gerçek.
bir hayal, kıvırcık saçlı bir kız çocuğu.
bu kadar şeyi içine nasıl hapsetmiş bu türkü?
--spoiler--
birden akılda şimşek gibi çakan türküdür.
tesellidir.
bu da gelir bu da geçer ağlama dedirtir.
bir de akıla duvara karşı'daki sahneyi getirir.
sibel, cahit'in hapise girmesinden sonra kaçacak delik arar ve şeref'e gider. araya bir perde çeker şeref ve sibel'i misafir eder.gece onun ağlamasını duyan şeref, bu türküyü söyler ona.
hepimiz ağlarız bu sefer.
ama bize ağlama diyen bi şeref bile yoktur.
Pek kimse değişmemiş ancak türkü nün aşık daimi nin pkk ya katılıp öldürülen oğlu kazım aydın a ağlayan eşine yazdığı söylenmektedir ancak bazı kaynaklar ise türkünün yazılış tarihini 1950 li yıllar olduğunu belirtmiş, e oğlu 1981 de öldüğüne göre biraz sallama gibi geldi.
şuan ki ruh halimle bu türküyü dinledikçe ölesim geliyor. geçmiyor ki. nasıl geçsin. hissederek dinledikçe kahroluyorum, ölüyorum.
güzel gözlüm, bu da gelir, bu da geçer ağlama. geç kalınmışlıklarım beni bitiriyor, öldürüyor. ölümden daha betermiş gibi geliyor.
insan bu türküleri, şiirleri nasıl yazar diyordum. yazabiliyormuş gerçekten.