ömrünü geçirdiğin bir şehre 2 gün içinde nasıl veda edersin? son gününü nasıl geçirirsin?
geçiremezsin. öyle evinde durur, vaktin ne kadar hızlı geçtiğini anlarsın. uyanalı 5 saat geçmiş, sanki 5 dakika önce uyanmışım.
hayır, kim cennetini terk etmek ister ki kendi rızası ile? tabi ki istemiyorum, rızam yok ancak bir noktada insan kendinden daha büyük amaçlar için kendinden, en sevdiğinden fedakarlık yapmak durumunda kalıyormuş.
artık sana yıllar sonra mı dönerim, 45 yaşımda mı dönerim, yoksa kaderimden silinir misin bilemem.
bildiğim tek şey şu ki evet, ayrılıklar da sevdaya dahilmiş.
Sokaklarında, dokusunda ege tadı olan, huzurlu ve insana iyi gelen uygar ilçe.
Geçen yıl, sahilde minik bir cafede içtiğim demli çayın tadını ve " yahu buraya mı yerleşsem acep" diye derin derin düşündüğüm anı unutmak ne mümkün..
1999 depremine yakalandığım yer. Hatta deniz atı isminde deniz kıyısındaki disko depremde tamamen denize gömülmüştü. Ertesi gün denizin üzerindeki moloz yığını, yüzen masalar, sandalyeler ve yan yatmış apartmanlar görmek psikolojimi müthiş bozmuştu.
söylediğim konuyla ilgili bir kaynak gösteremeyeceğim ama yıllar önce bir yerde izlediğim bir programda havasının iyot oranı bakımından dünyanın en zengin olan ikinci yerleşim yeri olduğu söylenmişti. birincisi japonya'da bir yerdeydi.