haberciden çok bi anaokulu öğretmenine benzettiğimdir. şevkatli , bıcırık bir konuşma şekli ile "hadi gel kutu kutu pense oynayalım ayşe de arkasını dönse.." diyecekmiş gibi geliyor insana. habercilik gibi bir kalıba uymuyor kanımca. cidden gitsin bi okul açsın, neşe erberk filan takılsınlar. hoş olur..başarılarının devamını dilemekteyiz.
kanal 24 de metin metiner ile seçmelerden saçmalar programı(!) sunucusu
hanımefendiye göre, ülkenin gençlerinin "yurdum elden gidiyor." korkusu saçma, her yıl 10 kasım da çoluğunu çocuğunu ata ya getiren ebeveynler aptal. ne kadar gereksiz işlerle uğraşıyorlarmış efendim.
kusura bakmayın hanımefendi ama; sizin gibi yozlaşmış, türklüğünü unutmuş bir nesil olmasın diye uğraşıyor bu insanlar. içinde atatürk, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir nesil, sen ve senin gibilerin işini kolaylaştırırdı tabi. e sizde haklısınız.
sizin gibi tarafsız haber sunacağım diye ülkenin gerçeklerini canlı yayında saptıran, belli bir fikri empoze etmek icin insanlara yanlışı söz oyunları ile doğru göstermeye çalışan,insanların sizin fikir ve görüşlerinize ihtiyacı var görüp TV lerde papağan gibi konuşturan ve Türkiye'nin haklarını korur gözüküp zehirli fiki...rleri ile ülkeyi kausa götüren sizlere LANET OLSUN. Defolun gidin insanların önünden....
eşi rok'tan (rasim ozan kütahyalı)'dan üç yaş büyüktür.
CV'sini resmen yayınlamıştır internette. *
"1977'de istanbul, Yeşilköy'de doğdum. istanbul (Erkek) Lisesinin ardından Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası ilişkiler bölümünden mezun oldum.
Üniversitenin ilk yıllarında ingilizce ve Almanca'nın yeterli olmayacağını düşünüp ispanyolca öğrenmeye karar verdim. Üç yıl boyunca devam ettiğim ispanyolca kursları bitince Barcelona'ya gittim ve bir süre orada kalarak DELE diplomamı aldım. (ispantolca Toefl'a verilen ad). Ama tek bir Latin dili ile yetinmek istemedim. Üniversite 3. sınıfta Fransızca dersleri almaya başladım. Son birkaç yıldır ise Arapça öğrenmek için debelenip duruyorum.
Gazetecilik hikayeme gelince...Daha öğrencilik yıllarında macera hevesim ve merakımı gidermek için ne yapabilirim diye düşünürken Hürriyet Gazetesi'nin Dış Haberler Servisi'nde staj yaptım. Ardından 32. Gün programında bir staj daha. Bir sonraki yaz ise Avusturya'da yerel bir televizyonda devam ettim stajlarıma. Sıra okulu bitirip çalışmaya gelince tadı damağımda kalan medyanın kapısını çaldım tabii. Önce bir yıl Hürriyet Gazetesi. Karın tokluğuna özel haber muhabirliği. Ardından Çukurova Medya Grubu'nun açtığı MT sınavlarına girdim ve kazandım.
5 aylık eğitiminden sonra beni Show TV Haber Merkezi'ne gönderdiler. Irak Savaşı başlamak üzereydi. Kanalda dış haberleri hazırladım, simultane tercümeler yaptım. Bir yandan da kanal yöneticilerinin isteği üzerine diksiyon kurslarına devam ettim. 1 yıl ağır mesainin ardından AKŞAM Gazetesi'nden çağırıldım ve hafta sonu ekleri için röportajlar ve haberler yapmaya başladım. Bir süre sonra ilgimi tamamen dış politikaya yönelttim. Türkiye'nin AB sürecinde Brüksel, Strasburg, Lüksemburg üçgeninde çalıştım, Ortadoğu'nun sıcak merkezlerine gittim ve seyahatlerimin bir bölümünü gazeteye yaptığım haber ve röportajların yanı sıra SKY Türk televizyonu için belgeselleştirdim.
Kısacası 2002 Ekim ayından beri Çukurova Medya Grubu bünyesinde çalışıyorum. Şu sıralar AKSAM Gazetesinde haftada üç gun siyasi ve sosyal olaylar üzerine köşe yazıları yazıyorum, pazartesi günleri hafta roportajlari yapiyorum ve KanalTurk'te Sosyal Bigiler adli bir tartisma programi hazirlayip sunuyorum.
Gazetenin yanı sıra Dünya Turizm Yazarları Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim.
Kendimde emin olduğum tek şey "koşturdukça daha çok var olduğum!"
soner yalçın ın tutuklanmasıyla ilgili olarak şu ana kadar okuduğum en güzel yazıyı yazmış. sicili çok karanlık olan soner yalçın ı savunanların ikiyüzlü tavırlarını eleştirmiş.
bu akşam ntv de ki mirgün cabas ile her şey programında gördüğümüz gazeteci. yalanlarını, iftiralarını, "ben duydum" " ben öyle biliyorum" nidaları ile süsleyen lakin bunların bir kanıt olamayacağını düşün(e)meyen ve bizlere "nasıl gazeteci olunmamalı" sorusunun cevabını veren kişidir. kocası rasim ozan kütahyalı ile "saçmalamanın sınırlarını zorlamak, bir devrin yalancısı" adlı bir kitap çıkartmalarını bekliyorum..
solhaber mükemmel bir portresini çıkarmış ortaya. kısaca faşizmin ete, kemige bürünmüş hali diyerek hanım efendiyi tanımlamışlar.
"dün televizyonda faşizm, genç bir kadın görünümünde dile geldi. saçları yapılı, tırnakları bakımlı, sesi zaman zaman hafiften titreyen, aslında olmadığından dolayı düşünce sistematiğini takip etmenizin güç olduğu genç bir kadın görünümünde...." solhaber
Nasıl gazeteci olduğunu anlayamadığım,katıldığı tartışma programlarında kanıt yerine 'duyum' anlatan,giyinip süslenip bir de sivri konuşunca işin halolacağını düşünen,rüzgarın estiği yöne kamp kuran kişidir.Bağıra bağıra konuşup sinir bozan kocası ile birlikte yıllar sonra ya hatırlanmayacak ya da o yıllar sonraki durum her ne olursa olsun ona kolayca uyum sağlayacaklardır.Çok güzel elleri vardır,o da ayrı.
keşke tolga tuncer'i sümeyye'nin paranoyak sanrılarıyla suçlamadan önce işin aslını astarını muhakeme etseymiş. bir de olayın diğer kahramanını dinleseymiş. türbanın t'si bile geçmeyen bir olayda, sümeyye'nin sakız yüzünden sanatçıdan aldığı uyarıyı türbanına bağlaması ve bu gazetecinin de çıkıp bunu referans alarak bir insanı böylesine suçlaması yaptığı meslekte ne kadar niteliksiz olduğunu göstermiştir.
ayrıca başbakanın kızını tanımamayı da acizlik olarak göstermesi de ayrı bir zeka örneği. hanedanlıkla falan yönetildiğimizi zannediyor heralde.
--spoiler--
Tolga Tuncer denen kendi ülkesinin başbakanının kızını tanımaktan aciz oyuncu arkadaş, belli ki içindeki nefretle fazla meşgul olduğu için Türkiye siyasetine uzaylı.
--spoiler--