bugün ki yazısı ile sözlük ahalisininin yüzde 47 sini oldukça kızdıracağa benziyor. saldırın hemen.
Abdullah Gül'e deve benzetmesi
Mine Kırıkkanat/Vatan
Yok deme var deve
Duygu Sağıroğlu, Türk sinemasının bir büyük ustası. Hangi filmi için olduğunu hatırlamıyor, 1970 li yıllarda çekeceği bir film öncesi (Leyla ile Mecnun, olabilir mi?) Antalya civarına keşif yapmaya gider. Asistanı Cem Kabaağaç' la birlikte, yanlarına yöreyi bilen birkaç köylü de alıp çekim mekânı ararlar.
Bugün Oymapınar Barajı' nın bulunduğu yerde bir tepede, Romalılardan kalma bir dehlize rastlarlar. Çağdaş Türk islam belediyelerimizin ne yazık ki yanlarına çırak bile çıkamayacağı Roma yerel yönetimi, antik çağlarda dağı deldirip muazzam bir su kanalı açtırmış. Zamanla su bitmiş, taş kanal kalmış, kimi yan duvarları yıkılmış, uçuruma açılıyor ama dağın bir ucunu öteki ucuna bağlayan geçit, öylece duruyor.
***
Eni boyu bir adamın rahatlıkla, ama iki adamın zor sığacağı Roma dehlizi, etkiler tabii yönetmen ve yardımcısını. Girerler içine, Duygu Sağıroğlu ve Cem Kabaağaç önde köylüler arkada, başlarlar tek sıra halinde yürümeye.
Bir süre sonra köylüler epeyce geride, yönetmen ve asistanı yalnız kalır. Yer yer uçurum görünen yıkıntılardan sızan ışıkla ilerleyebildikleri karanlık dehlizde, ansızın karşıdan gelen ayak sesleri duyulur.
Gürültünün düzenli temposu, ayaklardan çıktığına dair kuşkuya yer bırakmazken, bizim iki kafadarın bildiği ya da o sırada akıl edemediği kadar büyük bir hayvana ait olduğu için, çıkardıkları ses dehşet vericidir.
Duygu Sağıroğlu ve Cem Kabaağaç, yürekleri ağızlarına gelip ne yapmaları gerektiğini düşünürken, karşılarına aksi yönden lap lap koşan bir deve, evet bildiğiniz deve, çıkmasın mı?
Duygu anlatıyor: Devenin dehlize nasıl girdiği, nasıl sığdığı meçhul. Ama duvara yapışıp yol versek bile bizi ezmeden geçemeyeceği kesin. Başladık geriye dönüp kaçmaya. Hem koşuyor, hem de arkadan gelen köylüleri uyarmak için ‘Deve geliyor, deveee! diye bağırıyoruz. Deve de bizim sesimizden ürktü, koşuyoruz diye daha da hızlandı, lap lap peşimizde...
***
Yönetmen ve asistan, deve geliyor diye bağıra bağıra kaçarken, dehlizin yıkık duvarlarından uçuruma düşmeden durabilecekleri bir boşluk bulup sığınırlar.
Deve geçip gittikten sonra ardından seğirtip, köylülere bir şey oldu mu diye endişeyle koşarken bir de ne görsünler? Deve bu kez ters taraftan lap lap üstlerine geliyor...
Çünkü köylüler, deveyle karşılaşınca taş, toprak , sopa ellerine ne geçerse kullanarak onu geri püskürtmüştür. Koca hayvan daracık dehlizde nasıl ters yüz olabildiyse, geldiği yoldan dönüyor, canını kurtarıyordur artık...
Gülmekten, sevgili Duygu Sağıroğlu’na devenin ikinci ve ters yöndeki seferini nasıl atlattıklarını soramadım. Kuşkusuz yine onlar önde, deve lap lap arkada, yine aynı kovuğa sığınarak savuşturmuşlardır belayı.
***
Ya siz, yüzde kırk yediler?
Korku tünelinde biz öndeydik. Lap lap ayak seslerini duymuştuk, bağırdık, uyarmaya çalıştık. Kiminiz duymadı, kiminiz dinlemedi.
Sırtını sıvazlayıp alkışlayarak arkasından koşturduğunuz George Clooney’in bıyıklı cücesi, köylülerden gördüğü yoğun tezahürat üzerine geri döndü, sizin karşınızdan geliyor bu kez!
Biz hepi topu yüzde yirmiyiz. Bir kovuğa sığınırız yine, alışkınız.
bekir çoşkun ile beraber klux klan benzeri bir örgüt kursa , muhtemelen yazarlıktan aldığı paradan daha çok para alır ve aldığı paranın hakkını vermiş olur.ama hakkını yemeyelim hakikaten sağlam faşist.
kokoşun fosil modelinden bir abla. bekir, bekir'in kayığından denizin aldığı kişi ve kendileri bir gazete çıkarırlarsa ahan da cumhuriyet kurtulur diyorum.
bugün adını ne yazık ki hatırlayamadığım çok ciddi bir haber kanalına canlı yayına bağlayan ve ne dediği anlaşılmayan yazar. eee ve ööö'den başka bir şey çıkmadı ağzından. türbanın üniversitelere girmesi konusunda yorum yapacaktı güya.
bugünkü yazısında adnan hocacı'ların yalanlarından birini daha gözönüne sermiş kişi.
demek ki bunlar nasılsa kim araştıracak diye, yaradılış atlası bilmem şu ülkede şöyle övgü aldı yok orada böyle ilgi gördü, makaleler yayınlandı diye iyi sallıyorlar.
fikriyatını tartışmayacağım. yani atesit mi, laiklik yanlısı mı, demokrat mı... ama hangi fikre sahib olursa olsun bir gazetecihalkı önemser, önemsemek zorundadır. zira yüzüne baktığı, gazetesini sattığı, hitab ettiği kesim halktır. ama kırıkkanat bu insanları hayvanlara benzetiyor. tam bir sömürgeci hayranlığı, yerli düşmanlığı.
not: bu girdi, hanımefendinin son yazısıyla alakalı değildir.
anladığım kadarıyla haruncular o kadar zengin ki elin gavurularına beleşe hardcover kuşe kağıda basılmış bilmemkaç kilo ağırlığındaki kitabı gönderebiliyor. kargosu falan dahil olmak üzere en az 80 dolar maliyetli olmalı.
yani heriflerde para bok.
bunu geçelim, politiken de böyle bir kampanyayı, kampanyayı yapanların iddialarıyla beraber bir haber etmiş.
ama olay başka. adamlar haber etmiş.
kırıkkanat da doğrudan sorumlusundan bunu teyit etmiş. adamlar "kaale bile almayız" diyor ama kampanyadan bahsettiklerini de belirtiyor.
(Politiken Gazetesi, Danimarkanın ilerici bir gazetesidir, yarım milyondan fazla okuru vardır, dandik yayın yapmaz.
-m. g. kırıkkanat)
sanki yaşadığı coğrafya bir saray cumhuriyeti gibiymiş gibi yazılar yazan. halk denen şeyin ne olduğundan bi haber bir fos bir figürandır kendisi. hala kafayı kokuşmuş bir darwin muhabbetine saran bir yazardan ne beklenir ki zaten benimki laf işte. *
fransa'yı ne hikmetse çok seven *, fransa'da, türkiye ile ilgili yapılan her haber ve tartışma programında fransa'nın tv5 kanalına çağrılan gazeteci yazar.
laf salatası yapan kadın. tipik kendini entellektüel gören ve bunu diğerlerine göstermeye çalışan türk okumuşu. bilmediği ama eminim kullanmayı sevdiği terimleri aralara sıkıştırıyor, saçma sapan tespitler yapıyor ve bunlara saygısızlığı da ekliyor. beş dakikalık bir konuşmasından sonra batı ve doğu kültürleri nedir, çağdaşlık nedir, özentilik nedir, gazetecilik nedir, saygı ve uslüp nedir, tutarlı olmak nedir gibi konularda uzun uzun düşünmesi gerektiğini gördüm. entellektüel türk kadın figürleri piyasada bulunsun diye halen bunlara köşe veriliyor ekranlara çıkartılıyor herhalde.
rocco siffredi hakkında yazdığı yazıyı okuduktan sonra adını nerede görsem adının ortasındaki "g" harfinin neyi anlattığını çok iyi bildiğim kişi. * yazısını okumak için:
kendisi evli olmadan bir yasamı idame ettiren, bilmem kaç yasında kartelde ahlak anlayısı sebebi ile yer bulabilmiş bir köşe doldurucudur, sadece kartel in tetikçi yayınlarında yer bulabilen, fikri sabit oldugu konu islam düşmanlıgı olan, abd afganistan saldırdıgında abd liler yakaladıkları müslüman erkeklerin penislerini kesmesini açıkca pislik akan köşesinde yazabilmiş bir insan görünümünde yasam formudur. soruyorum kürtleri 5 evlilik yapıyor diye suclayan bu bünyeye, sende evli degilsin, 1 yılda kaç degişik penisle tanısıyorsun, yoksa firijit oldugunu mu iddia ediyorsun ki bu komik bir iddia olur, daha önce çetin altan ın metresi oldugunu ve çetin altan ın senin için bir başka yazar kii ile yumruk yumruga kavga ettigini kendin yazmıstın.