müsellesten üçgene bir kültür katliamı

entry2 galeri0
    1.
  1. emre aköz'ün kaleme aldığı farklı bakış açılı yazıdır.

    işte yazısı :

    Müsellesten üçgene bir kültür katliamı

    10 Kasım, 23 Nisan, 29 Ekim gibi özel günlerde verilen reklamlar ilgimi çeker. Firmaların ve reklam ajanslarının bir konuya nasıl yaklaştıklarını bu reklamlar aracılığıyla anlamaya çalışırım.

    Mesela Zeki Triko'nun "Güneşi özledik" reklamı düpedüz 28 Şubat (1997) darbe sürecine katkıda bulunmuştu.

    Dün de çeşitli kuruluşlar bir kez daha tavırlarını "Atatürk üzerinden" ortaya koydular.

    Bunlar arasında Referans gazetesinin reklamı da vardı. Reklamda Atatürk imzalı şu cümle okunuyordu:

    "Üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceye eşittir."

    Altta ise bunun açıklaması yer alıyordu: "Atatürk 'Geometri' kitabını yazmasaydı, üçgenin iç açılarının toplamını, 'Müsellesin zavayayi dahilisinin mecmuu 180 dereceye müsavidir' diye öğrenmek zorundaydık."

    Bize de ilkokulda aynı gerekçeyle anlatılmıştı dildeki sadeleşme hareketi: 'Üçgen'e 'müselles', 'eşittir'e 'müsavidir' demek zorunda kalacakmışız ama son anda kurtarılmışız.

    Uzun yıllar ben de öyle düşünmüştüm. Ancak zamanla böyle bir gerekçelendirmenin anlamsız olduğunu kavradım.

    ingilizcede üçgene 'triangle' (okunuşu: 'trayengıl') deniyor. Ağzından ha 'üçgen' sesi dökülmüş, ha 'trayengıl', ha 'müselles'. Ne fark var? Yok.

    Sadece aynı nesneye gönderme yapan ama farklı kültürlere, dillere ait sesler bunlar.

    Yani 'müselles'in yerine 'üçgen' demeye başladığın için matematiği daha iyi öğrenmiyorsun.

    Mesela ingilizler ve Amerikalar tüm bilimlerde bizden ileri ama bunun üçgene, 'triangle' demeleriyle hiçbir alakası bulunmuyor.

    ingiltere ile ABD arasında da farklar var ve bunun dille bir ilgisi olmadığını biliyoruz, çünkü aynı dili kullanıyorlar.

    Burada bir tuhaflık yok mu?

    Biz ingiltere ve ABD karşısında hemen her konuda geriyiz ama 'müselles'e 'üçgen' dediğimiz için gurur duyuyor, bunu reklamlarda bile kullanıyoruz.

    Hani dildeki sadeleşme akımlarının gündemi belirlediği 1900'lü yıllarda olsak, anlayacağım.

    Çoktan 21'inci yüzyıla girmişsiz, sadeleşme çabaları kayda değer bir başarı göstererek geride kalmış ama ne kadar modern olduğumuzu 'müselles' ile 'üçgeni' karşılaştırarak göstermeye çalışıyoruz.

    Daha da kötüsü var:

    Müsellesi dilden kovmakla övünen bu zihniyeti bir adım daha öteye götürürseniz, tam bir kültür katliamı yapmış olursunuz.

    Çünkü bu yaklaşım, "Yahya Kemal Beyatlı'yı okumayın, Tevfik Fikret'i anlamayın, Mehmet Akif Ersoy'u öğrenmeyin" anlamına gelir.

    Mesela istiklal Marşı'nın şiirinde ne diyor Mehmet Akif? "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!"

    Söyleyin bakalım, "şüheda" ne demek?

    Peki, yine aynı şiirde geçen, "mücerret", "ceriha", "izmihlal" kelimelerinin ne demek olduğunu biliyor musunuz?

    istiklal Marşı'nın yazılışının üstünden 100 yıl dahi geçmedi ama yeni kuşaklar ona yabancı hale geldi. (12 Eylül darbecilerinin, istiklal Marşı'nın tamamını ezberlemeyi bir işkence biçimi haline getirdiğini de unutmayalım.)

    Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin:

    Yahya Kemal'i, Tevfik Fikret'i, Mehmet Akif'i anlamamak övünülecek bir şey midir?

    Dünyanın her yerinde insanlar 'bildiği' için gurur duyar, 'bilmediği' için değil.
    2 ...
  2. 2.
  3. çakma aydından inciler şeklinde özetlenebilecek yazı.

    "ingilizcede üçgene 'triangle' (okunuşu: 'trayengıl') deniyor. Ağzından ha 'üçgen' sesi dökülmüş, ha 'trayengıl', ha 'müselles'. Ne fark var? Yok"

    işte bu düşünce herşeyin özeti.

    keşke o dil devrimi yapılmasaymış da adı bazılarının maşuk beyzulhas* * olsaymış ne güzel olurmuş di mi, ne farkı var emre aköz'den? yok!

    dil devrimini eleştirirken üçgen kelimesini kullanması ise çok güzel olmuş. türkçe'nin nasıl akıl ve mantık üzerine oluşturulmuş bir dil olduğunu anlatmak açısından.

    bilmeyenelere açıklayıcı olsun diye;

    müselles; selase kökünden gelir ve "üçlü, üçleştirilmiş, üç köşeli olan" gibi bir çok manaya gelir.

    üçgen sözcüğünde ise bu karışıklık olayı tamamiyle ortadan kalkar geometrik şekli ifade eden tek anlamı vardır.

    şimdi bazıları bu çok anlamalılık iyidir diyecek az sabredin; çok anlamlılık dilin zenginliği açısından elbette iyidir ama kavram, terim ve özel isimlerde anlam kargaşası yarattığı tercih edilmeyen bir durumdur. türkçede kavramlar terimler genelde eş anlamlı 2-3 sözcük ile ifade edilebilir ama kavram aolan sözcüklerin çok anlamlılığı pek tercih edilmez.

    şimdi konuya dönelim;
    yazıda asıl hedef dil devrimiyken son cümleleriyle aköz tamamen kendi yetiştiği geleneğin önceki sahiplerini eleştirmiş.

    dil devrimi ile yapılmak istenen aslında halkın anlayabileceği bir dil yaratmaktı. osmanlıcayı anlamayan bir halk vardı ve biz tiyatromuzu bile bu anlamama üzerine kurmuştuk. * *
    dil devrimi ile yaratılan %1 bile okuma yazma bilmeyen halkı okur yazar yapmak olmuştur.

    şimdi bilgisayar karşısında makale döktürenlerin tarihe sırt çevirip jakoben ayaklarında eleştirdiği dönemlerde yapılan bu hareket dünya üzerinde tektir.

    çünkü dünya üzerinde halkı başka bir dil konuşurken zengini, aydını farklı bir dil konuşan tek ülkedir o zamanların türkiyesi, osmanlısı.

    bu tabi bazılarını rahatsız etmiş olabilir, elit olma ihtiyacı güdüp her hükümete ayrı yalakalık yapanlar, halkı hiçe sayıp elitist kaygılarla olaylara bakanların duyduğu rahatsızlık da böyle arada bir yazdıkları yazılardan ortaya çıkar.

    mehmet akif'in şiirlerinin anlaşılmasını engelleyen dil devrimi değil; başına amerikan uşaklarının 1940'lı yıllardan beri oturtulduğu eğitim sistemidir! geçmişine yabancılaştırılmak istenen bir türk milleti oluşturulmuştur.
    dilde sadeleşme yanlılarının kraldan çok kralcı tavrı ile dil devriminin uzak-yakın alakası yoktur. zira dilde sadeleşmeciler yıllar sonra aköz gibi elinde pipo oturmuş ahkam da kesmiştir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük