minibüs şoförü ve durak insanları arasında alabildiğine baskın bir göz teması ile birlikte gelen, "bunca sene boyunca bir işe yaramış mı acaba?" diye sormaktan kendimi alamadığım, insanı delirten, çileden çıkartan şoför eylemidir.
şoförün kafasında kurduğu pembe dünyasında korna ve sert bakışın psikolojisi altında ezilen yolcular birer birer coşkuyla otobüse doluşmaktadır lakin gerçek hayatta gözlerini yakıcı bakışlardan kaçıran o yolcuların, şoförün yakınlarının kulaklarını çınlatması kuvvetle muhtemeldir.
geçen yolda yürüyorum birşeyler düşünüyorum şerefsiz , diğer arkadaşına korna çalıyo. ulan ömrümden ömür gitti o an hırbo , neyse ani gelen korku yüzünden saçma bir hareket yapmadımda rezil olmadım. eşşek herif.
önceleri yolcu çekmek için yapılmaya başlamanan, ancak daha sonra refleks haline gelen davranış. dikkat ettim yapmadan duramıyorlar, yoksa yolun kenarında kimse yokken şoför niye bassın kornaya.
çok farklı amaçlarla da yapıldığını gördüğüm eylemdir.
10 senelik profesyonel minibüs yolcusuyum. bu sürenin ömrümün yarısından fazlasına tekabül ettiğini de belirtmem gerek. yani kendimi bildim bileli minibüslerdeyim. üstelik istanbul'un efsane hatlarından birinde yolcuydum ben; esenyurt-topkapı. şimdilerde yok bu hat. her neyse, kısacası minibüs ortamına aşina birisi olarak bu entryi yazıyorum. bunu belirtmemin de bir nedeni yok aslında. hani olur da "minibüste hayatta kalmak" konulu bir sempozyuma ihtiyaç duyarsınız bana gelin diye söylüyorum.
okulum evden arabayla 20, minibüsle 45 dakika uzakta bir yerdeydi. mecburen minibüsle gitmek zorunda kalıyordum. zaten çocukluğumun yarısını kahvehane ortamı, yarısını minibüs ortamı yarısını da matematik yedi. çok çileli geçti benim çocukluğum. neyse şimdi kendimi acındırmış gibi olmayayım. ama acıdıysanız, bir yardımınız dokunsun istiyorsanız özel mesajla hesap numaramı verebilirim. gönlünüzden ne koparsa artık.
işte yine minibüsle okuluma gideceğim günlerden biriydi. aslında başlangıçta oldukça sıradan bir gün olacak gibi duruyordu. yine okula söverek uyanmış, okula söverek elimi yüzümü yıkamış, okula söverek giyinmiş ve okula söverek evden çıkmıştım. tam çıkarken eşiğe takılmıştım yine. o kadar sövdükten sonra doğal karşılamıştım. arada böyle sarı kart gösterir bana yukarıdaki. ama ben ne bileyim asıl cezamın beni minibüste beklediğini.
aslında durağa gidince oradaki bir minibüs şoförüyle durağın tamircisinin diyaloğundan tuhaf bir gün geçireceğimi anlamam gerekirdi.
-ee, şimdi olmadı mı benim minibüsün işi?
+ne olacak amuğa goyayım! gece gece getiriyorsun bana minibüsü. gece sikiş olur iş olmaz.
ben sadece bu özlü sözü hafızama kazımaya çalıştığım için günün geri kalanına kafa yormuyordum. benim için hala sıradan bir gündü. minibüsçülerin ve onların yakınlarında bulunan insanların bu çeşit farklı bir lisanda konuştuklarını biliyordum.
ilk duraktan minibüse bindiğim için istediğim yere oturma konusunda serbesttim. hemen minibüse atlayıp belki uyurum, uyursam rahat olayım düşüncesiyle şoförün yanındaki koltuğa oturdum.** paramı verdim. adam klasik minibüs şoförü görüntüsündeydi. hayattan bezmiş, "vur ulan mınakoduğumun hayatı bi de sen vur" tavırlarında bir abimizdi. ama ben bu abinin dişi bir varlık gördüğünde üzerine su dökülmüş gremlin gibi canavarlaştığını bilmiyordum tabi.
yolculuk başladı, bu şoför abi muhabbet kurmaya başladı. "nerde okuyorsun?", "dersler nasıl?" ve tabii ki yolculukların olmazsa olmazı "nerelisin?" sorularını tek tek yanıtladıktan sonra ben bu abinin bir tiki olduğunu fark ettim. adam dişi herhangi bir şey gördüğünde kornaya asılıyordu. kornaya asılıyordu derken bildiğimiz kornaya asılıyordu işte. hemen yanlış anlamayın. genç, yaşlı, çoluk, çocuk demeden her gördüğü bayana korna çalıyordu. bilerek de yaptığını sanmıyorum. refleks olmuş artık. bir müddet sonra adamın iç yüzünü iyice gördüm zaten. maalesef...
-ee okulda kızlar falan da vardır sizin.
+var abi.
-iyi iyi. nasıl, mala vuruyor musunuz?
adam okumamış muhtemelen. okulu "mala vurmak" için ideal ortam zannediyor çünkü. öyleyse de bana kısmet olmadı hiç. neyse, çirkinleşmeyelim şimdi. ben okumaya gittim oraya. mala vurmaya falan değil.* yavaş yavaş bu adamla işimiz var demeye başlamıştım zaten. soruya bak. nasıl cevap vereyim?
+yok abi.
-ohoo, siz de genç misiniz be! ben olacam var ya her gün vururum.(biiip biiiip)**
+olmadı işte.
-oğlum var ya çok şanslısınız. şunlara bak. cıvırlara bak.(biiiiiiiip biiiiiiiiiiiip)
+hehe**
-bizim zamanımızda yoktu bunlar. nerede kör topal var hep bizim zamanımızdaydı (biiip biiip)
+doğrudur abi.
tam yol boyunca kah bana fantezilerinden bahsetti, kah kornaya asıldı. bir ara kendi can ve mal güvenliğim için endişelendim. ama allahtan o noktaya gelmeden indim ben. ve bu abi de psikolojimi bozmak suretiyle hafızama kazınanlardan oldu.
eğer ki bir gün tüm dişilere korna çalan bir minibüs şoförü görürseniz o kişi muhtemelen bu adamdır. linç ederken beni hatırlayın.
Genellikle gördüğü kişi dişiyse müşteri muamelesiyse hem korna çalıp hem de meraktan hatunun yüzünü görmek isteyen, böylelikle kendini kurtardığını sanan, erkekse de belki bi ihtimal fikrini değiştirip biniverir düşüncesiyle direksiyon sallamaktan başka bişey değil.
kartal dan erenköy e gidene kadar çok rahat 200 ü geçecek kadar korna çalmıştır. kafamın içinde hala korna çalıyor. şoför biraz iri yapılı olduğu için sesimide çıkaramadım. o kornayı söküp kafasına bağlamak gerek aslında ya da tüm minibüslerden kornaları sökmek lazım.