Koskoca bir halkın direnişini ve milli mücadeleyi böyle basit bir cümleye indirgeyemezsiniz.
Eğer vahdettinin hain olup olmadığı için uydurulmuş ise de olsa ne olmasa ne.
Hanedan zaten yıkılacaktı. Ihale vahdettine kaldı o kadar.
bir teori olarak tartışılmakla birlikte, olumlu veya olumsuz yönde bunu net bir şekilde belgeleyecek evrak olmaması nedeniyle, şu an için tarihçiler haliyle genel olarak resmi gönderme sebebine (müfettişlik) itibar etmeye devam etmekteler. ancak elbette ki tartışmaya ve evrak araştırmasına açık bir konu olmaya devam etmektedir.
tekdüze olarak bakarsak, evet doğru olan tezdir. atatürkü samsuna gönderen vahdettindir.
ama ne için yolladı biliyor musun ?
ve gelen emre atatürk ne şekilde itaat etmeyerek nasıl bir atılım yaptı ?
vatan hainlerin malum yerlerinde açılan şemsiyenin,
her 19 mayıs 2017' de kapatılmaya çalışılması girişimidir.
her yıl malum zevat tarafından,
vatan haini vahidettin " bu şekilde " gazi mustafa kemal atatürk' ü her nedense görevlendirir.
burada asıl nokta kimin yolladığı değildir, ne amaçla yolladığıdır. ki o amaçta ülkeyi teslim etmeye hizmet eden bir amaçtır. zaten atatürk o amaçta hizmet etmeyince önce görevinden alınmıştır, ilerleyen zamanlarda vatan haini ilan edilmiştir. büyük taarruzdan sonra istanbulun ankaraya iyi iş çıkardıklarını belirttikleri mektup ise istanbul hükümetinin sadece kendilerinin meşruluğunu düşündüğünü gösterir. vahdettin'in ülkenin geleceğini ingilizlere bıraktığı ise tartışma gerektirmeyen bir gerçektir. ingilizlere sığınmasıda ayrı bir muamma.
vahdettin'in mustafa kemal'i (atatürk) anadolu'ya gönderme sebebi işgale karşı gizli örgütlenmelerin önüne geçmek ve olası isyanları bastırmak istemesidir. ama atatürk gönderilme amacının tersini yapmış bu nedenle de hakkında idam kararı çıkarılmıştı.
Vahdettin o sıralar çok sevdiği hatta o kadar sevdiği ki yaladığı ingiltere'den dönme imkanı bulduysa tabi doğru opabilevek bir tezdir. O zamanlar iletişim güçlü müydüki ta ingiltere'den talimat yollayacak.
Dolayısı ile “Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a memleketi kurtarması için Sultan Vahideddin gönderdi” demek ne kadar yanlış ve gerçeklerden uzak ise, “Paşa, Samsun’a dümeni bozuk ve pusulası bile olmayan bir tekne ile dalgalarla boğuşarak gizlice gitti” iddiası da aynı şekilde yanlıştır! Söylediğim gibi ortada işgal altındaki bir devletin kendini kurtarma çabası vardır ve bu çabalar işgalin zincirleri kırılarak yepyeni bir devletin kurulması ile neticelenmiştir!
Murat bardakçı.
tez değildir. tez hazırlamak için bilgi, belge gerekli. ne ingiliz ne de türk yazılı tarihinde bununla alakalı bir kaynak yoktur.
gerçekten, ingiliz himayesindeki padişahın, ingilizlere savaşması için bir subayı görevlendirdiğine mi inanıyorsunuz? ki bu padişah ve avenesi saltanat yıkıldıktan sonra bile kraliyetten maaş almaya devam etmişlerdir. ha, yokluk içinde öldü de mi, pardon(!)
saltanat soyundan gelenler şu zamanda bile, avrupada aristokrat hayatı yaşıyorlar. hiç kaynağını sorguladınız mı?
peki neden isyanları çıkarmada istanbul hükümetinin payı var,
neden kuvay ı inzibaiye diye bi oluşum var,
neden tabiri caizse misak ı milli den fiyat kırarak ingilizlerle anlaşmaya çalıştı
neden ihanet belgesi olan sevr imzalandı?
bu bir tez değil gerçeğin ta kendisidir. mustafa kemal gibi basit bir subayın padişah'ın yardımı olmaksızın samsuna gidip oradan bir kurtuluş hareketi başlatabileceğine inanmak aptallıktır. bunu sadece ilkokul çocukları yerdi, buna inanan insanalar da zaten ilkokul çağlarında yemiştir bu yalanı. kazım karabekir gibi bir paşanın mustafa kemal gibi kendinden rütbece hayli geride olan birine biat etmesini nasıl açıklayabilirsiniz, padişahın karabekire talimatı olmaksızın? kazım karabekir'in anılarında sultandan aldığı emirler doğrultusunda mustafa kemal'in emrine girdiğini okuyabileceksinizdir.
Bu mesele uzun süredir merak ettiğim çeşitli kaynaklarca araştırdığım bir tez. Şimdi ulaştığım sonuca göre şurasından eminimki mustafa kemal paşa hükümey eliyle ve ingilizlerin izni ile anadoluya geçmiştir. Lakin zaten ingilizlerden vize almadan anadoluya geçemez durumdadır. Şimdi işin düğümlendiği noktaya gelelim. Deniyorki sultan vahidettin bir kurtuluş mücadelesi planlıyordu ve gizli bir biçimde bunu mustafa kemal paşa'ya belirtti. Şimdi vahidettin böyle düşünüyor olsa dahi daha önce yaptıkları bununla tam bir çelişki içerisindedir öncelikle bir kurtuluş savaşı yapacak padişah mondrosla çanakkale'yi daha önce Çanakkale'yi geçemeyen düşmana boğazları açıp istanbul'u kendi teslim eder mi? Bütün orduları düşmana teslim eder mi? Bütün orduları teslim edecekse neyle savaşacaktır. itilaf devletlerinin gerekli gördüğü heryeri işgal etmesine izin verir mi? Vahidettin mondrosu imzalamıştır. Sevr'i imzalamadığı söyleniyor doğrudur ancak itilaf devletleri buna hiç ciddiye almamış sevre dayanarak yunanistan izmir'e çıkmıştır. Şimdi bir başka dayanak noktasına gelelim ki bu nokta hakikaten biraz karışık. Gayr-ı resmi tarihi savunanlarca Mustafa Kemal Paşa'nın madem Atatürkçü tarihçiler tarafından iddia edildiği gibi yalnızca karadeniz bölgesindeki Türk direnişini durdurmak için gönderildiği söyleniyor o zaman neden bu kadar geniş yetkilerle donatıldı tezi savunuluyor. Yakın zamanda yayınlanan Avni Paşa'nın hatıratında ki yemin metnide bunu destekler içerikde yalnız bu hatıratın ne kadar gerçek olduğunu gerçek olsa dahi yemin metni'nin ne kadar gerçek olduğunu bilemiyorum. Zira resmi tarih tezine göre bu iddia'ya şöyle bir cevap var. Resmi tarihe göre Mustafa Kemal Paşa'ya geniş yetkiler olarak adlandırılan görevler verilir ancak yetki alanı sınırlı bir bölgededir. Mustafa Kemal Paşa Kazım inanç Paşa aracılığıyla mektupta hile yaparak yetki alanını kendi genişletmiştir. Bir makale'den alıntı yaparsak. http://atam.gov.tr/?p=795 linkdeki 17-18-19. dipnotlara dayandırılan yazıdaki bölümleri okursanız detaylı olarak olayı anlayabilirsiniz özet olarak: Kemal Paşa Kazım inanç'a yetkilkerinin gerçerli olduğu bölgeye eklemeler yaptırmış bunun onayı sırasında şakir paşa durumu farketmiş ancak göz yummuştur. Göz yumarkende imza atmamış yalnız mührün basılmasına izin vermiştir. Bu geniş yetkiler konusunda anlatılan 2 tezden hangisi doğru burası kendi açımdan muamma olsada bana şu an için resmi tarihin tezi daha doğru geliyor. ilerleyen zamanda bu mesele hakkında yeni bir bilgi edinirsem sanırım editlerim. Milli mücadele hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenler gayr-ı resmi tarihi kadir mısıroğlu, mustafa armağan'ı resmi tarihi ise Turgut Özakman, Sinan Meydan, Orhan Çekiç'i okuyabilirler.
nutuk/Samsun'a çıktığım gün genel durum ve görünüş/
--spoiler--
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda (1) yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
itilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile itilâf donanmaları ve askerleri istanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) ingilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da italyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da ingiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, itilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da izmir'e çıkartılıyor.
--spoiler--
öncelikle, işin içinde bulunmuş ve sonra da cumhuriyete büyük hizmetler yapmış bazı kimseleri dinlemek gereken durum: (bkz: #2867609)
aslında bu anlatım meseleyi açıklığa kavuşturuyor ama, ben yine de devam edeceğim...
ilki 22 kasım 1919'da olmak üzere, istanbul'da bulunduğu süre içerisinde, atatürk bir çok defa -en az 6 defa- padişahın huzuruna çıkarak onunla görüşmüştür. ilk başta padişahtan, sadrazamlık veya harbiye nazırlığı türü bir görev beklemiştir. bu olmayınca da, daha önce bahsettiğimiz gibi, "ayyıldız" adlı gizli bir örgüt kurmuş, vahdettin'i bir suikastle devirmeyi planlamış ve yabancı misyonla görüşmeler yapmıştır.
bu arada atatürk'ün anadolu'ya geçip mücadele başlatmak gibi bir amacının olmadığı da açık bir gerçektir. çünkü daha önce iki defa anadolu'ya (biri konya, biri erzurum) tayin edildiği halde bu görevleri kabul etmemiş ve istanbul'dan uzaklaştırılmak istediğini düşünmüştür. bilindiği gibi bu sırada bir çok komutan, dağılan birlikleri toplamak üzere anadolu'ya gönderilmiş ve geçmiş bulunuyorlardı.
tarihin garip cilvesi, karadeniz bölgesindeki karışıklıktır. buraya rusya'dan gemilerle çok sayıda rum getirilmişti ve bölge pontos yapılmak isteniyordu. oysa bölgede yaşayan lazlar ve türkler, çeteler kurarak buna karşı çıkıyordu. azı alt rütbeli komutanlar da birlikleriyle beraber bu çetelere katılmışlar ve rumlara baskınlar veriyorlardı. ingilizler, osmanlı hükümetinden bu faaliyetlerin durdurulmasını istediler.
vahdettin, bu görev için mustafa kemal'i seçti. ancak, öyle bir görevlendirme yaptı ki, gidişinin sadece bu görev için olmadığını, anadolu'daki dağınık birliklerin başına geçirilmek ve hareketi bütünleştirmek için seçildiğini bugün tarih açıklıkla yazabiliyor. bir çok delili var bunun. sayalım:
1. atatürk'ün sadece karadeniz bölgesinde değil, zonguldak'tan van'a kadar bütün anadolu'da tek sorumlu olarak tayin edilmesi (bütün valiler ve komutanların üstünde bir görevlendirme)
2. "padişah fahri yaveri" ünvanı yanında, ona daha önce hiç kimseye verilmemiş çok özel bir hatt-ı hümayun verilmesi. bu hatt-ı hümayun'un tam metni:
--spoiler--
-«Yaverlerimden Kurmay Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşaya:
Umumî Harbin müttefikler hesabına kaybedilmesi üzerine doğan siyasî durum, büyük atalarımın mülkünü ve Hilâfet ve Saltanat makamını çetin ve korkulu bir yere sürüklediğinden hükümetimin karariyle atandığınız mıntıkada asayişi sağlamak ve şahane rıza ve dileğime aykırı hâllerin meydana gelmesini engelleyerek ve topyekûn korkulu şeylerin def'ine cehd ve gayret göstererek milletimin dokunulmazlığını gerçekleştirmek ve memleketimin saldırgan ellerden kurtarılmasını sağlamak için tek vücut hâlinde davranılmasını şahane selâmımla beraber asker ve memurlara ve halka bildirilmek üzere irade ettim!»
--spoiler--
kemalist tarihçiler bu hatt-ı hümayun'un varlığını kabul ederler, ancak atatürk'ün onu kullanmadığını söylerler. bunun net olarak bilmiyoruz; yalnız atatürk'ün, savaşın sonuna kadar sürekli "hilafeti ve saltanatı kurtarmak" vurgusu yaptığı malumdur.
daha bir çok delil de vardır. mesela atatürk samsun'a gönderildiği sırada içişleri bakanı olan mehmet ali paşa, daha sonra ülkeden çıkarılmış ve fransa'da çıkardığı gazetede, türk-yunan savaşı boyunca vahdettin'in atatürk'e gönderdiği paraların makbuzlarını yayınlamıştır. aynı şekilde kuva-i milliye çetecilerinin hatıralarında da paraya sıkıştıkları zaman, padişaha bağlı ziraat bankası şubelerinden çektikleri anlatılır. (isim ve kaynak verebilirim.)
çok uzatmamış olmak için hepsini adımlayalım da, bir fransız yazarının yazdığı kitaptan küçük bir alıntı yapalım isterseniz:
--spoiler--
-Bâbıâli iki taraflı oynuyordu. Görünürde Millî Mücadelenin karşısında, ama gizliden gizliye onun yanındaydı. Kuvâ-i Milliye Anadoluda, Ermenileri Doğuya, Rumları da Batıya püskürtecek yeni bir meclis kurduğunda, çok cılız bir protesto çekti. Böyle yapmakla, tarafları birbirine yaklaştırmaktansa, birbirinden ayırmanın daha elverişli olacağını düşünüyordu. Bu ince düşünce tarzı, eski Türk diplomasisinin esaslarından biriydi. içinden ingilizlerin aptallıklarına, (Intelligence Service)in beceriksizliklerine gülüyordu.
--spoiler--
dediğim gibi, bu konuyu çok uzatabilirim ve çok ayrıntıya girebilirim. çünkü tarih boyunca belki en çok tartışılmış ve en çok belge yayınlanmış konu budur. ama ben, şimdilik bunların ikna edici olduğunu farzederek burada kesiyorum.
çeşitli söylentilere göre avrupa'nın isteği üzerine gönderilmiş olasılığı da vardır. M. kemal'in başarılarından rahatsız olmuşlar ve doğudaki karışıklığı önlemek, silahsızlandırma için görevlendirilmiştir; fakat atatürk burada ilk kez kuralları ihlal eder ve amasya genelgesi sonrasında askerlikten istifa eder.
mesela açın kazım karabekir'in istiklal harbimizin esasları kitabını okuyun: sadece mustafa kemal'in değil, bir çok komutanı anadolu'ya kimin ne amaçla gönderdiğini anlarsınız.
tabii ki, bu amaç, "gidin ve düşmanı temizleyin, anadolu'nun ermenistan ve rumistan yapılmasına izin vermeyin" ile sınırlıydı. "cumhuriyet kurun, beni kovun, osmanlı'yı yıkın" emrini içermiyordu.
"demokrasi bizim için bir trendir, istediğimiz durağa gelince ineriz" diyen zihniyete göre daha erdemli, onurlu, ahlaklı bir lider olan önderimiz atatürk'e yönelik bir iftiradır.
Genel bir yanlisi duzelterek baslayalim. Milli mucadeleyi baslatan mustafa kemal degildir,onun samsuna cikisindan once anadoluda zaten mahali ve yoresel orgutlenmeler devam ediyordu.
Mustafa kemali resmi olarak samsuna gonderen vahdettindir,yoksa kendisi kafasina gore gitmis yada gizlice anadoluya kacmis degildir.
Mustafa kemal , dogu karadenizde gayri muslumlere yapilan soykirimi engellemek ve bunlarin arasindaki en buyuk katil topal osmani adalet onune cikarma gorevi ile ingilizlerin baskisi sonucu vazifelendirilerek gonderilmistir.
neden mustafa kemal sorusuna gelince , ingilizlerin guvendigi bir adam olmasindan dolayidir.
Mustafa kemal aslinda kabine icersinde gorev almak istiyordu, hatta bunun icin gazete cikardigi ve kulis calismalari yaptigi da biliniyor , yani el keza hukumetde genelkurmay baskani olarak gorevlendirilmis olsa bugun onu da damat ferit gibi hainlerin adi ile beraber anacakdik, hayat ne garip dimi.
Mustafa kemal istanbuldayken ingilizlerle de gorusmus ve ulkenin kurtulusu icin onlarla isbirligine hazir oldugu mesajini degisik kanallarla iletmisdi, ingilizler mustafa kemale bosuna guvenmiyorlardi yani.
Sonuc olarak dogu karadenizdekii rum katliamlarinin durdurulmasi,suclularin yakalanmasi amaciyla ingilizlerin istegi dogrultusunda vahdettinin yaptigi tek sey gostermelik dahi olsa devlet baskani sifatiyla resmi olarak onamasidir.