michelangelo antonioni'nin meşhur iletişimsizlik üçlemesinde çatır çutur işlenmiş duygulardır. ve çatır çatur işlenme bundan 50 yıl evvel gerçekleşmiştir.
ben gençliğimde bu yapıtları izlediğim için türk kadınını aştım. erkek kökenli kardeşlerime de aynını tavsiye ediyorum.
"yazık" diyerek cevap verdim kurduğu cümlelere, nasıl olur da bir kadın, o kadar okumuş etmiş, üniversiteler bitirmiş, masterlar doktoralar yapmış kadın böyle diyebiliyor hayret ettim. modern bir türk kadını nasıl olur da masum bir ilişki teklifine, "sen beni ne sanıyorsun?" diye cevap verebilir? yazık...
yazık. niye mi yazık? çünkü bu kadın 3 vakte kadar fıstık yeşili tangasını nereye fırlattığını soracak.
tehlikelidir bastırılmış duygular. dediğim gibi frijit ruhlu olmak frijit olmaktan çok farklı. dayatıyoruz kadınlarımıza bu kavramı. böyle olduklarını sanıyorlar.
şirket toplantısının son dakikalarında o ince bacaklarına doğru ayaklarımı uzattığımda suratının aldığı ifadeyi betimleyeyim mi?
koş taşşağı yemiş kedi suratı. kıpkırmızı. neden utanıyorsun? diye sormak istiyorum ama cevabını biliyorum. çünkü bu utanç değil. bu nedir biliyor musunuz? bu istemektir. bu bastırılmış duygulardır. o anda benim ayakkabımı ve çorabımı çıkarıp ayaklarımı yalamak istediğinin işaretidir bu.
toplantı sonrasında ise, "sen ne yaptığını sanıyorsun?" cümlesi ise, "benim azgın yanımı suratıma yansıtmana ne hakkın var?" demektir.