müslüman kardeşler

entry109 galeri14 video3
    34.
  1. bazılarını cidden göt korkusu sarmıştır.

    israil ve abd destekli terör örgütüdür.

    bizim taşeronluğunu yaptığımız suriye ve pkk dahil içerdedir.

    bu bir bilinçli cia yapılanması, nato ülkesi olarak şaşırdıkmı?

    erdoğan'ı savunan bebeler iyi baksın bu tabloyada, babasından öğrendikleriyle siyaset yapmasın ergen ergen.

    https://opegypt.wordpress.../2013/07/07/hidden-hands/
    3 ...
  2. 33.
  3. müslüman kardeşlerin masumane oyuncakları.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/470393/+

    müslüman kardeşlerin medyayı manipule etme çalışmaları.

    nerden aldın ve askeri üste ne işin vardı?

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/470394/+

    buda müslüman kardeşlerin terör örgütü olduğunun ispatı zaten.

    https://www.youtube.com/watch?v=gw20eYUwcZ8
    2 ...
  4. 32.
  5. Mısır’daki devrimci kalkışma dolayısıyla gündemimize giren Müslüman Kardeşler (ihvan’ül-Müslimin) sadece Ortadoğu’nun değil dünyanın en eski, en güçlü, en etkin, en yaygın islamcı örgütü.
    Müslüman Kardeşler, 1928’de Mısır’ın ismailiye şehrinde Hasan el-Benna adlı bir öğretmen tarafından kuruldu. ismailiye, ingilizlerin büyük ortak olduğu Süveyş Kanalı Şirketi’nin merkezinin bulunduğu şehirdi. El-Benna’nın ifadesiyle “sömürgeciler lüks konutlarda otururken, işçiler izbe evlerde yaşıyor, yabancıların oturduğu sokaklarda tabelalar yabancı dilde yazılıyordu. Şirketin yabancı çalışanları Mısırlıları aşağılıyor, şehri neredeyse onlar yönetiyordu.”

    Gördükleri, el-Benna’yı, Müslüman halkın adeta kanını emen, onu aşağılayan, kültürünü, dinini, ahlakını dejenere eden sömürgecileri ülkeden uzaklaştırmak için yollar aramaya sevk etmişti. El-Benna ve altı arkadaşının 1928 yılının mart ayında kurduğu örgüt, bir süre ismailiye’de “Sarhoşluk Veren Maddeleri Men Etme Cemiyeti” gibi cemiyetlerle gençler arasında faaliyet gösterdikten sonra Ekim 1932’de Kahire’ye taşındı ve Kahire Üniversitesi’nin saygın öğretim üyelerinden Şeyh Tantavi Cevheri aracılığıyla üniversite öğrencileri arasında örgütlenmeye başladı.
    Müslüman Kardeşler’in kamuoyunun dikkatini çeken eylemleri Mısır Kralı’na, idarecilerine, önemli şahsiyetlerine, islam ülkelerinin, emirlerine, hükümet yetkililerine, aydınlarına uyarı mektupları göndermesiydi. Mektuplarda “kanunların islam’a uygun yapılması, kamu görevlilerinin yaşantılarının kontrol altında tutulması, alkollü içki satan yerlerin kapatılması, ibadetini aksatanların cezalandırılması, bazı askerî ve idarî memuriyetlere el-Ezher mezunlarının atanması, karma okulların kapatılması, kız ve erkek öğrenciler için ayrı eğitim kurumları açılması, faizin yasaklanması, yabancıların elinde bulunan işletmelerin kamulaştırılması, düşük ve yüksek seviyeli memurların maaşları arasındaki farkın azaltılması” gibi talepler vardı.
    Filistin meselesinin avukatı
    1936-1939 arasında Filistin’deki Yahudi göçü ile bağlantılı olarak Kudüs Müftüsü Hacı Emin Hüseyni önderliğinde Britanya yönetimine karşı yürütülen genel grev, Müslüman Kardeşler hareketine yeni bir güç verdi. islamcılıkla milliyetçiliği ustaca birleştiren örgüt, 1938 yılından itibaren Dava Fonu adı altında halktan para toplamaya başladı, kırsal bölgelerde, “izci birlikleri” adı altında yarı askerî birlikler oluşturmaya başladı.

    1940’lı yıllarda, Mısır’daki ingiliz varlığına ve onların işbirlikçilerine karşı açtıkları amansız savaşla toplumun dikkatini çeken örgüt, Mısır ordusundaki milliyetçi subayları da etkiledi. Hatta, 1952’de bir darbe ile iktidara el koyacak olan Cemal Abdül Nasır’ın başını çektiği Hür Subaylar hareketine fiilen katıldı.

    Yerüstünde ve altında
    1941’de ingilizler Kral Faruk’a (1936’da tahta çıkmıştı) baskı yaparak parlamentoyu feshettirdiler. Seçimleri seküler, Batı yanlısı elitlerin partisi Vafd kazanırken, Müslüman Kardeşler de seçimlere katılmışlar ancak parlamentoya üye sokamamışlardı. Ama böylece popülerliklerini arttırmışlardı. Bu tarihten itibaren örgüt orta ve alt sınıflara yönelik sosyal ve ekonomik faaliyetlerle, islam esaslarına dayanan bir toplum düzeni kurmak için terör dâhil her türlü yöntemi uygulayan illegal yapıyı paralel yürüttü.

    1944’te hükümetle Müslüman Kardeşler arasındaki ipler koptu. Rejim hareketin merkezine ve mallarına el koydu. Birkaç hafta sonra Mısır eski başbakanlarından Ahmed Mahir’in öldürülmesinin ardından Hasan el-Benna ve arkadaşları tutuklandılar ancak delil yetersizliğinden serbest bırakıldılar.

    Hasan el-Benna’nın ölümü
    1948 yılı sona ererken ingiliz yanlısı Başbakan Muhammed Fethi en-Nukraşi, Müslüman Kardeşler’i yasadışı ilan ederek kapatılmasını emretti. Bu kararın bedelini 20 gün sonra canıyla ödedi. Suikastın sorumluluğunu Müslüman Kardeşler üstlendi. Rejim, intikamını almakta gecikmedi ve Hasan el-Benna, 12 Şubat 1949’da Kahire’de devletin ajanları tarafından öldürüldü.
    Nukraşi’nin yerine geçen Nahas Paşa Hükümeti, 12 Ocak 1950’de örgüte konan yasağı kaldırdı, bir yıl sonra da örgütün genel merkezini ve bazı mallarını örgüte iade etti. Ancak o sırada Müslüman Kardeşler, Kral Faruk’a darbe yapmaya hazırlanan Hür Subaylar’la işbirliği içindeydiler. Öyle ki Kral Faruk hatıralarında; “iktidarımı devirenler Müslüman Kardeşler’di, devrim subayları onların elinde bir maşadan ibaretti” diyecekti.
    Hür Subaylar’ın sosyalist eğilimleri yüzünden bu ittifakı halka anlatmakta zorlanan Müslüman Kardeşler’in taraftarlarını ikna etmekte kullandığı argüman şuydu: “Kuran ve hadislere dayanarak, kapitalizmden de, sosyalizmden de üstün, modernleştirilmiş bir ‘Hazreti Ömer sosyalizmi’ kurulabilir!” Hür Subaylar da Müslüman Kardeşler’i, iktidara el koyduktan sonra bir islam devleti kuracakları sözünü vererek ikna etmişlerdi.

    Hür Subaylar iktidarda
    23 Temmuz 1952’de Hür Subaylar bir darbe ile Kral Faruk’u devirdiler, darbenin görünüşteki lideri General Necip bir süre sonra yerini darbenin gerçek lideri Nasır’a bıraktı. Yeni rejimde danışmanlık, radyo müdürlüğü, anayasa komisyonu üyeliği gibi çeşitli görevler üstlenen Müslüman Kardeşler Nasır’dan verdiği sözleri tutmasını istediler. Ama Nasır’ın islam devleti kurmak gibi bir niyeti yoktu. Dahası, kendine has bir sosyalizme yönelmişti.
    Taraflar arasında ipleri koparan olay, 19 Ekim 1954 tarihli Mısır-ingiltere anlaşması oldu. Müslüman Kardeşler’e göre anlaşma ingiliz menfaatlerini korumakta, hatta Mısır’ın işgaline zemin hazırlamaktaydı. Dolayısıyla imzalanmaması gerekiyordu. Örgüt bu amaçla ülke çapında hükümet aleyhine gösteriler örgütledi. 26 Ekim 1954’te iskenderiye’de halka hitap eden Nasır’a başarısız bir suikast girişimi yapıldı. Rejim bundan Müslüman Kardeşler’i sorumlu tuttu. Kısa sürede örgütün 10 bine yakın üyesi tutuklandı, önde gelenleri ağır işkencelere uğradı, o sırada örgütün lideri olan Abdülkadir Udeh idam edildi.

    Seyyid Kutub kimdir?
    Bu furyada hapse atılanlar arasında ileriki yıllarda sadece Müslüman Kardeşler için değil tüm dünyadaki radikal islamcı hareketler için adeta ahir zaman peygamberi olacak olan Seyyid Kutub adlı sosyolog da vardı.
    El Ezher Üniversitesi’nde eğitim ve pedagoji eğitimi almış Seyyid Kutub, üniversite yıllarında Batılı gibi giyinen, klasik Batı müziği dinleyen, Hollywood filmleri izleyen, Darwin, Einstein, Lord Byron ve Mary Shelley’e özel ilgi duyan, Fransız edebiyatını (özellikle Victor Hugo’yu) çok seven biri iken, 1930’lu yıllarda Filistin’deki Yahudi varlığına verdiği destek yüzünden ingiliz düşmanı olacak, 1940’lı yıllarda Pakistan’ın kurulmasında büyük rolü olan Cemaat-i islamîye örgütünün kurucusu Ebulula Mevdudi’den etkilenerek, sosyalizm, kapitalizm ve komünizm gibi ideolojilerle hesaplaşacak, Kuran’ı sadece dinî değil, sosyal ve ideolojik bir metin olarak yeniden keşfedecekti.
    ilkel ve ahlaksız Amerika
    Ama Seyyid Kutup esas dönüşümü 1948-1950 arasında Mısır Maarif Vekaleti tarafından sosyoloji eğitimi almak üzere burslu olarak gönderildiği ABD’de yaşadı. Amerikan toplumunun pek çok şeyini ‘ilkel’, ‘tiksindirici’, ‘çürümüş’, ‘akla ve zihne aykırı’ bulan Seyyid Kutub, kendi ifadesine göre, “Hasan el-Benna’nın öldürülmesinin ABD’de sevinçle karşılanması, hatta bazı yerlerde törenlerle kutlanması üzerine”, daha ABD’ye gitmeden temas kurduğu Müslüman Kardeşler’e üye olmaya karar verdi.
    Çözüm islam’da
    Ülkeye döner dönmez bu kararını gerçekleştiren Seyyid Kutub, Müslüman Kardeşler’in dergisinde (El-feth el-islam) yabancı işgali, köhneleşmiş çok particilik, anayasanın yapısal olarak bozulması, eğitimin iflası, Batı modasının taklit edilmesi, ateizmin yayılmasının yarattığı tehlikeler gibi konularda ateşli yazılar yazmaya başladı. Ona göre bu sorunları çözmek için, kökü 13. Yüzyıla uzanan Selefiye düşüncesine uygun olarak temel islamî kaynaklara (Kuran’a ve Sünnet’e) dönmek yeterliydi.

    Elbette bütün otoriter rejimler gibi Nasır rejimi de muhalif seslere tahammül edemedi. 26 Ekim 1954’te, Nasır’a suikast planladıkları gerekçesiyle bir grup Müslüman Kardeşler üyesiyle birlikte tutuklanan Seyyid Kutub, düzmece bir yargılamadan sonra 15 yıl hapse mahkûm oldu. Hapishanede uğradıkları işkenceler öylesine korkunçtu ki, sadece Mısır’da değil, Irak’ta ve Suriye’de Nasır rejimine antipatiye neden oldu.

    Zorlu hapislik hayatı Kutub’u daha da radikalleştirdi, Cihat çağrısını daha güçlü yapmasına neden oldu. Cezasının 10 yılını tamamlamıştı ki, 1965’te Kahire’yi ziyaret eden Irak Devlet Başkanı Abdüsselam Arif’in Nasır’dan şahsen affını rica etmesi üzerine serbest bırakıldı. Ancak Seyyid Kutub’un mücadelesine bıraktığı yerden devam ettiği görülünce, aynı yılın ağustos ayında tekrar zindana kondu. Bu sefer “vatana ihanet”ten suçlu bulunarak bir grup Müslüman Kardeşi ile birlikte 29 Ağustos 1966’da idam edildi. Ölümü ‘şehadet’ olarak kabul edilen Kutub’un zindanda kitaplara döktüğü düşünceleri islam dünyasında hızla yayılmaya başladı.
    Cahiliye’den Hakimiye’ye
    Peki, neydi bu düşünceler? Ana hatlarıyla özetlemek gerekirse Seyyid Kutub düşüncesi, “Cahiliye-Hakimiye” kavram çifti etrafında örülmüştü. Bilindiği gibi “Cahiliye”, islamî düşüncede islam öncesindeki Arap toplumlarının durumunu; “Hakimiye” ise Allah’ın egemen olduğu nizamı ifade eder. Seyid Kutub’a göre “Cahiliye”, insanın insana kul olduğu her türlü nizamın adıdır. Özellikle 20. yüzyılda dünyaya hâkim olan bütün nizamların (“komünist ve sosyalist rejimler”, “Hıristiyan ve Yahudi dünyası”, “puta tapan toplumlar”, “Müslüman toplumlar” vs.) hepsi “Cahiliye” döneminde yaşamaktadırlar.

    Kutub’a göre, modern “Cahiliye” islam öncesi “Cahiliye” döneminden daha kötüdür çünkü fen ve teknikle, nükleer güçle, gelişmiş silahlarla ve maddenin sağladığı başka güçlerle donanmıştır. Seyyid Kutub’un “Cahiliye”den kurtularak Allah’ın egemenliğini (Hakimiye) kabul eden bir toplumu, yani Dar’ül-islam’ı kurmak için önerdiği yol ise, “Cihat”tır ve Kutub için Cihat’ın kapsamına terör de, şiddet de girer.

    Enver Sedat’tan zeytin dalı
    Nitekim Seyyid Kutub’un öğretilerini izleyen Müslüman Kardeşler, 1967’deki “Altı Gün Savaşı”nda Mısır Ordusu’nun israil karşısında ağır bir yenilgi almasının yarattığı travmadan yararlanarak Nasır’a muhalefeti ve terör eylemlerini tırmandırdı.

    1970’de kalp krizi sonucu hayata veda eden Nasır’ın yerine geçen Enver Sedat, 1967’de kaptırdığı toprakların bir kısmını ABD ve SSCB’nin baskıları sayesinde israil’den geri aldıktan sonra ABD ile ilişkileri sıkılaştırdı. ABD’nin telkinleriyle, Nasır döneminin bakiyesi sol grupları zayıflatmak için Müslüman Kardeşler başta olmak üzere islamî hareketlere rejimin içinde yer açmaya karar verdi. 1976’da “Tek Parti” sistemine son verildi ve kısıtlı da olsa demokratik bir seçim sistemine geçildi. Müslüman Kardeşlerin de uzatılan zeytin dalını almaya eğilimli olduğu görülünce Müslüman Kardeşler’in “Seyyid Kutub düşüncesine ihanet ettiğini” düşünenler Kutubçular, et-Tekfir ve’l-Hicre, islamî Cemaat, islamî Cihat, Yeni Cihat, Askerî Teknik Okul Örgütü, Ateşten Kurtulanlar, Muhammed Gençliği, Şevkiciler, Nezir Grubu gibi adlarla radikalleşmeye başladılar.

    Siyasete içerden muhalefet
    Bu gelişmenin meyvesi kısa sürede alındı: Enver Sedat 6 Ekim 1981’de islamî Cihat Örgütü mensuplarınca öldürüldü. Yeni Başbakan Hüsnü Mübarek, başlangıçta seleflerinin hatalarından ders almış gibi görünüyordu. Nitekim 1990’lara kadarki dönemde özellikle ılımlı islamcılar olmak üzere pek çok muhalife siyaset kanallarını açtı. Müslüman Kardeşler de bu çağrıya olumlu cevap verdi, sistemin dışında kalarak değil, içine girerek muhalefet yolunu seçti. Örneğin 1984 seçimlerine (yüzde 8 olan seçim barajını aşmak için) seküler Vafd Partisi ile ittifak yaparak girdi ve oyların yüzde 15’ini, 448 sandalyenin 58’ini kazandı. 1987 seçimlerine işçi Partisi ve Liberal Parti ile ittifak halinde girdi. ittifakın kazandığı 60 sandalyeden 35’inin Müslüman Kardeşler’e ait olması Hüsnü Mübarek’te alarm zillerinin çalmasına neden oldu. ilk işi seçim kanununun değiştirmek oldu. Bundan böyle sadece kanunlara göre kurulmuş siyasal partiler seçime katılabilecekti.

    1991 Körfez Savaşı sırasında Mısır’ın ABD ile ittifakı radikal islamcılarla hükümeti karşı karşıya getirdi. Mısır islamî Cemaat adlı örgüt Batılı yaşam tarzını sembolize eden çeşitli hedeflere (sinema, tiyatro, turistler, elçilikler) yönelik şiddet eylemlerine girişti. Saldırılardan hükümet yetkilileri, güvenlik güçleri, Hıristiyan Mısırlılar (Kıptiler), faizle çalışan finans kuruluşları ve laik yazarlar da nasiplerini aldılar. 1990’lı yıllarda iki bini aşkın kişi islamcı terör-devlet terörü sarmalında hayatını kaybetti.

    Teröre mesafeli ancak...
    Müslüman Kardeşler bu olayları desteklemedi ama açıkça kınamadı da. Bunun üzerine hükümet Müslüman Kardeşler üyesi 100 kadar kişiyi tutukladı. Muhtemelen buna misillime olarak 1995 yılının haziran ayında Mübarek’e yönelik bir suikast girişimi oldu. Hükümet daha da sertleşti. Bunlara rağmen Müslüman Kardeşler o yılki seçimlere katıldılar. Ancak sadece bir üyelerini parlamentoya sokabildiler. Onu da hükümet bir yıl sonra “illegal örgüt üyeliği” suçlamasıyla sınırdışı etti.

    1996’da Müslüman Kardeşler tarihinde ilk kez iç çatışma ile sarsıldı. Örgütün radikal gençleri, eski kuşakların otoriter yöntemlerine isyan ederek Müslüman Kardeşler’den ayrıldılar ve “Hizb’ul-Wasat” (Merkez Parti) adıyla bir parti kurdular. Ancak Mübarek rejimi bu tür eğilimlere kayıtsız kaldı.

    “Demokratik değişim”
    1999’daki şaibeli başkanlık seçimini yüzde 94 oyla kazanan Mübarek, 2000 parlamento seçimlerine Müslüman Kardeşlerin katılmaması için elinden geleni yaptı. 500’ü aşkın örgüt üyesi tutuklandı, seçimlere katılacak adaylara büyük zorluklar çıkarıldı. Buna rağmen, Müslüman Kardeşler 454 üyeli mecliste 17 sandalye kazandılar.

    Bu seçimden sonra, Müslüman Kardeşler “demokrasi” meselesine daha farklı bakmaya başladılar. Örneğin 1995 seçimlerine ‘Çözüm islam” sloganıyla girmişlerdi, 2000’lerin başlarındaki sloganları “Demokratik Değişim” idi. Bu strateji değişikliği konusunda iki görüş ortaya çıktı. Bazılarına göre Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra tüm dünyayı saran liberalleşme ve demokratikleşme dalgası Müslüman Kardeşler’i de etkilemişti, dönüştürmüştü. Bazılarına göre ise Müslüman Kardeşler, amaçlarına ulaşmak için demokrasinin en uygun ortam olduğunu fark etmişlerdi. Onlar için demokrasi bir “değer” değildi, işlevini gördükten sonra bir kenara atılacak olan bir “araç”tı. Nitekim 2005 yılı seçim bildirgelerinde şunlar yazıyordu: “Bizler, Müslüman Kardeşler’in üyeleri, islam şemsiyesi altındaki bir cumhuriyete, parlamenter ve anayasal sisteme bağlılığımızı garanti ediyoruz.”

    islamcıdan demokrat olur mu?
    2005 seçimleri ABD’nin de bastırmasıyla önceki yıllara nazaran çok daha “şeffaf” geçti ve Mübarek’in partisi (Milli Demokratik Parti) 454 üyelikten 311’ini, seçimlere 11 farklı grubun oluşturduğu “Kifaya” (Yeter!) adlı ittifakla giren Müslüman Kardeşler ise 88’ini kazanmayı başardı. Gerçi seçimlere katılma oranının çok düşük (yüzde 26) olması yüzünden bu “zafer” Müslüman Kardeşler’i tatmin etmedi ama sonuçta, parlamentoda ilk kez Mübarek’in partisinden sonra ikinci büyük grubu oluşturmuşlardı. Bu durum saygınlıklarını arttırdı, meşruiyetlerini güçlendirdi. Ama kuşkucuların “islamcıdan demokrat olur mu” sorularını ortadan kaldırmadı. Çünkü örgüt, Kuran ve Sünnet’in egemen olduğu bir toplum düzeninden gayrısına razı olmayacak Selefiye doktrinine hâlâ sıkı sıkıya bağlı.
    Eğer demokrasi güçleri Mübarek rejimine son vermeyi başarırsa, yeni düzende Müslüman Kardeşler kendilerine kuşkuyla bakan çevreleri mahcup etmek için tarihî bir fırsat elde edecekler. Gerçi, tarih iktidara gelmek için büyük sözler veren, hatta yalan söyleyen, ama hedefe vardıktan sonra bunlardan vazgeçen pek çok lider, örgüt, hareket (Stalinciler, Maocular, Naziler, Kemalistler, Nasırcılar, AKP?) kaydetti ama bu sefer farklı olması pekâlâ mümkün...
    Ayşe Hür -taraf
    2 ...
  6. 31.
  7. bilen bilir, islamla aram pek yoktur. hele ki sünni islamla aram daha da kötüdür.

    gelin gelelim bu vahhabi piçleri kadar dünya üzerinde nefret ettiğim çok az şey vardır. zamanında ingilizler'in osmanlı devleti'ne karşı arapları ayaklandırmak için yarattığı bir şerefsizliktir. ayakta işemek yüzünden bile insanları öldürürler. sünnete uymamanın cezası bile ölümdür. mezar ziyaretini şirk, heykeli put sayarlar. ama bu pezevenkler ateşli silahlara "peygamber zamanında yoktu" demezler. ikiyüzlülüğün de bokunu çıkartırlar böyle.

    islam, tıpkı diğer dinler gibi, zaten ilerici bir şey değildir ama vahhabilik ve müslüman kardeşler gericiliğin ve yobazlığın en has hâlidir. bu konuda belki abd'deki mormonlarla yarışırlar ama mormonlar en azından ikiyüzlü değiller.

    ekleme: bak bir da amişler vardı.
    1 ...
  8. 30.
  9. aşağıdaki videoda da göreceğiniz gibi bu sakallı cüppeli cihadist ibneler israil'in desteklediği terörist bölücü gerici bir örgüttür.

    bunlar ülkeleri bölüp iç savaşa sürüklemek, insanlara işkence edip damdan atmakla ve ilkokul kızlarına burma giyerek toplumları geri götürmekle görevlendirilmişlerdir.

    işte size orospu çocuğu mursi taraftarları:

    http://www.youtube.com/watch?v=MwGSVlMlNw0
    0 ...
  10. 29.
  11. Cnn'in çevirisiyle muslim brotherhood'dur.
    1 ...
  12. 28.
  13. AKP'nin geçtiğimiz iki yıl içerisinde tam 2 milyar yardım yaptığı, hepsi de boşa gitmiş oluşum.

    Türkiye bütçesi 232.2 milyar TL; 2011 bütçesi rakamlarıyla yardım bütçenin %1'ine denk geliyor. Türkiye'de bir yığın aç insan varken bu neyin yardımı? Ne oldu? Hepsi Nil'in sularına gömüldü.

    Aferim.
    4 ...
  14. 27.
  15. Şeriatçı ve siyasal islamcı kafanın sahip olduğu oluşumdur. Mısır halkı ve kadınlarını bir senede canlarından bezdirip göte gelmişlerdir.
    1 ...
  16. 26.
  17. 25.
  18. 24.
  19. 23.
  20. Mısır'daki kolları, firavun Mursi'ye karşı gösteri düzenleyen halka saldırmış. yüzlerindeki kine iyi bakın:
    https://www.facebook.com/...35&type=1&theater
    1 ...
  21. 22.
  22. 21.
  23. ortadoğudaki en amerikancı örgüt. dindar bir müslüman olsaydım yerim kesinlikle bunların yanı olmazdı. abd işbirlikçisi türkiye tarafından yıllarca suriye'ye karşı beslendiler ve beslenmeye de devam ediyorlar.
    0 ...
  24. 20.
  25. 19.
  26. hasan el benna'nın kurmuş olduğu bir grup. hem de kahvelerden başlayarak işe koyulmuşlardır. allah hasan el benna dan razı olsun inşaallah.
    1 ...
  27. 18.
  28. 17.
  29. israil'i kaygılandıran, iran'daki mollalardan açık destek alan biraderler birliği.
    1 ...
  30. 16.
  31. Mısır'ı falan kurtaramayacak örgüttür. Amerikan emperyalizminin mübarek'in yerine hazırladığı, emperyalistlere el uzatmış, mısır direnişine ilk günden itibaren katılım göstermemiş oluşumdur. Türkiye'de öyle anlatılmıyor tabi.
    2 ...
  32. 15.
  33. mısırdaki 10 milyon hristiyanın güvenliğinin tek garantisi. aynı 1000 senedir anadoluda istediği gibi dinini yaşayan ve hala aynı şekilde var olan hristiyanlar gibi.

    ama bunun tersi olarak balkanlarda osmanlının çekilmesinden sonra ne tek bir cami ne de bir müslüman kalmıştır.

    islam dini insan yapısı olmadığından gerçekten de barış dinidir.
    hristiyanlık ise savaş ve vahşetten başka bir şey getirmemiştir insanlık tarihine. bu dün de böyleydi bugün de böyle...
    2 ...
  34. 14.
  35. mısırın olası iktidarının sahibi. filistinde hamas, iranda humeyni önderliğinde şeriat yönetimi sonunda mısıra dayanacaktır. ortadoğunun makus talihidir. bir zalim gider öbür zalim gelir. merak edilen bundan sonra 10 milyon hristiyanın akıbetinin ne olacağı...

    umarım müslüman kardeşler mübareği aratmaz..!
    2 ...
  36. 13.
  37. kısaca ihvan olarak da anılmaktadır. ihvan arapça'da kardeş anlamına gelir..
    0 ...
  38. 12.
  39. fikri kurucusu mason olan,
    zamanında mısır medeniyetinin, uygarlığının ve topraklarının gerçek sahibi olan kıptilere sert eylemlerde bulunmaktan geri kalmamış, içerisinde potansiyel teröristleri barındıran teşkilat.
    1 ...
  40. 11.
  41. mısırı kurtarıp, masonları aşağı indirecek örgüt. helal olsun. dualar sizinle.
    0 ...
  42. 10.
© 2025 uludağ sözlük