"dün akşam dedim şen sevgiliye;
seninle lades tutuşalım diye.
imalı bir eda katıp sesine,
sevgili dedi ki; "söyle nesine?".
dedim aldatırsam ben seni,
öpeyim bir kez beyaz enseni,
aldanırsam üç gün yüzüme bakma,
saçını önümde çözüp bırakma,
görelim yenecek diye kim kimi,
güldü; kabul etti bu teklifimi...
sevgilinin dalgınlığı benden de derin,
otururken kuş tüyü ipek minderin
bir ucunda o, bir ucunda ben
başımız önde düşünüyorken
ne hile bulalım diye yarına
sevgili saçını omuzlarına dökerek dedi ki;
"al tara saçımı, bir tel incitmeden!"
ben oyunu, ladesi değil,
tüm benliğimi unuttum bir an
o'nun bu beklenmeyen iltifatından
daha tarağa elim gitmeden
"lades!" dedi, yerinden fırlayarak,
düştü, parçalandı yerde fildişi tarak."
Aşktan aşka koşan, her kadında farklı bir sevda yaşayan, 20. yüzyılın, hatta Türk tarihinin en büyük yazarlarındandır.
Piraye ile yıllarca evli kalıp, yıllar boyunca mektuplaştıktan sonra kız kardeşinin arkadaşı Münevver'e aşık olmuştur.Daha sonra hakkında hiçbir şiir bulunmayan Galina'ya ve en sonunda Vera'nın kollarında ölümü tadandır.
Aşk hayatında da siyaset hayatında da pezevengin tekidir.
NAZIM HiKMET'E
Karlı kayın ormanında
Ne işin var gece gece?
Efkârını çok özlersin,
Bir Türkçüye denk gelince,Memleketinde kalanlar,
Ölüne sövdükçe bağır!
Daha çok duyacağın var,
Devşirme kılıklı sığır! Sen ordan geçerken biri,
Dese "lan insanlık kiri! "
Tam eğilip selamlarken,
Kırsa ağzında dişleri! Eski takvim hesabıyle,
Sana bahar gelmez zaar!
Kürşad açken Memed'ine
Haram bütün oyuncaklar! Kar tertemiz,kar kabarık,
Karda ne işin var kancık!
Berut piçin biriydi de...
Neden ölüyor Hanbalık? Yedi tepeli şehirde,
Kiralık verdin gülünü,
Sana adam demek ayıp!
Kazıklamalı ölünü! Birkez yoldan saptınmıydı,
Hikmet olur Hikmetova!
Anan da Nataşa mıydı?
Ananı s....sin Moskova!
Çok güzel bir şiir. Caner Kara'nın kalemine sağlık.
insanların türküleri kendilerinden güzel,
Kendilerinden umutlu,
Kendilerinden kederli,
Daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
insansız yaşayabildim
Türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
Gezip tozduklarımın,
Görüp işittiklerimin,
Dokunduklarımın, anladıklarımın
Hiçbiri, hiçbiri,
Beni bahtiyar etmedi türküler kadar...
SELAMLIYORUZ SENi; BEDAVA EKMEK, KARANFiL ADINA.. MUTLU EMEKLER, MUTLU ÇOCUKLAR VE iNSANCA YAŞAMAK ADINA.. Nazım'ın 50. ölüm yıldönümü bugün! Haziran'ın daha en başında ve yeni bir yaz'ı & pırıl pırıl güneşli günleri daha yaşayamadan göçüp giden mavi gözlü dev adam; ruhun şâd olsun..
Lanet olsun ne muazzam şey seni sevmek! Sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin. Canım, bir tanem, seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum. Bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden…”
şu harika dizeleri yazarak, olmayan soykırım için bana bile 'acaba lan' dedirtmiş, büyük türk şairi.
mürettip refikle sütçü yorginin
ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
parmakları birbirine dolanmış
bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu ermeni vatandaş
kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri türk halkının alnına
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
"yaşamak" bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.. dizesiyle gelmiş geçmiş en anlamlı ütopyayı dile getiren büyük şair. bence türkiye' nin değil dünyanın en iyi şairlerinden biri.