bugün

herşey, tarih kitaplarının bölüm sonlarında kalmış hikayelerle başlar. atatürk, diğer ülkelerinin liderlerinin aksine, bir zamanlar çocuk olduğunu, karga kovaladığını bildiğimiz bir liderdir. sadece bu yüzden bile bizdendir. atatürk'ü sevmek o adamın gerçek olduğunu bilmekle başlar. atatürk'ü sevmek insanı sevmektir, hem de türk ya da müslüman olduğu için değil, insan olduğu için. atatürk'ü sevmek onlar bizim çocuklarımızla koyun koyuna yatacaklar sözünü duymuş annelerin gözyaşına karışabilmektir. atatürk'ü sevmek, düşmanının bayrağını ve onurunu çiğnememek, ama türk olmaktan da övünmek demektir. atatürk'ü sevmek, hep mağrur ve ayakta durmak demektir, cesur ve inatçı olmak demektir. bazen ölmenin savaşmaktan daha doğru olduğunu bilmek demektir.

atatürk'ü sevmek demek, insanın kendisi için, ailesi için, içinde yaşadığı toplum için durmadan çalışması, çalışmayı kendine bir yol olarak seçmesi, asalak gibi yaşamaktan ölümüne korkması demektir. kısacası insan olmak, adam olmak demektir atatürk'ü sevmek, en azından adam olmak istemek demektir
GEÇMiŞi OLMAYAN ADAM OLMAK...

Bizden
biri...

7 yaşındayken babasını
kaybetti ve yetim kaldı.Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya,
oradan oraya sürüklenmeye başladı.

8 yaşında okuldan ayrıldı ve
köyde yaşadı.Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla
geçirdi.

10 yaşında yüzü kanlar içinde
kalacak şekilde ,yeni okuldaki hocasından dayak yedi.Ailesi onu okuldan
aldı.Sinirden ve korkudan üç gün evinden
çıkamadı.

17 yaşında hayalindeki okulun
istediği bölümü için gerekli not ortalamasını
tutturamadı.

24 yaşında tutuklandı,
günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede
yattı.

25 yaşında sürgüne
gönderildi.

27 yaşında kendisinden bir yaş
büyük meslektaşı, kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile
kahraman ilan edilirken,kendisi hiç önemsenmiyordu.Doğduğu şehrin
merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız
başına olanları izliyordu.

30 yaşında kendisi başka
şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken,doğduğu şehir
düşmanların eline geçti.

30 yaşında amiri, onu
kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı.Yeni
görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş
kaldı.

37 yaşında böbrek
hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde
yattı

37 yaşında komutan olarak yeni
atandığı ordu dağıtıldı

38 yaşında Savunma Bakanı
tarafından görevinden atıldı..

38 yaşında bir toplantıda
giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot
ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası nardı.

38 yaşında kendisi için
tutuklama kararı çıkarıldı.

38 yaşında en yakın beş
arkadaşından üçü, onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy
kullandı.

39 yaşında idam cezasına
çarptırıldı.

Sonra ne mi
oldu...?

42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı oldu...!

iÇiMiZDEN
BiRi…

OkuduĞunuz öykü efsanevi lider
Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.

Şimdi düşünün, sizin başarılı
olmanızı engelleyen ama Atatürk'ün karşısına çıkmamış bir engel var mı?

Başarınızın önündeki engel
ne?

Paranız mı
yok?

Atatürk'ün de
yoktu!

Sağlığınız mı
bozuk?

Atatürk'ün de
bozuktu!

Çevrenizde sizi çekemeyenler
mi var?

Atatürk'ün de
vardı!

Bazı yakın arkadaşlarınız sizi
arkadan mı vurdu?

Atatürk'ü de
vurdular!

Aileniz çok zengin değil
miydi?

Atatürk'ünki de
değildi!

Amirleriniz hakkınızı mı
yiyor?

Atatürk'ünkini de
yemişlerdi!

Sizden daha beceriksiz ama
hırslı insanlar, sizden daha hızlı yükselip size amirlik mi
yapıyor?

Atatürk'ün de başına
gelmişti!

Geçmişte bazı denemelerinizde
Başarısız mı oldunuz?

Atatürk de
olmuştu!

Hakkınızda idam fermanı
çıktığı için mi başarılı olamıyorsunuz?

Atatürk'ün de başına
gelmişti!

Gündelik hayatta
karşılaştığımız küçük ya da büyük kişisel sorunlar büyük
başarıların önünde engel değildir.

Atatürk kişisel kurtuluş
savaşı ile ülkeyi kurtarma savaşını birlikte
götürebilmişti..

Ona, "Para yok" dediler, "Bulunur" dedi,
"Düşman çok" dediler, "Yenilir" dedi

Ve sonunda tüm dedikleri
oldu!

Atatürk'ün Gençliğe
Hitabesi'nde niçin, "Vazifeye atılmak için içinde bulunduğunuz şartların
imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin,’’ dediğini sanırım daha
iyi anladınız.

Atatürk büyük yaşamak
için yapılması gerekenleri de
özetlemiş:

"Büyüklük odur ki, hiç kimseye
iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi
aldatmayacaksın, memleket için
gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe
yürüyeceksin. Herkes senin
aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan
Çevirmeye çalışacaktır. işte
sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller
yığılacaktır. Kendini büyük
değil küçük, araçsız, hiç telakki edecek,
kimseden yardım gelmeyeceğine
inanarak
o engelleri aşacaksın. Ondan
sonra sana
büyüksün derlerse, bunu diyenlere de
güleceksin."
ATATÜRK’Ü AĞLATAN OLAY

“Ben insan Değil miyim?”
Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu’sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya izmir’e gidip annesini görecek. Ve Latife’yi.
Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal’in ve bir türlü uyku tutturamıyor.
Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyreder ken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.
“Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.
işte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. içeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: ‘Anamız öldü paşam!’ diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, ‘Paşam sen sağ ol’ desem ‘Eyvah demez mi?’ ‘Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"
Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. içeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.
Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:
“Emret Paşam”.
Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:
“Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?”
“Uyku tutturamadım da Paşam”
“Annemden bir haber var mı?”
“Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.”
“Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.”
Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:
“Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.”
Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.
“Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana birşeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..”
Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:
“Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!”
Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.
”Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.”
Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağol paşam” dedi.
”Millet sağ olsun.”
Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.
“Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.”
işte ben bunun için:
‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal’e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı.
__________________
O'nu sırf şu sözlerinden sevebilirim....

cumhuriyetin ilk kurulduğu senelerde yabancı devletlerin kralları ve başkanlarına verdiği bir yemekte garsonun yaptığı servisi yere düşürmesi üzerine bakan krallara ''bu millete herşeyi öğrettim uşaklık yapmasını öğretemedim '' demistir bu da yeter...
Hayatın her zerresinden keyif almayı bilecek kadar neşeli ama tüm bu keyiflerle birlikte her türlü kişisel ihtirası gençliğinin baharında elinin tersi ile bir kenara itip yurdu için yalnızlığı seçecek kadar cesur ve vatansever olduğunu anlamaktır.
Kolaylıkla oturabileceği diktatör koltuğunu reddedip gelecek nesillere kocaman bir cumhuriyet ve demokrasinin temellerini bırakabilecek kadar kompleksiz olduğunu görmektir ayrıca.
Mustafa Kemal'i sevmek demek,koşullar ne olursa olsun her zaman herşeyin yapılabileceğini kavramak,gerektiğinde herşeyden ve herkesten vazgaçmemizi gerektiren değerler olduğunu hatırlamak demektir.
Gazi Paşa'yı sevmek demek,vatan satılmadan da "muasır medeniyetler seviyesine" ulaşılabileceğini bilmek demektir.
O'nun da etten ve kemikten olduğunu unutmamaktır.Aşık olabileceğini,bir kadeh rakı ve biraz beyaz leblebiden sonra ortaya çıkıp zeybek oynayabileceğini unutmamaktır.
Mustafa Kemal'i sevmek, size kocaman,değeri asla hiçbirşeyle kıyaslanamayacak bir miras bırakmış
Gazi dedenizin resmine bakıp her 29 Ekim'de "Vardar Ovasi" dinlerken ruhuna rahmet dilemek demek.
ben onun azmini severim...hatayın anavatana katılmadan önceki dönemde bir resepsiyonda otururken yan masasındaki fransız elçisini gözleriyle kesmeye başlar...ve uygun zamanı bulunca ona dönerek(çok iyi fransızca bilmesine rağmen).."git yetkililerine söyle hatay bizimdir..hiçbir kuvvet hatayın anavatana dönmesini engelleyemiyecektir..boşuna uğraşmasınlar"
ilkokuldan itibaren haydi cocuklar mustafa kemali sevin sevin diye empoze edilmesin, once o insan neler yapmis, bize ne demek istemis iyice anlatılsın ki biz kendimiz tanıyarak anlayarak sevelim onu, başkası dedi diye degil.
laikligi sevmektir.

(bkz: emine erdogan basini acsin)
nefes almak gibidir.
yıllardır gerçekleştirdiğim eylem.

edit: doğduğumdan beri diyiyimde, millet başıma üşüşmesin. *
babayı sevmekle aynı şeydir...
onun bize yaptığı babalığı kimse yapmamıştır...
nur içinde yatsın...
bundan büyük onur olamaz.
Bakın ek$i sözlüğün en çetrefil dilli yazarlarından birinin atatürkü abartmak adlı yazısı.Kılına dokunmadım.Sözler benim değil bir araştırmacının.

time dergisinin yuzyilin insani anketinde en iyi sanatci kategorisi dahil her dalda birincilige kadar yukseltilmesi ve daha da kotusu bu basit organizasyonun gerzek medya ve egitimli essekler tarafindan milli dava haline getirilip anketi takip eden herkese illallah dedirtilmesidir ataturku abartmak. (yani o kadar bikmislar ki dunyanin dort bir yanindaki insanlar dile gelip, "illallah" demisler)

ataturkun silah arkadaslarinin, uvey kardeslerinin, hayatina girmis kadinlarin, etkilendigi avrupali dusunurlerin, evlat edindigi onca cocugun birinin bile ismi bilmeden, her firsatta ataturku cok sevdigini soylemektir ataturku abartmak.

kurtulus savasinda turklerin vatansever duygularla yekvucut oldugunu sanmak ve orduya bagis yapmayanlarin idamla cezalandirildigini, 10 yildir kesintisiz savasan ve yoksulluktan beli bukulmus milletin buyuk cogunlugunun gonulsuzce destek verdigini, milliyetcilik ve vatanseverlik kavramlarinin halk tabanina sehitlik kadar yayilmamis oldugunu unutmaktir ataturku abartmak.

yine kurtulus savasinda, batiyi da gucunun zirvesinde yekvucut bir dusman gibi gormek; ekonomik guclerinin ve askeri kaynaklarinin onemli kisminin 1. dunya savasinda bizden uzak cephelerde tukenmis oldugunu ve bizzat o batililarin birbirlerini defalarca arkadan bicaklayip bize savas boyunca maddi destek sagladiklarini bilmemek, gormemek, anlatana da kin kusmaktir ataturku abartmak.

her defasinda yedi duvele karsi galip geldiginden dem vurup aslinda kurtulus savasi boyunca sadece ve sadece lloyd georgeun * maddi/manevi destegiyle diklenen yunanlilarla genis capta savastigimizi, bilakis ustteki madde dogrultusunda italyanlar ve fransizlar tarafindan bir miktar, ruslar * tarafindan ise epey bir destek gordugumuzden bihaber olmaktir ataturku abartmak.

turkiye cumhuriyetinin hic dis borc almadan kalkindigini **, kendi kendine yettigini ve hicbir kanit sunulamadigi halde hazinenin altinla dolup tastigini iddia etmektir * ataturku abartmak.

ben size savasmayi degil olmeyi emrediyorum sozunun ilk defa, canakkale savasindan tam 3 sene sonra, bir harp mecmuasinin 120. sayfasinda cikacak roportajda bizzat kendi beyani uzerine ortaya ciktigi, o gunden beri bunu gercekten dogrulayabilecek bir kisinin bile cikmis olmadigi, o gune kadar da birakin halk kahramani olup ulusal direnisin lideri konumuna gelmesini, halkin zerre tanimadigi ve hatta ordu ve saray cevrelerinde dahi, ingiliz istihbaratinin 1918 yilina kadar degerlendirmeye almaya gerek gormedigi kadar taninmamis ve siradan oldugu gercegi ilgili baslikta kaynaklari da gosterilerek dile getirildiginde dahi, merak edecegi yerde hazimsizliktan saldirganlasmak, sevdigini sandigi insanin ataturkle ilgisi olmadigini idrak edemeyecek kadar gozu kararmaktir ataturku abartmak.

amerikan mandasinin amerika tarafindan onerilip de ataturk tarafindan karizmatik bicimde reddedildigi hayaliyle yasamak, aslinda bu onerinin bizzat amerikan senatosunda reddedildigini hic umursamamaktir ataturku abartmak.

ataturk hukumetinin musul konusunda ingiltereye karsi bizi desteklemeleri icin amerikaya demiryollari tekeli ve hatta bu demiryollari boyunca 100 metrelik (yanilmiyorsam) alandaki her turlu dogal kaynagin ayricalikli isletmesini onerdigini ve bunun da bizzat amerikan senatosu tarafindan reddedildigini ogrenmemekte israra edecek kadar devekusu beyinli olmaktir ataturku abartmak. (halbuki bu manevrayi elestiren de yok, belli ki musulun elde tutulmasi amerikaya verilecek bu imtiyazlara degerdi, ama herhalde amerikaya bagimliligimizin tarihini ozalla baslatacak kadar dangalak olup ustune ataturk olsa da tamamen bagimsiz olsaydik diyenler "ataturkculuklerinin" kof cikmasina delleniyorlar)

makyavelist manevralarini gormezden gelip, ataturku isa gibi tasvir edecek kadar gercekle ilisigini kesmektir ataturku abartmak. halbuki izmir suikastini bahane edip, kendine rakip gordugu vatansever liberalleri astirmamis miydi; rusyadan gelip turkiyede komunist hareketini organize etmek isteyen grubu once alikoyup sonra oldurtmemis miydi, yahut ceteleri ve mafyalari buna benzer sekillerde rakiplerini sindirmek icin son damlalarina kadar kullandiktan sonra (cankayadaki yerleskesine ozel koruma bile yapmisti topal bilmem kim ve adamlarini, trabzonun en belali, zorba tiplerini yani) zamani gelince de ayni sekilde onlardan kurtulmamis miydi, doguya mufettislik icin gitmisken istanbul hukumeti tarafindan gorevinden alindiktan sonra bile (istifa degildi bu, kovuldugu belliydi zaten) kendisini tutuklattirmakla gorevlendirilen ama bunun yerine tamamen gonullu olarak onun emrine giren ve sonradan yollari ayrilan kazim karabekirin, kurtulus savasini ve hayatini anlattigi anilarini bir turlu yayinlattirmadi mi ve hatta ilgili yayinevi esrarengiz bicimde kundaklanmadi mi (neyse ki bildigim kadariyla ironiye bakiniz ki karabekir bir kopyayi ataturke vermek icin ayirmisti ve o kopya yangindan kurtuldu, cok yillar sonra bu anilarin yayinlanabilmesine yardimci oldu)

[edit:pesanin sayesinde ayrintilari hatirlayalim; topal arkadasin adi topal osman aga, kendisi trabzonlu degil giresunlu. kurtulus savasinda cetesi sayesinde rumlarla catismis fakat ayni cetesi halkin da bir bolumunu epey bezdirmis anlatilana gore. ataturkun musamahasi, trabzon milletvekili ali sukrunun topal osman tarafindan oldurulmesiyle bitiyor. muhtemelen hic kanitlanmayacak olan ama en gercekci aciklama, ataturkun rakibi ali sukruyu safdisi birakmak istedigi, ataturke cok bagli olan topal osmanin buna dunden razi oldugu, fakat giderek ataturke daha cok yuk olan bu cetecinin bu suikast sonrasinda ali sukru yandaslarina gunah kecisi olarak atildigidir. boylece ataturk bir tasla iki kus vurmustur. topal osman, daha kisa bir zaman once ataturkun kisisel korumasiyken, bu olayin hemen ardindan cesedi meclisin onunde gunlerce sallandirilmis]

nutuku, ataturkun bu yukarda ornekledigimiz taktiklerini, sonunda ortaya cikan eseri * gostererek mesrulastirmak, yuksek idealleri ugruna izlemek zorunda kaldigi yolun tek secenek oldugunu aciklamak, istiklal mahkemelerinin kararlarini savunmak ve liderligiyle cevresindekilerin sadakatini guvence altina almak icin yazilmis bir yari itiraf/yari politik malzeme olarak degil de, cumhuriyet tarihini birebir dogrulukla anlatmak amaciyla giristigi bir nevi kutsal kitap olarak gorme cahilliginde bogulmaktir ataturku abartmak.

ataturke hakaretin ayri bir kanunla cezalandirilmasi gibi hic ama hicbir kalkinmis ulkenin anayasasinda (edit: hukukunda) bulunmayan kisiye ozel kanun seklindeki (onlarin da washingtonlari, lincolnleri, napolyonlari, bismarcklari, churchilleri var) akil almaz bir cagdisiligi halen devam ettirmektir ataturku abartmak. ataturkle lincoln bir mi diyen relativite ozurluler, benzer uygulamalarin kuzey korede, cinde, suudi arabistanda, iranda tezahur ettigini ogrenirlerse, gerekli tumdengelime ulasabilirler mi acaba? israrla ve siddetle (bkz: 5816)

"hayatta en hakiki mursit ilimdir" ve "sanatsiz kalan bir milletin hayat damarlarindan biri kopmus demektir" demis olan bir liderin bustu ve resmi her kose basina kondurulurken -ki bunlar da cogu zaman zerre kadar bir sanat kaygisi ve yetenegi olmadan yapiliyor-, bir tane bile bilimadaminin veya sanatcimizin bustunu ise yahut okula giderken gorememek; onlarin isimlerini tasiyan bir buyuk bulvar hatirlayamazken ataturk bulvarlarindan, meydanlarindan, caddelerinden sapmadan anadoluyu bir bastan bir basa gececek duruma gelmektir ataturku abartmak.

"ben size hicbir dogma birakmadim" diyen biri hakkinda utanmadan, cekinmeden, hayasizca "elbetteki abartilmalidir... yok yetmez, tanrilastirilmasi normal olmalidir" seklinde "dusunmektir" ataturku abartmak.

hayir arkadasim, bunlar ataturku abartmaktan da otedir; tarihinle ilgilenecegine resmi tarihi kendine yeterli gorecek tembelligi ve ahlaksizligi utanmadan bir de savunarak gecmis nesillere ihanet etmek gelecek nesilleri karanliga mahkum etmektir, insan olmanin arti degerlerine sahip olmayan bir hayvan gibi yasayip gitmektir, koskoca bir toplumun sosyal evrimini yavaslatmaktir. utancinizdan yerin dibine girin ve mumkunse oradan hic cikmayin...
Sevmek;
Mustafa Kemal'i sevmek;
Özgürlüğü ve bağımsızlığı sevmek;
Bunları karakter, yani ruh, öz, omurga olarak kabul edenleri sevmek.
Mustafa Kemal'i sevmek; Fikri hür, ilmi hür, irfanı hür olanları sevmek;

http://www.kanalturk.com.tr/yazar.php?yazarlar_id=12
insan olmaktir.
bu halk için* çalışmak demektir
türkiyeyi sevmek vatanını sevmektir.
yılmak nedir bilmemek, en ümitsiz koşullardan dahi ümit yaratmanın ne demek olduğunu bilmektir.
hayatı bir mücadele kabul etmek, yenilgiyi kendisine ve halkına yakıştırmamak, galibiyet için tüm gücü ile çalışabilmek, ve her ne olursa olsun, başına her ne gelirse gelsin sonunda başaracağına inanmaktır.
asıl önemli olani saygı duymaktır. yaptıklarının doğru olduğunu kabul edip bunları yapmaya devam etmektir ya da en azından devam etmeye çalışmaktır.
bakkal olan mustafa kemal amcayi ben cok severim, kizi da güzeldir, onu da severim.
Mustafa Kemal'i sevmek yağan yağmur altında, ayaklar çıplak yürürken hastalıktan, açlıktan ateşler içinde yanan bebesinin üzerindeki örtüyü alıp, cephane yüklü kağnının üzerine örten analar kadar sevmektir..
onun izinden gideceğine and içmek, hayata gözlerini kaparken "bu yolda elimden gelenin en iyisini yaptım" diyebilmektir.
adam olmayı bilmek demektir !

(bkz: laiklik)
(bkz: adam olmak)
biraz arabesk olacak ama en anlamlı söz.
(bkz: seni sevmeyen ölsün)