narziss ve goldmund

entry7 galeri0
    1.
  1. bir hermann hesse romanı. yerleşik inançla barışık, bir manastırda dervişçe yaşayan ve rahip adayı olan narziss ile kendi kurtuluş yolunu arayan bir sanatçı olan goldmund 'un ilişkisi ekseninde insanın kendini, öz benliğini arayışını anlatan, kişisel olarak en beğendiğim üçüncü hesse romanı(siddhartha ve bozkırkurdu'nun ardından).
    goldmund(türkçesi altın ağız)'un ana karakter olduğu kitap, boncuk oyunu'nun ardından en uzun ikinci hesse romanı olmasına rağmen bir solukta okunuyor ve şaşırtıcı finaliyle kitap bittiğinde doygunluk hissi veriyor. arayışta olanlara veya bulduğunu düşünüp sadece edebi tat almak için okuyanlara tavsiye edilesi roman. ancak şunu belirtmekte fayda var ki daha ziyade erkek okurlar üzerinde etkili olma ihtimali yüksek bir roman.
    2 ...
  2. 2.
  3. güzel betimlemeleriyle aynı bir kilisede bir köyde ormanda dolaşmanıza, goldmund un bir yol arkadaşı olmanıza sebep veren sürükleyici yer yer hayatı sorgulayıcı bir kitap.
    3 ...
  4. 3.
  5. baskıları tükenmiş olan kitap. hiçbir yerde bulunamıyor, nedense yapı kredi yayınları yeni baskı da yapmıyor.
    1 ...
  6. 4.
  7. kitabın arka kapak yazısından alıntı:

    --spoiler--
    Bu kitapta, çocukluktan beri içimde taşıdığım Almanya'yı ve Almanlık ruhunu bir kez olsun dile getirmek ve onlara duyduğum sevgiyi itiraf etmek istedim - bugün, 'Alman' olan herşeyden nefret ediyorum çünkü.
    --spoiler--
    1 ...
  8. 5.
  9. Narziss ve Goldmund birbirlerine karşıt değil aksine birbirlerinden ayrı ama sonu aynı olan yollardadırlar. Ayrı ayrı iki kişi gibi görünen karakterler aslında Hesse’nin kendi içinde yaşadığı o derin çelişkinin dışavurumudur. Bilgi yolunda ilerleyen her insanın yaşamının bir yerinde düşebileceği bir çelişkidir bu : Akıl – Sezgi. Narziss gerçeğe ulaşmada akıl ve sağduyuyu iken Goldmund sezgi ve tutkudur. Olayın şaşırtıcı yanı Hesse gibi biri nasıl olurda bu ikisini sentezleyemez ama bir başka açıdan bakıldığında da şunu görürüz o bu sentezi istedi mi ? Benim kişisel görüşüm hayır bunu yapabileceğini çok iyi bildiği halde aksine bunu yapmadı. Hesse bana göre şeylerin özünü görmüş ve bir mum gibi etrafını aydınlatarak tükenmiş kendisine salt özlemi ayırmıştır. Onun bu tutkusu karşısında hayranlıkla eğilmemek elde değil… Onun bu acıları snatsal yaratımında katalizör etkisi görüp o acılarla beslenerek yaratmış ve kendini gerçekleştirmiştir. Bu noktada Goldmund bana Van Gogh’un düştüğü tuzağa düşmemiş hali gibi gelir…
    Goldmund bir heykeltraş maskesiyle insanoğlunun tüm hislerini ve bu hislerin bedenene nasıl yansıdığının mükemmel şekilde gözlemlemektedir ve bir yerde dehşet içinde acı çeken bir kadının yüzündeki ifade ile mutluluğun doruğunda -orgazm esnasında- bir kadının yüz ifadesinin aynı olduğunu yakalamıştır. Narziss ise insan ruhunun doğal eğilimine göre kendi yolunu çizmesi gerektiği ve bunda doğru-yanlış olmadığını sonuçta eğilim ne yönde olursa olsun tek yanlışın bu eğilime uymamak olduğunu farketmiştir. Ve Goldmund’ a “eğer manastırdan kaçıp bir sanatçı olmasaydın senin gibi eğilimler taşıyıp da bunu gerçekleştirmeyen pek çok keşiş gibi gizemciliğin ağına düşecektin ” demiştir. Hesse’ye göre gizemcilik ucu bucağı olmayan sonsuz bir ortamdır, bir yol değildir.
    Romanın başındaki manastırın önündeki kestane ağacı tasviri muhteşemdir ki Hesse’nin edebi gücü üslubu tartışılmaz üst boyuttadır. Hesse bu yönüyle Goldmund’dur. Hesse normal yaşamında ortaçağ karanlığında Narziss’in manastırına sığınmış yaşarken romanlarıyla Goldmund olur ve dünyanın tüm zevklerinin kucağına kendini atar. Onun gönlüdür Goldmund ki hikayenin sonunda bunu iyice hissettirir, coşkuya kapılır ve ölürken Narziss’ e “benim bir annem var ama senin annen yok ve sen Narziss bu durumda nasıl ölebileceksin !” diyerek içindeki Narziss’e öldürücü darbeyi vurur. Ölüm bu noktada Hesse’nin gördüğü gibi yaşamın karşıtı değil kişinin öz karşıtıdır. Herkes ölecektir ama mesele ölebilmektir ışıklar içinde ölüme kucağını açabilmekte. Her yol gibi tüm yollar uçurumda son bulacak ve o uçuruma kolarını açarak atlayabilmektedir huşu içinde kendini sonsuzluğa bırakabilmekte. Bunu Goldmund yapmıştır, Narziss’in varabileceği nihai nokta ancak huşusuz, sızlanmamadan, sessiz bir kabulleniş olacaktır ki bu da erdemdir.
    Narziss erdemdir,itaattir,çalışkanlıktır,özveridir,saygıdır,sağduyudur,iradedir… Goldmund ise tüm bunların karşısında tutkulu bir aşktır…
    Hesse’nin diğer eserleri gibi otobiyografik bir eserdir her ne kadar hikayenin geçtiği çağ ortaçağ veba salgını olsa da bu esere bir ortaçağ romanı asla denemez,hiç alakası yok, tıpkı bir başka otobiyografik eseri “Sidharta” nın budist külliyatına sokulamayacağı gibi. Avrupa ortaçağı bu noktada Hesse’nin genel kurgusuyla ilintilidir. Hesse kendi karanlık ortaçağındadır ve gelecek aydınlığın tohumları da yine o karanlığın içindedir. Veba salgını Hesse’nin tüm yaşamı boyunca yakasını bırakmayan ruhsal fiziksel ızdıraplarıdır.
    Goldmund yaşamının en önemli eserlerini verdiği yaşlılık döneminde neden manastıra dönmüştür ? Manastır onun başladığı yerdir ve kaçıp gittiği hapishanedir ama aynı hapishane yaşlılığında onun sığınağı olmuştur… Ne olabilirdi eğer manastıra gitmeseydi ? Gününü gün ederek yaşadığı için sonunda şanslı ise başını sokabileceği bir kulübe bulur ve boğaz tokluğuna yaşayarak ölümü bekler ya da manastıra dönene kadar yaptığı gibi şehir şehir dolaşır ama bu kez insanları cezbedebileceği bir gençliği olmadığı için kuvvetle muhtemel bir dilenci olurdu. ama hayır manastırda aldığı latince ve din eğitimini kullanarak belki latince dersleri falan verebilirdi *
    Sonuçta her ihtimalle manstıra dönmeseydi o sürdürdüğü yaşamı daha fazla sürdüremezdi ve yerüzüne çıkmayı bekleyen o muhteşem heykeller çıkamazdı onun ellerinden…
    1 ...
  10. 6.
  11. herman hesse'nin karakterleri düşünselleştirip, düşünceyi insanlaştırdığı psikanalitik romanı. Salinger'in çavdar tarlasındaki çocuklar romanındaki Holden gibi bir kişiselleştirme vardır merkezde. Romana her bakışta insanın aklına gelecek yegâne şey sanırım; kendi doğumuna tanık olmaktır! Bir rahmi veya o rahimden dünyaya gelirken ki çığlığını arayan bir insanın hikâyesidir bu. "Annesi olmayan biri nasıl ölür?" sorusuna kadar hep buydu belki aranan ama sonra anlaşılıyor ki her eylemde gerçekleştirdiğimiz aslında kendi ölümümüz.
    4 ...
  12. 7.
  13. Anlaşılan tüm varoluş ikilik üzerine, karşıtlıklar üzerine dayanmaktaydı; ya kadın ya da erkekti insan, ya gezgin ya göçebeydi ya da belli bir yere kök salmış yerleşik biri, ya mantığıyla davranan biriydi ya da duygusal biriydi.
    Hiçbir yerde nefes almak ve nefes vermek, erkek ve kadın olmak, özgürlük ve düzen, içgüdü ve us bir arada var olmuyordu, birini kazanmak için ötekini elden çıkarmak gerekiyordu ister istemez her zaman da biri ötekisi kadar önemli ve arzu edilmeye değerdi!
    Bu konuda kadınların işi belki daha kolaydı.
    Doğa kadınları öyle yaratmıştı ki, haz kendiliğinden semeresini veriyor, sevisel mutluluklardan çocuklar doğup çıkıyordu.
    Erkekte ise bu kolay verimliliğin yerini o sonu gelmeyen özlem alıyordu.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük