muhammet i sevmek sadece bir cehennem korkusudur

entry30 galeri0
    ?.
  1. islam dini peygamberi muhammet.
    getirdiği din ile milyonların hayatını değiştirmiş, onlara mutluluğu bahşetmiş, zeki insan.
    onu sevmek!
    bana göre karışık bir duygu.

    annenin çocuğunu sevmesi ne kadar koşullu bir sevgiyse, müslümanın muhammet'i sevmesi de o derece koşullu bir sevgidir.
    allah'ı sevmek, allah'a ibadet etmek, ondan af dilemek!
    tek taraflı, karşılıksız aşk.
    bundan süphe duyuyorum, bu insanın kendini tatmin etmenin başka bir yolu değil de nedir.
    uyuşturursun aklını.
    peki, biliyorum.
    "dinler toplumların afyonudur."
    geçelim bu faslı.

    ama şöyle bir düşündüm. bir müslüman muhammet'i sevmek zorunda değil.
    namaz kılıp, oruç tutup, hacca gittin mi tamamdır.
    tamam, insanları seveceksin, hoşgörü ve sevgi dini islam.
    iyi de bunlar koşul değil ki!

    allah seni korkutuyor, senin onu sevip sevmemen onun umrunda değil. eğer sadece onu sevmeni isteseydi, cehennemi insanlara söylemezdi bile. öldüğünde ise bakardın ki, seni seven, sana onca nimeti veren yaratıcın, onu sevmediğin için sana böyle bir sürpriz hazırlamış.
    olması gereken bu!
    lakin, onun istediği, ona kulluk etmeniz, yanında da sevmenizi eşantiyon olarak istiyor.

    dünyaya gönderilmiş bir insan yaşamı boyunca allah'a kulluk etmekle zorlanıyor, yapmazsan ateşlerde sonsuza kadar yanacaksın deniliyor. o da kendisine biçilen ömrü kulluk ederek geçiriyor ve bunları kendisine verilen süre boyunca isteksiz ve bir o kadarda hoşnut olmadan yapıyor.
    ardından sevmediği bir allah'ın ve sevmediği bir peygamberin cennetine gidiyor.

    (!)
    19 ...
  2. ?.
  3. ?.
  4. 0.
  5. 1.
  6. atatürk e küfredilince biz de küfredelim dedik mantığı ile hareket edenlerin korkusudur!
    4 ...
  7. 2.
  8. 3.
  9. 4.
  10. 5.
  11. tüm dinler ve inanç sistemleri özünde bir yaratıcıya inanma zorunluluğu üzerine doğmuş ve cehennem (vb) korku öğeleri sayesinde sağlama alınmıştır. öldükten sonra başka bir yaşam olduğuna inanılmasa ve insanlar o sonsuz yaşamlarında ödül ya da ceza alacaklarını düşünmeseler, zaten dinler kökeninden sarsılmış olurdu.

    cehennem (ya da ceza) korkusu tüm dinlerin sigortasıdır, eli sopasız inanç yoktur olamaz da... ama bunun sorumlusu hz.muhammed değildir. insanlar da hz.muhammed'i cehennem korkusu nedeniyle değil, sahip oldukları inancın öncüsü oldukları için sevmektedirler. sen allah'a inanacaksın ve o sımsıkı inandığın allah sana en sevgili kulunun hz.muhammed olduğunu söyleyecek. şimdi o'nu sevmemek için bir neden kalıyor mu, hayır.

    aslolan inançtır, insanlar korktukları için inanırlar. gerisi teferruattır...

    edit: imla!
    3 ...
  12. 6.
  13. "şöyle bir düşünmekle" çözülemeyecek bir mesele hakkında hür fikirden "terbiye sınırlarını zorlayan" seviyelere varan hükümdür.

    cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
    isteyene ver anları bana seni gerek seni (yunus emre)

    Uçmağ kirem cevlân kılam ne hurlarğa nazar kılam
    Anı munı men ne kılam menge sen ok kereksen (ahmet yesevi)

    şimdi bunlar muhtemelen biliniyordu. herkes böyle olamaz ama denilecek. işin sırrı orada zaten.

    cenab-ı allah'ın rahmeti de var, kudreti de...

    sen nefsini az terbiye edersen, vicdanın sana kudretini hatırlatır.

    sen nefsini çok terbiye edersen, vicdanın sana rahmetini hatırlatır.

    ben cennet, huri istemiyorum diyen ahmet yesevi, bir başka hikmetinde mealen "kıyamet günü rahmetinle değil de adaletinle tecelli edersen halim nice olur" diye yakarıyordu.

    sende başlayıp sende biten bir korku-sevinç-telaş-selamet-huzur duyguları için, allah'ı ve peygamberini itham etmek, yaratıcıya noksanlık atfetmek ne kadar doğru?

    bize "şah damarımızdan daha yakın olan" nasıl olur da kalpten olmayan ibadeti ayıramaz, peygamberini ve allah'ı sevmeyen birini cennete alır.

    hem sonra, nasıl olur da inanmayan birisi korkar?

    inanmayan korkmaz, inanan için ise o'nun rahmeti bir çok defa müjdelenmiştir.
    6 ...
  14. 7.
  15. kulluktan, imandan bi haber insanların sorgulama şeklidir. şimdi burada meseleyi derinlemesine anlatamayacağım ( çok uzun yazmayı pek sevmemde*)fakat imanın asıl nedeni insanın kendi huzuru içindir. hz muhammed allahın elçisidir. onun dışında sadece bir kuldur. o da rabbine kulluk etmek için gönderilmiştir onu sevmek zorunda değildir hiç bir insan saygı duysa yeter.
    3 ...
  16. 8.
  17. HZ MUHAMMED'i(S.A.V) SEVMEK BiR CENNET KOKUSUDUR.
    5 ...
  18. 9.
  19. hz. muhammed'i sevmeyen bünyelerin, hz. muhammed'i sevenlerin kendisini niçin sevdiği konusundaki yanlış yargısıdır. müslüman olduğunu samimi bir şekilde söyleyen bir insan kesinlikle hz. muhammedi cehennem korkusu için sevmez. cehennem korkusu ile sevdiğini iddia eden zaten sevmiyordur sadece sevdiğine kendini inandırmaya çalışıyordur. necip fazıl bu tarz insanlar için çok yerinde bir tespitte bulunur: '' ve aşksız yobaz işi gücü namazla cennet takasında''...

    eğer sen allah'ı ve peygamberi sevmeyenin, sadece allahın emirlerini yerine getirerek cennete gireceği düşüncesine sahipsen önce bu düşünceni sorgula.
    1 ...
  20. 10.
  21. doğrudur. hatta yunus emre cehennem korkusuyla şöyle bir şey yazmış:

    (bkz: bana seni gerek seni)
    3 ...
  22. 11.
  23. 12.
  24. islamın gayesi vardır; insanı hem bu dünyada hem de öteki dünyada yani ahirette mutluluğa ulaştıracak bir dindir.
    islam iyiliği, güzelliği, doğruluğu ister...tüm bu güzel şeyler ise sizi mutluluğa götürecek şeylerdir.işte bu güzellikleri, en mükemmel görebileceginiz kişi ise, hz.muhammettir.

    allah insana akıl vermiştir...akıl yoluyla güzelliklere doğruluklara ulaşılabilir.düşünün yanan ateşe elinizi sokabilirmisiniz?canınız yanar ve düşünürsünüz, ateşe değmenin doğru olmadığına karar verirsiniz.islam dininin de yasakladıgı şeyler zaten insanların gerek bedenine gerekse ahlakına zarar verecek şeylerdir.bunu akıl yoluyla da kavrayabilirsiniz.emrettiği şeyler ise insanı huzura ulaştıracak hatta toplumda ahlaki güzelliklere yol acacak şeylerdir.
    yapılan ibadetlerin, güzel işlerin mutlaka bir nedeni vardır ve gerek kişi için gerekse toplum için mutluluğa ulaştıracak şeylerdir bunlar.

    tüm bunlardan dolayı hz.peygamber insanlar için en doğru yol gösterici, en mükemmel ahlak sahibi kişidir.müslüman, onun yolundan giderek gerçek mutluluğa ulaşacagını bilir...

    ne kadar az düşünüyorsunuz(neml suresi-62)
    6 ...
  25. 13.
  26. "bizim kabemiz anıtkabir 'dir" diyenlerin amacını, gayesini özetleyen ifade.

    amacın yol şaşırtmak olduğu aşikar. kimileri derinden girmeye, kaykay yapmaya çalışıyor.
    2 ...
  27. 14.
  28. Hz. Muhammed (s.a.v)' i sevmenin yeterli olduğunu zanneden birisi için bu kadar ucuz bir korku olmayacaktır.

    o değil de muhammet kim lan?
    2 ...
  29. 15.
  30. bir defa şu yazıda (bkz: muhammet i sevmek sadece bir cehennem korkusudur/#4403638) tüm islam aleminin sevgili peygamberimizden hz.muhammed'i(sav) anlatırken sanki köşede bekleyen arkadaşını anlatır gibi ve sorgulamasının ateşin etrafında sahilde içki içip hadi layn hepiniz aptalsınız tavırlarında dolayı kendisini cidden ayakta alkışlıyorum. tabiiki bu gibi ve buna benzer arkadaşların inançlarına biz nasıl saygı gösteriyorsak , bu şahıslarıda herşeyi sorgulama zihnine sahip ama saygıdan mahrum kalmış olanlarıda ilk önce insan olmaya ve hoşgörüye davet ediyoruz. söze başlamadan önce ardı adına söylenen bu ifadelerde tüm islam alemini karalayanlarada hakikatten işlerini iyi yapıyorlar demeyide ihmal etmemek istiyorum.
    bu arkadaşlar bir defa eksik bilgilerin kurbanı olmakla beraber hiçbirşeyden bir haber olarak sadece yazmış olmak için yazdıklarının kanısındayım. hz. muhammetin (sav) allah sevgisini sorgulamaktan biz bütün islam alemi acizken nasıl bu kadar ciddiyetli bir sorgulama gelişmiştir ve buna neden destek beklemektedirler.unutmayınız ki bir insan aciz kaldığı zaman destek arar . bir defa bile kur'an-ı kerim i eline almayan ve ordan burdan kulaktan dolma yazıları yazan insanlara karşı evellallah karnımız toktur.

    Yeryüzünde gelip geçmiş insanların en mümtaz ve müstesna fertleri, Hz. Âdem'le (a.s.) başlayan peygamberler silsilesidir. Bu silsilenin en büyük ve en mükemmel halkasını da, hiç şüphe yok ki Son Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) teşkil eder.

    Zira o, kendisinden evvelki bütün peygamberlerin bütün yüksek ahlâk ve âlî seciyelerini kendisinde toplayarak "Hatemû'1Enbiya" manâsıyla bütün peygamberlere reis, onların dinlerinin aslına vâris, kendisinden sonra gelen ve onun terbiye ve irşadı ile kemâl bulan milyonlarca evliya, asfıya ve sulehaya üstad ve muallim olmuştur.

    Onun (a.s.m.) nurundan evvel kâinat umumî bir matem içindeydi. Mevcudat birbirine düşman, bütün cansız varlıklar birer cenaze, insanlar ebedî yokluğa mahkûm yetim hükmündeydiler.

    Onun getirdiği nurla, kâinat birden şenlenerek cûşu huruş içinde muhteşem bir zikir ve şükür mescidi hâline gelmiştir. Mevcudat, artık birbirine düşman değil, kardeş olmuş; cansız varlıklar, Cenâbı Hakk' in sonsuz hikmetine mazhar ve insanların emrine musahhar birer memur vaziyetini almıştır. insanlar ise, ebedî yokoluştan kurtulmuş, Hâlıkı Zülcelâl'in sonsuz saadetler ülkesi olan Cennetine davetli azîz birer misafir durumuna girmişlerdir. Kısacası, âlemlere rahmet olarak gönderilen o zât, insanlığın gecesini gündüze, kışını bahara çevirmiştir.

    En küçük bir alışkanlığı bile, tiryakisine bıraktırmak çok zahmetli ve uzun zaman isteyen bir iş olduğu hâlde, Alemler Fahri O Şanlı Nebî, câhil, vahşî ve inatçı insanların dem ve damarlarına işlemiş hayatlarının ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş pek çok âdetini kısa zamanda, tek başına, hiçbir zora başvurmadan kaldırmaya muvaffak olmuştur. Kendi çocuğunu canlı canlı toprağa gömen o vahşî topluluktan, en medenî milletlere medeniyet dersi verecek derecede yüksek seviyeli bir cemiyet meydana getirmiştir.

    içtimaî bakımdan çok düşük bir hayatın yaşandığı, hiç kimsenin hayatından emin olmadığı, karanlık bir dünyaya doğan o Hidâyet Güneşi, getirdiği saadet düsturlarıyla kısa zamanda yüksek anlayışlı ve yüce ahlâklı insanların yaşadığı emniyetli bir içtimaî hayat tesis etmiştir.

    işte, böylesine müstesna, nurânî bir şahsiyetin sahibi Hz. Muhammedin (a.s.m.), 23 sene gibi kısa bir zamanda bütün dünyanın düşmanlığına ve her türlü mânilere rağmen başardığı bu muazzam maddî manevî inkılâb, dost düşman herkesin hayranlık ve takdirini kazanmıştır.

    Tevhid dâvasını omuzlandığı gün inanç ve fikirlerini paylaşacak tek bir kişi bile yeryüzünde yoktu. Vefatından az önce Arafat Dağında îrad buyurdukları Veda Hutbesi esnasında ise etrafında altından halkalar hâlinde 100 bini aşkın sahabî bulunuyordu. 1400 küsur sene sonra bugün ise, onun getirdiği nurun etrafında renkleri ayrı, dilleri farklı ve fakat inanç ve gönül birliği içinde bulunan bir milyarı aşkın ümmeti mevcuttur. Dillerinde onun ismi vardır. Hayatlarında onun getirdiği ebedî nizam hâkimdir.

    Kâinat Kitabının derin muammasını en güzel surette anlayan ve ders veren de yine o olmuştur.

    Onun ders verdiği hikmetten mahrum felsefeci, kâinattaki hakikî hikmeti elde edemez. Vesvese ve şüpheler girdabında kalb ve ruhunu kaybedeceği gibi, aklını da geveze eder. Kendi gibi çoklarını da yoldan saptırır.

    Onun Kur'ân ahlâkım kendisine rehber edinmeyen ahlâkçının, onun ortaya koyduğu prensipleri benimsemeyen içtimaiyatçının insanları götüreceği yer, bir başka ahlâksızlık ve huzursuzluk zemini olacaktır.

    Yazar, ondan ilhamını ve edebini almazsa, her zaman ruhsuz, mânevîyatsız ve eksik yazacaktır.

    Hatib, onun hitabet tarzını bilmez ve ondan mevzuunu almazsa, kalb ve ruhlar üzerinde derin tesir icra edemeyecektir.

    Edebiyatçı, onun nezih edebini bilip kendini onunla edeblendirmezse, edebsizlik çamurunda hem boğulacak, hem başkalarını boğacaktır.

    Komutan, onun harb siyasetini bilmezse, hezimete uğramaktan, zulüm ve vahşet irtikâb etmekten kendisini kurtaramayacaktır.

    idareci, onun idarecilik vasfını bilmezse, hayatta kâmil mânâda muvaffakiyeti pek az elde edecektir.

    San'atkâr, onun ibretli nazarıyla kâinata, eşyaya, insana bakmazsa, tabiatperestlikten kendisini kurtaramayacaktır.

    Eğitimci, onun şefkat, sevgi ve saadet bahşeden terbiye düsturlarını bilmezse, vazifesinde gereği gibi başarı elde edemeyecektir.

    Çok şeyi unutturan, eskiten ve duyulmaz hâle getiren zaman, Kâinatın Efendisinin nurânî sadâsını değil unutturmak, eskitmek, belki daha gür bir şekilde günümüze kadar aşk ve şevk içinde taşımıştır; Kıyamet'e kadar da daha parlak bir surette taşıyacaktır. Bugün onun Asrı Saadetinden akıp gelen kutsî eda ve sadâsı, ruhlarımızı, gönül ve vicdanlarımızı bir başka tatlılık, bir başka heyecan ve bir başka haşmet ile okşamaktadır. Bize yeniden hayat, yeniden aşk, yeniden ümit, metanet ve cesaret vemektedir.

    Böylesine bir Yüce Peygamber'in (a.s.m.) örnek hayatını kaleme almak, o nur kaynağından asrımızın karanlıklarını aydınlatacak huzmeler sunmak, elbette çok büyük ve şerefli bir vazifedir; büyüklüğü nisbetinde de dikkat ve hassasiyet isteyeceği muhakkaktır. Şimdiye kadar Resûli Ekrem Efendimizin (a.s.m.) hayatı yüzlerce defa yazılmıştır. Fakat, onun (a.s.m.) beşerî şahsiyetiyle peygamberlik vazifesinden gelen manevî şahsiyetinin muvazeneli şekilde nazara verilmesi hususunda her zaman gerekli dikkatin gösterildiği söylenemez.

    Siyerler ve tarihler, aynı zamanda sosyal hâdiseleri tesbit eden birer tarihî kaynak olmak hüviyetleriyle daha çok Peygamberimizin beşerî şahsiyeti üzerinde durmuşlardır; risâlet makamındaki ulvî şahsiyetine ise, aynı nisbette dikkatleri çekmemişlerdir.

    Hâlbuki, o eşsiz zâta gerçek hürmet ve itaat hislerini telkin edecek olan, daha çok peygamberlik şahsîyetindeki müstesna kemâlâtının bilinmesidir.

    Gerçi onun ümmete her cihetten imam ve örnek olduğunu göstermek zaruretine binâen, beşerî ahvâlinden bahsetmek de elbette gerekli, hattâ zarurîdir.

    Fakat, onun ulvî şahsiyetini idrak edebilmeye, sathî nazar sahipleri için sâdece bu beşerî yönü nazara vermek yeterli değildir.

    Bunun için Peygamberimizin bir çekirdeğe benzetilen beşerî ahvâlini anlatırken o çekirdekten çıkan haşmetli Tûbâ Ağacı gibi manevî hüviyetine, risâlet şahsiyetine de zaman zaman nazarları çevirmek gerekmektedir. Tâ ki, ona lâyık hürmet ve muhabbet, hakkıyla gösterilebilsin.

    Meselâ, o zâtın çarşı içinde bir at alış verişinde, sıradan bir bedeviyle pazarlık yapmasına bakıldığında, manevî şahsiyetinin anlaşılması, idrak edilmesi mümkün değildir. Bu durumda hemen akıl gözünü kaldırıp, onun refrefe binip, semâvâtı geçip, hattâ Cebrail'i bile geride bırakarak tâ Kabı Kavseyn makamına yükseldiği risâlet şahsiyetine bakılmalıdır. Ancak böylece beşerî halleriyle risâlet şahsiyeti arasında tam bir köprü ve denge kurulmuş olabilir.

    Uzun süren titiz bir çalışma sonunda vücut bulan elinizdeki eserde, bu hususa azamî derecede ihtimam gösterilmiş, mütehassıs bir heyetin dikkatli tedkiklerinden sonra sizlerin istifadesine sunulmuştur.

    Eserin telifinde, günümüz insanının anlayabileceği bir lisan ve okuma rahatlığı sağlayacak bir üslûb kullanılmasına da hassasiyet gösterilmiştir.

    Günümüzde insanlığının asıl ızdırabı. Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed'i (a.s.m.) tam manâsıyla tanımamış, hakikî şahsiyetini bilememiş olmasından ve getirdiği esaslara karşı lakayt kalmasından, onlara aşk ve şevk içinde kucak açmayışından gelmektedir. Dünyanın manevî sarsıntısı da, sıkıntısı da, anarşi ve huzursuzluk içinde bunalması da bundan doğmaktadır.

    Onu anlamadıkça, sevmedikçe ve hayat bahşeden prensiplerini kendisine rehber edinmedikçe de insanlığın bu sıkıntı, sarsıntı ve buhrandan kurtulması mümkün değildir.

    insanlık, onu anlamak zorundadır.
    2 ...
  31. 16.
  32. muhammet maşuk allah ise aşıktır, aşk ateşinin yanında cehennem ateşinin lafı bile olamaz..
    1 ...
  33. 17.
  34. şimdi kimse yanlış anlamasın dediklerimi benzetme yaparak kimi insanlarda böyle bir şey olmadığından bahsedeceğim.

    Ben şahsen okuduğum kitaplardan,yetiştiriliş tarzımdan her daim büyük Türk hakanlarına başbuğlarına daha fazla sevgi duymuşumdur. MEte Han, Attila, Kür Şad, Çengiz Han, Temur ve son olarak son Tanrıkut Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk.

    Bir Türk onlara duyduğu sevgiyi öncelikle onların askeri olmak için kullanır. onların altında savaşmak için her şeyinizi verirsiniz. Sonuçta da bu savaştır Allah'ın kimi cennete kimi cehenneme yollayacağını bilemezsiniz. Orada öldürürsünüz ölürsünüz ve inancına göre Cennete gitsen de insanın inancıdır o kararı Allah verir.

    Peki ya Onlar adına savaşmak Öldürmek, işgal etmek, yeri geldiğinde çağına göre ki çengiz bol bol yapmıştır itaat etmeyen erkekleri öldürmek cehennemlik olmak demekse?

    Yine de seviyorum çünkü ben kişisel olarak Bu başbuğların davalarına gönülden bağlıyım; cennet gibi ödüllerin olasılığı ,cehennem gibi cezaların olabilme olasılığı bu konuda onların davalarından dönmeme veya da katılmama bir etken değildir.
    Ha not edeyim hepsi birer tanrıkuttur insanın dini inancında zaten hepsi tanrı'nın yönetme gücü verdiğidir.

    Şimdi buradan HZ Muhammed'e dönersek eğer gerçek müslüman müslümanlığı öteki dünyada kıçını kurtarmak için değil doğru olduğunu bildiği için yapan kişidir.O cennetten önce Allah'ı sonra onun yarattıklarını seven ve böylece onun insanlık için doğru kurallarına uymak isteyen kişidir.

    Cehennem korkusundan dolayı müslümanlık ibadetlerini yapanlar ise ibadet Allah için yapılır tümcesini unutan kişilerdir.
    ibadet Allah istediği için yapılır ondan gelecek ödül için değil! Ödül sadece allah'ın mükafatıdır, işin ucunda cennet veya cehennem olmasa insan ki Allah'ın mülküdür Mülk sahibine itaat etmeyecek mi?

    Bize öğretilen itaattir, hiçbir şey beklemeden itaat.
    0 ...
  35. 18.
  36. hz. muhamet (s.a.v)'den bahsederken sınıf arkadaşı muhammet'ten bahsettiğini sanarak başlık açan ergen bünyenin zavallı durumunu yansıtan cümledir.

    (bkz: iman eksikliği)
    2 ...
  37. 19.
  38. %100 saf, katıksız bir şekilde dikkat çekmek için ortaya atılan düşüncedir. insanlar vardır farklı oldukları zaman çok dikkat çekeceklerini düşünürler. bu dikkat çekme ile egoların tatmin ederler. bunun için en güzel malzeme din siyaset vb konulardır. özellikle din insanlar için son derece hassas bir konudur. eğer bu konuda ortaya bir laf atılırsa insanlar rahatsız olur böylece açılan başlığa yazılar yazarlar. dikkat çekip egosunu tatmin etmek isteyen ergen zekasına ve psikolojisine sahip şahıslar ise zevkten coştukça coşarlar. ha konu neydi bu arada: hz. muhammet peygamberi sevmek. bu konuda onlarca yüzlerce kitap vardır. islam dinini ve peygamberini anlatan o kadar kitaptan tek satır okuyan biri islamiyette peygammere verilen önemin ya da sevginin ne olduğunu bilir. e zaten o bilgilerden harketle tüm gerçekleri görür. ha sen okumazsın araştırmazsın ondan sonra sorgularsan sınırlı bilgiyle ancak saçmalarsın. buna "fikir sahibi olmadan zikir sahibi omak" da denir. bu yüzden sorguluyorum diye hava atmak bir yere kadar. önce bir şeyler öğrenip o öğrendiklerimizle sorgulamalıyız. neyse bu başlığı okuyanlara ödev olsun. konunuz "islamiyette peygamber sevgisi" göreyim sizi.
    1 ...
  39. 20.
  40. ben başlıga değilde, annenin çocugunu sevmesi koşullu bir sevmedir lafına takmış durumdayım.
    annenin karşılıksız sevgisini bu şekilde tanımlayan birinin agzından çıkması çok normal bir cümledir.
    1 ...
  41. 21.
© 2025 uludağ sözlük