Türkiye, Atlantik sistemine isyan ederken, aslında yeni bir anayasa yapmaya başlamıştır.
Her anayasa, önce siyasal pratiklerde yapılır. Devletin Kurucu Hukukunu, başka deyişle anayasayı kaleme alan, aslında o devrimci pratiktir.
Yeni Anayasa, 2014 sonrası yaşadığımız Vatan Savaşının Anayasası olacaktır, başka bir şey olamaz!
Anayasanın ilk dört maddesine yapılan vurgular, aslında Vatan Savaşımızdan kuvvet almaktadır ve Vatan Savaşımızı kesin zafere ulaştırma kararını ifade eder.
Ve elbette Vatan Savaşımızın dayandığı bir tarihsel birikim var. 1876, 1908, 1920 Devrimleri o tarihsel mirası oluşturur.
Fransız kimyacısı Lavoisier’nin dediği gibi, “Hiçbir şey yoktan varolmaz ve varolan hiçbir şey de yok olmaz.”
Yeni Anayasa da, yoktan varolmuyor ve elbette geleceğe bir miras bırakacaktır.
Adalet Bakanımızın Yeni Anayasayı istiklâl Savaşı mirasına dayandırması, çok önemli. Çünkü bu tanım, yalnız tarihsel birikime işaret etmiş olmakla kalmıyor, daha önemlisi Yeni Anayasanın içeriğini de belirlemiş oluyor: Yeni Anayasa, 1945 sonrasında Türkiye’ye Batıdan dayatılan anayasa çizgisinde olmayacaktır.
Batıdan dayatılan anayasaların temelinde, “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” tanımı bulunmaktadır.
Dikkat ediniz bu formülde bağımsızlık bulunmuyor, millî devlet bulunmuyor, bir.
ikincisi, devrimcilik bulunmuyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti bir devrimle kuruldu ve Atatürk’ün 1935 yılında belirttiği gibi “arasız devrimlerle” sürdürülebilirdi. 1945 yılında devrimden vazgeçen Türkiye, kendi anayasa geleneğinden de ayrılan bir çizgiye girdi.
Üçüncüsü, “sosyal devlet”, Batı emperyalizminin yeryüzü yağmasından kendi işçi sınıfına verdiği payı tanımlar. Bizim Türk Devrimi’nin 19. yüzyıldan gelen Halkçılığı ise, Mazlum Milletlerin üretim ekonomisi kurmasına yol gösterir.
Türkiye, 2014 yılı Mart ayında Silivri Duvarını yıkmamızla birlikte yeni bir sürece girdi. O günlerde yaşadığımız olayı “Ergenekon tertibinin iflası”yla sınırlayan yorumlar yaygındı. Ama hemen bir yıl sonra 24 Temmuz 2015 günü Tayyip Erdoğan yönetiminin PKK’yı hendeklere gömen askerî harekâtı başlatmasını izleyen gelişmeler, iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizin yeni bir aşamasına girdiğimizi gösterdi. FETÖ’nün 15-16 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle, ABD ile savaşımız Ankara ve istanbul sahasında yaşandı.
ABD Gladyosu’nun ezilmesi, 1945’ten bu yana süren Atlantik sürecinin sona erdiğini işaretler. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtıyla inisiyatif sınır ötesinde de Türkiye’ye geçmiştir. ABD-israil Koridorunu yaran Ordumuz, ABD emperyalizmine dış cephede ağır bir darbe indirdi. Arkasından gelen Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ABD ve israil’in “Kürdistan” adı altında ikinci israil planını silahla bozmada belirleyici olmuştur.
2014’ten bu yana sürüp gelen Vatan Savaşı, Türkiye’nin yeni bir Devrim sürecine girdiğini ifade eder. Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, “ikinci istiklâl Savaşı” tanımıyla, bu sürecin tarihsel köklerini belirlemiş oldu. Türkiye, Atlantik Sisteminin zincirlerini kırıyor. Bu olay, neresinden baksanız devrimdir.
Nitekim basına yansıyan haberlerden öğreniyoruz ki, AK Parti’nin merkez yönetim organlarında belirtilen “Kültürde muhafazakâr, Siyasette devrimciyiz” saptamasını Cumhurbaşkanımız da onaylamaktadır.
bazı tarih bilmezlere "devrim nasıl demokratik olur" sorusunu sorduran tez. birincisi demokrasi dediğin şey seçimle değil silahla gelmiştir. ayrıca 27 mayıs'a darbe diyen solcuları da anlamıyorum. bu ülkede bir sosyalist devrim olsa kendileri yapmadılar diye "onlar sosyalist değildir" diyecek kalıplaşmış beyinleriyle neler söylüyorlar. marks ve lenin'in bütün makalelerini okuyup yarısını anlayıp yarısını anlamayıp konuşanlara. neymiş efendim ezecekse türk patronları ezsin işçileri. şu salakça cümleye bakar mısınız ? bir de diğer argümanları var; "anti-kapitalist olmadan anti-emperyalist olunmaz". afedersin de arkadaşım bunlara nasıl kendinizi inandırdınız milli burjuvaziye olan düşmanlığınız nedir ? bir ülkede kapitalizm gelişmeden sosyalizme gitmeyi mi düşünüyorsunuz ? o zaman bu dediğinize göre lenin'de sosyalist değildi. çünkü zamansız gelen sosyalizm ve gelişmeyen kapitalizm yüzünden genç sovyetler tehlikeye girmişti. nep politikalarını devreye sokanlar da sosyalist değil demi ? en solcu sizsiniz. bugün ise günümüzde şu enternasyolist! solcularımız neo-liberalizmin peşini düşen kimlikçi aydınlarımız siz mi başaracaksınız bu ülkede devrimi. artık güldürmeyin kendinize. tarihsel gelişim aşamasında zaten kapitalizm gelişmesi gerekiyor ve bir geçiş evresidir. ayrıca mdd tezinde yazıyor ki: "milli burjuvazi sınıfsal çıkarları açısından ancak anti-emperyalist bir tutum sergiler, onlardan sosyalist devrimde yer almalarını bekleyemeyiz." yani kimse türkiye proleteryasını milli burjuvaziye ezdirme niyetinde değil. lütfen önce tezi okuyalım anlayarak okuyalım ama ondan sonra gelip eleştirelim. emperyalizmle çelişen tüm sınıflar birleşmediği sürece bu ülkede devrim yapamazsınız. 1937 yılında Çay-kay-şek ile çkp iç savaş halindeyken gelen japon emperyalizmine karşı safları birleştirerek japon emperyalizminden kurtulmuşlardır. artık bu kalıplardan kurtulun eğer bu ülkede bir devrim yapacaksınız. ülkücüleri bile yanınıza çekmek zorundasınız. açıkçası 68'in sdcilerinin ağzından düşürmediği "istiklali tam türkiye" sloganını unutmuş vaziyette ve neo-liberalizmin peşine takılmış durumdasınız. tek bildiğiniz kürtçülük. siz artık halkların kardeşliği falan demiyorsunuz. ayan beyan ortada olan amerikan destekli pkk'nın siyasal uzantısı hdp'ye oy vererek ne olduğunuzu gösterdiniz. aziz nesin boşuna dememiş; "batı komunizme engel olamayacağını anlayınca kendisi komunist oldu" derin bir yanılgı ve hata içerisindesiniz tarihe de böyle geçiceksiniz.
Milli Demokratik Devrim; 1960'larda Yön ve TiP içerisinde yer alan Mihri Belli önderliğindeki grubun çabalarıyla gelişen ve Türk solunda büyük izler bırakmış bir sol fraksiyon ve devrimci stratejiye verilen isimdir. MDD birçok yönden Yön Hareketi'ne benzemesine karşın sanırım ayrı olarak incelemeyi hak etmektedir. MDD beyin takımı içerisinde Ahmet Say, Muzaffer Erdost, Vahap Erdoğdu ve Muvaffak Şeref başka önemli isimler de yer almıştır. Hareketin kurucusu ve lideri Mihri Belli eski TKP ve TiP üyesi olan uzun yıllar Amerika'da kalmış ve Yunanistan iç Savaşı'nda aktif olarak çarpışmış aktivist bir devrimcidir. Belli 1960'larda önce Yön Hareketi ile flört etmiş ancak özellikle 12 Mart sonrası ordudan ilerici bir hareket beklenmeyeceği düşüncesiyle gerilla tipi mücadele düşüncesine ağırlık vermiştir. Ancak bu dönem aynı zamanda üniversite gençliğinden oluşan MDD ekibinin dağılması sürecine denk gelmektedir.
TiP içinde demokratik devrimciler olarak da bilinen Reşat Fuat-Mihri Belli grubuna mensup kadroların, TiPden Aren-Boran kliği tarafından tasfiye edilmesi ve Yön Dergisinin kapatılması sonrası; MDD tezini benimseyenler 1960'larda Türk Solu dergisi etrafından birleşmiş ve Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kurulması sonrası siyasete aktif olarak kanalize olan gençliğin büyük ilgisiyle karşılaşmıştır. Gençlik bu dönemde TiP'in revizyonist sosyalizm anlayışı ve iktidarı ele almak için demokratik metotları savunan yapısından hoşnutsuz olmuş ve Yön Hareketi'nin orduya dayanan elitist yapısından uzaklaşarak MDD stratejisine sarılmıştır. Ayrıca Belli ve ekibinin Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi gençlik önderlerini yanlarına çekmek için büyük çaba göstermeleri de MDDnin popüler olmasında etkili olmuştur. Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu 1969 yılından başlayarak MDD ekibinin en büyük kaynağı olmuş ve burada siyasal olarak sosyalleşen gençler Mihri Belli ve ekibiyle tanışmıştır. MDD aynı Yön Hareketi gibi milli demokratik devrimi ve sömürge düzenine karşı birleşik bir cepheyi savunmuştur. Özellikle gerici saldırıların artması ve 12 Mart sonrası MDDden kopan gençler kendi silahlı örgütlerini ve illegal siyasal partilerini kurmuş ve zayıflıklarına karşın aventürist bir devrim anlayışı benimsemişlerdir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurduğu Türk Halk Kurtuluş Ordusu, Mahir Çayan önderliğinde şekillenen THKP-C ve Doğu Perinçek liderliğinde Maoist grubun oluşturduğu Proleter Devrimci Aydınlık grubu (Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi) bu dönemin MDD stratejisini benimsemiş en önemli gruplarıdır. Yine ibrahim Kaypakkaya ve arkadaşlarının kurduğu ve Kemalizm'den uzaklaşma konusunda en istekli görünen TKP/ML-TiKKO grubu da incelemeye değer bir oluşumdur.
Milli Demokratik Devrim tezinin oluşmasında kuşkusuz o dönemlerde yapılan Türkiyenin sosyoekonomik düzenine ve sınıfsal yapısına ilişkin tartışmaların büyük rolü olmuştur. MDDciler Türkiyeyi emperyalizmin etkisinden tam anlamıyla kurtulamamış ve feodal yapısı ağır basan bir yarı-müstemleke olarak nitelendirdikleri için sosyalist devrimin gerçekleşmesinin imkansız olduğuna ve Türkiyede emperyalizme, feodalizme ve komprador burjuvaziye karşı anti-emperyalist, anti-feodal, milli bir devrimin gerekliliğine inanıyorlardı. Bu nedenle feodal ilişkileri yok edecek ve sağlıklı bir kapitalizmin kurulmasına vesile olacak toprak reformu MDDcilerin en çok üzerinde durduğu konular arasındadır. Çift aşamalı devrim stratejisi olarak da bilinen MDD düşüncesinin kurucusu olan Mihri Belli, Kemalizmle ittifak yapılmasını bir zorunluluk olarak görüyor ve sosyalist devrimin tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiyenin inşası sonrası sınıfsal çelişkilerin keskinleşmesiyle yapılabileceğini öngörüyordu. Bu nedenle MDD birleşik cepheye zarar veren sınıfsal politikalar peşinde koşan TiPin karşısındaydılar ve dahası TiPin demokratik yolları kullanması nedeniyle bu siyasal oluşumu burjuvazinin elindeki bir oyuncak olarak nitelendiriyorlardı. MDDciler aynı Yöncüler gibi daha çok askeri-bürokratik elite ve köylülere seslenmekte zinde güçlerin öncülüğünde yapılacak bir halk devrimini savunmaktaydılar.
mihri belli'nin kavramlaştırdığı devrim şeklidir.özü kemalist altyapıyı kurduktan sonra ver elini sosyalizm'dir.bu kavramı benimseyenler kendilerine proleter devrimci demişlerdir.
milli demokratik devrimin normal sosyalist devrimden farkı sindire sindire, kansız, şiddete dayanmadan işçi sınıfının hakimiyetini kurma hedefi mevcuttur.direkt sosyalist devrimden yana olanlar ise işi uzatmanın alemi yok diyenlerdir ve zaten milli demokratik devrim ile sosyalist devrim birbirinden ayrılamaz görüşünü savunmaktadırlar.
zamanında mehmet ali aybarın öncülüğünü yaptığı sosyalist devrimciler günümüzde tkp'de, yine zamanında mihri bellinin öncülüğünü yaptığı milli demokratik devrimciler ise işçi partisi saflarında toplanmışlardır.
arapçadan milli
yunancadan demokrasi
türkçeden devrim
kelimelerini alan bu akım işte bu dil çözümlemesi kadar saçmadır.
demokratik devrim olmaz zira mdd cilerin pratikleri ne kadar anti demokrat olduklarını gösterir.
milli devrim olmaz, türkiyede bu hep kürt halkının taleplerini geri çevirmektir.
milli demokrasi hiç olmaz enternasyonel hedef sol için de sağ için de nihai hedeftir.
peki mdd fikri berbat bir şey midir?
tabiki hayır.
ortadoğu cehaletinde boğulup kalmış bir ülke için ara basamaktır.
pratikte halk için halka rağmen sözünü en çok bu akım uygular.
işçi Partisi'nin bir devrim stratejisi varsa bunun içinde asla ''milli'' kavramı yoktur. Milli bir demokratik devrim yapılacaksa sadece bu ülkenin tüm aydınları bir araya gelip yapabilir.
faşizmin sol kanadının kendisini kitlelere pazarlarken kullandığı süslü ifade. bu yöntei savunanlar da karşı olduklarını ifade ettikleri kitlelerden farklı birşey yapmamışlardır. bolşeviklik, sosyalizm, demokrasi vb kavramlar üzerine sözde milli bir retorik geliştirenler nihayetinde silahlı askeri darbe hedefleyen bir avuç faşisttir.
(bkz: 9 mart darbe girişimi)
bolşevik devrimindeki süreçten hareketle sosyalist hareketin önce askeri darbe ile sükuneti sağlaması sonrasında kültürel ve sosyal devrimle proleter iktidarı sağlama mantığına dayanır. (bkz: rusyada ki şubat 1917-kasım 1917 hareketleri) sırf buradan hareketle doğan avcıoğlunun 71 muhtırasındaki rolünü ve halen 2002 sonrası doğu perinçek ve ilhan selçukun militarist eğilimlerinin sebebini görebilirsiniz.
kemalist sosyalizm kuramına dayanan exmdd cilerin ergenekon soruşturmasında göz altına alınmasındaki ideolojik temellendirmeleri buralara götürebiliriz.
geç kalmış,geri ülkeler için bir nevi hem kısa yoldan hemde eşitlikçi bir biçimde kalkınma yolu olarak ortaya atılmış,anti-emperyalizm tonu yüksek doktrin.
bunlar aslında teoride o zamanın atmosferi içinde fena olmayan fikirler gibi dursalar dahi uygulanabilirlikleri o zamanın şartlarında hiç yoktu.çünkü cemal gürsel'in dediği gibi "türkiye donuna kadar herşeyini amerika'dan alıyordu" ve amerika'ya rağmen bir darbe mümkün değildi.
(bkz: ava giden avlanır)
(bkz: mahir kaynak)
hizipleşmenin tip üzerinde yoğunlaşması ve mdd'ci, sd'ci ayrımının artmasından çok önce mihri belli, doğan avcığolu çizgisinde siyaset yapan deniz gezmiş ' in de savunduğu görüş. bilinmelidir ki şu an da enternasyonalist çizgide siyaset güden sosyalistlerin denizleri sahiplenmeye çalışması hakikaten komiktir. zira elimizde her haliyle ulusalcı-kemalist çizgideki bir ideolojik düşünceye sahip deniz gezmiş var. bugün elinde türk bayrağı ile ankara'dan samsuna mustafa kemal yürüyüşü düzenleyen birini "burjuvanın simgesi"ni taşıdığı iddiasıyla küçümseyecek, cuntacı-darbe yanlısı yaftası yapıştıracak enternasyonalistlerin buna hiç mi hiç hakkı yoktur. deniz gezmiş gibi bir vatansever yapılabilecek en büyük hakarettir bu.