bugün

ancak bir osmanlı'nın söyleyebileceği çakma yaklaşım.
ihanetin, hainliğin diğer adı. siz devlet kurmak için hamile kadınların karnını yarmak, insanları diri diri mezara gömmek gibi gereklilikler olduğunu düşünebilirsiniz. ama bu sizin ihanetinizi haklı kılmaz.

devlet içinde her türlü imkana sahipken, kimseler onlara baskı yapmazken bu yaptıkları alçakça bir ihanetten başka bir şey değildir. bana inanmazsanız gidin ermenistan'ın ilk basbakanlarınından kacaznuni'nin anılarını okuyun. ayrıca ölü sayısının 1 milyon olmadığı da belgelendi. neticede kimse, kimseye durup dururken bir şey yapmaz. kaşınanı, kaşırlar.
(bkz: faşo dili ve edebiyatı) uzmanı istikamet isimli yazarın son eseri kitapçılarda. breh breh breeeh...

tarihsel olayları incelerken sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde hareket etmek gereklidir. tutup da 'gözlerine bakın, açlığı, iştihayı görün' diye saçma sapan, temelsiz ırkçı yaklaşımlarla yola çıkılmaz börüteçene gardaş. aslında en güzeli geçmişte olup bitmiş ne varsa, orada bırakmaktır ya neyse, hoşunuza gidiyor bu konuyu açmak. madem öyle, benim de söyleyeceklerim var!

istikamet namlı yiğidin kendisinin de pek muzdarip olduğu ittihat ve terakki yönetiminin ırkçı politikaları sonucunda istenmeyen olaylar yaşanmış. malum, milliyetçilik milliyetçiliği doğuruyor. zaten fransız devrimiyle birlikte gemi azıya alan ulus devlet aşıkları imparatorluğun dört bir yanında çatır çatır teşkilatlanırken, sen bir de tutup 'jön türküz hede hödö' diye genle, kültürle alakasız, sadece amaç birliğinden oluşmuş yeni bir 'türklük' kavramıyla bünyendeki halklara saldırırsan acı çekersin arkadaş. ateşi maşayla tutup kürt aşiretlerine ermenileri öldürtüyorsun, asimile ettiriyorsun, akabinde ermeni faşistleri de türklere saldırınca hepsini hain ilan ediyorsun. olacak şey değil küçük, yeşil, şirin tırtıl! evet, taşnak çetecilerinin yaptığı baskınları reddetmiyoruz. lakin sadece sayı olarak bile karşılaştırsak, tehcirde ölenlerin yanında, türklerin verdiği kayıplar devede kulak kalır. ayrıca 'üç beş kendini bilmezin yaptığı eylemler' diye nitelendirilemeyecek, devlet politikasının uzantısıdır göçde hayatını kaybedenler. işte bu sebepten adamlar çıkıp da 'ermeni soykırımını kabul edin' diyebiliyorlar. onayladığım sanılmasın, bence de yaşanan bir soykırım değil ama ona yakın bir şey, adını koyamıyorum.

geçtiğimiz yıl okuduğum gen araştırmalarıyla ilgili bir yazıda, dünyada türklere en yakın milletin ermeniler çıktığını yazıyordu. google'dan aratsanız bulursunuz, unuttum şimdi tam içeriğini. sadece yüzümüzün gözümüzün benzemesi haricinde, örf, adet ve hayat kültürlerimiz de çok benzerlik taşır. mesela çok sevdiğim iki türküden örnek vererek açıklamam gerekirse; 'boyuna kurban olayım, boyuna öleyim' bu topraklar dışında karşılaşmamız mümkün olmayan aşk ilanıdır. konmal bülbül türküsünde der ki ;

--spoiler--
Konma bülbül konma nergis dalına
Öldürürler aman bir yar yoluna
Ben de kurban olam fidan boyuna
--spoiler--

bu türkü karşılığını bir ermeni halk şarkısında bulur; ' gançum em ari ari, yâr boyit mernem' yani ' çağırıyorum gel gel/ yar boyuna öleyim' diye. 'altı üstü şarkı türkü lan' diye sığ yaklaşmayınız gözünüzü seveyim, halkların yaşantısının yansımasıdır bunlar. 'i'd die for your tall body' diye birşey bulamazsınız yabancı şarkılarda. birbirimize ne kadar benzediğimizin sadece küçük bir örneği bu. daha yüzlercesini bulmak mümkün, yeter ki aramak isteyelim. benim şahsi kanaatim odur ki; eğer biz milletleri birer alfabe gibi görürsek, ermeni ile türk'ün arasında sadece tek bir harf farklıdır. o da birinde eksik diğerinde fazla değil, atıyorum birinde -i olan diğerinde -ı yazılmıştır, hepsi bu. hazır uygun an gelmişken bir de yaşanmış öykü nakledelim:

--spoiler--
yıl 1918, süphan dağı'nın eteklerinde bir köy. zor kaçmıştı olan bitenden. dar sığınmıştı pelteklerden ismail'in köyüne. herkeslerin herkeslerden kaçtığı, herkeslerin birbirinin çaresizliğine sarıldığı yıllardı. karışmıştı köylünün arasına, yaşayıp gidiyordu işte... zararsızdı da allah için. ağılın bir köşesinde yuvalandığı karanlık sığınak, örme duvardaki iki taş arasındaki ince yarık kadardı sanki. hani kertenkeleler olur ya o aralıkların ağzında... hani bir ses duyarlar da birden dalarlar yarığa. tam öyle işte. gizlenerekten yaşar giderdi. arada bir günyüzüne çıkar, yüreği insaf tutanların yanlarına varır,harmanın ucundan tutar, dökebildiği kadar ter döker, iki dilim ekmek yer, sığınağına geri dönerdi. toprağın kan kustuğu zamandı, her bir gayret ıccığ daha yaşamak içindi.

köylünün yanında yeni adı abdullahtı. allah'ın gönderdiği. allah'ın unuttuğu bir delikte yaşayıp gidiyordu işte. ta ki pelteklerden ismail'in sondan üçüncü oğlu memo duvarın dibinde abdullah'ı işerken görene kadar. eğilmiş, ferfecir gözlerini dipten abdullah'ın it ölüsü çüküne dikmiş, hınzır hınzır kıkırdıyordu. zıplamasıyla bağıra bağıra koşması bir oldu. 'koşun laaan' diye bağırıyordu. 'koşun laaan koşun, abdullah'a bakın, vallah görmişem, onunki kabuklu, onunki kabuklu!..'

derler ki, abdullah'ın duvarın dibinden ağıldaki sığınağına kaçışı tıpkı bir kertenkelenin kaçışı gibiydi...az sonra ağıla taşlar yağmaya başladı. çoluğu çocuğu, genci yaşlısı toplanmış ağılı taşlıyorlar, 'çık ulan gavur, kim olduğunu anladık, çık dışarı' diye bağırıyorlardı. bir süre sonra bağırışlar yakınlaştı, ayak seslerine dönüştü. ağılın kapısı açıldı. ilk giren her daim abdullah'ı korumuş olan pelteklerin ismail oldu, ardından da öbürleri. ismail ardındakileri durdurdu, bir adım öne atıldı. 'nerdesin lo abdullah, gel ki seni kurtaram, uzat elini.'

ismail'in eli abdullah'ın uzattığı ele değdi değmesine ama, birden irkilerek geri çekti. uzattığı kanlı bir deri parçasıydı. ismail ardındakilere döndü.
'hadin lan, bırakın garibi, çıkıyoruz.'
--spoiler--

ben harf demişim, burda da görüyoruz ki sadece sünnet derisi farkı var aramızda. ama pardon, benimle bir ermeninin arasındaki fark bu. yoksa tenasül organlarını bacak arasında değil de omuzlarının üzerinde taşıyan ırkçı beyinlere sahip insanların alakası yok ermeniyle de kürtle de.

çok anlamlı bir kampanya başlatıldı geçen yıl ve karşılığını ermenistan'da da buldu bir süre sonra. bu karşılıklı özür dileme ve diyalog çabaları maalesef iki yandaki beton beyinliler yüzünden amacına ulaşamadı. ben de özür diliyorum ermenilerden ama osmanlı döneminde yaşanan olaylar yüzünden değil. türkiye cumhuriyeti kabul etmiş olsaydı bile ben redd-i miras'ta bulunurdum. talat paşa ve ekibinin kürt aşiretler eliyle yaptıklarından ne ben sorumluyum ne de anadolu insanı. fakat bizim de günahlarımız var; ben bunlar için özür diliyorum ermenilerden, en başta da hanimaga anna ablam ve sevgili dostum natali'den. senelerden beri 'madem ki ermenisin, istemeden vermelisin' diye pis pis sırıtanlar için özür diliyorum! 'ermeni tohumu', 'ermeni dölü' diye hakaretler eden, 'hısmını sikmiş ermeni gibi' diye o kadar insanı sapık özdeyişlerine alet edenler yüzünden özür diliyorum! hrant abi gibi vatan aşığı, devrimci güzel bir insanı koruyamadığımız için özür diliyorum!

charles aznavour der ki 'eğer o olaylar yaşanmamış olsaydı ben şimdi en önemli türk şarkıcısı olacaktım'. tanıdığım ermenilerin çoğu 'ben türk'üm, dinim farklı' derken bu insanları hainlikle itham etmek ayıptır. bakın fransızlara elimizle sunduğumuz o büyük şarkıcı bir türk dosta mektup ta ne diyor;

--spoiler--
senin ayağında bir diken var,
kardeşim,
benim yüreğimde bir tane senin için,
benim için de her şeyi güç kılıyor rahatsız.
gülün dikenleri var el atılınca korur
bir kan damlası oluşabilir parmağın ucunda,
ama eğer dikkat edilirse
o kendi güzelliğini bağışlar
renk ve koku verir günlerimize
hatta damaklarımızı okşar
doyumsuz lezzetiyle.
ben gülleri severim
dikenleri hep olacak
bundan kaçınılmaz
kardeşim...
eğer sen karar verseydin
yüreğimdeki dikeni çekmeye
ayağındaki dikende beraber
çıkıp kaybolacaktı kendiliğinden
ve biz ikimiz senle ben
özgür olacaktık
ve kardeş...
--spoiler--

ben ermeni dostlarımın kalplerindeki dikeni çekmeye çalışıyorum, sen de gayret et istikamet! ' kurtuluş türk'ün ermeni'yle kuracağı dostluk köprüsünün üstünde'.

ayrıca (bkz: i love spoiler kullanımı too)

edit: konuyla alakasız olacak belki ama, her dostluk çabasını 'özür dileme ezikliği' diye nitelendirip sonra da tevatur 'menkıbe'lerle ayar verme çabasına girişen başı dik faşist feyklere ben de bir dörtlükle cevap vereyim:

'sen sana ne sanırsan
ayruga da onu san
dört kitabın manası
budur eğer var ise' *
rusların başımıza sardığı dert. her işin başını talat paşa'ya ihale eden bu özür dileme eziklerine bir hikaye anlatayım, siz de ona göre ne kadar dost olunur, anlayıverin.

bir çiftçi ile yılan çok çok iyi dost olmuşlar. yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. derken bir gün çiftçinin bir oğlu olmuş. çocuk biraz büyüyünce babası ve yılanla beraber gezintiye çıkmaya başlamış. günlerden bir gün baba, yılanla oğlunu bırakıp odun toplamaya gitmiş. yılan da çocukla oynarken birden ayagına dolanıp sıkmaya başlamış.

korkan çocuk oradan bir bıçak bulup yılanın kuyrugunu bir vuruşta koparmış. yılan da can havliyle çocuğu ısırmış. neticede çocuk ölmüş, yılan da kuyruksuz bir şekilde kaçmış.

çiftçi döndüğünde çocuğu cansız yerde yatarken bulmuş, yılanın da arta kalan kuyruğunu. aradan yıllar geçmiş. bizim çiftçi dostunu tekrar görmek istemiş. yılanı bulmuş ve ona tekrar eski günlere dönelim demiş. yılanın cevabı kısa olmuş.

bak, eski dostum demiş. sen de o evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı oldukça biz asla dost olamayız. şimdi var git yoluna.

her şeye rağmen türkiye'yi tercih eden ermenilere sonsuz saygım vardır ama ermenistandakiler ne dostum, ne arkadaşım. ne halleri varsa görsünler, beter olsunlar.
doğru bir tespittir.
ortak şarkımız, kültürümüz cartımız curtumuz var diyen zihniyetler çıkacaktır ve çıktı.
gel görki azeri'lerlede ortak müzikleri kültürleri var.

ama van,kars,erzurum,antep'de yaptıklarını hocalı'dada yaptılar.

demekki neymiş?
ortak müzik bir milletin saldırgan tutum sağlamasını engellemiyormuş.

(bkz: asala)
hali vakti yerinde bir ilk paragraftan sonra ikinci paragrafın da son cümlesine kadar olan kısım bir şekilde tartışılır, anlaşılır, iyi ya da kötü bir sonuca varılır. gayet açık.
lakin bu son cümlenin maksadını fazlasıyla aştığı düşüncesinde olup, iyi niyetimi korumak suretiyle bir şeyler söyleyeceğim. artık soru falan sormuyorum. ama bakın hala iyi niyetliyim.

şimdi bu kadar içimizden, bu kadar bizden olan ermenileri bir kere bu şekilde yaftalamak yazık olmuştur.
neyi paylaşamadığımızı bir anlasam anlatacağım belki ama onu da çözebilmiş değilim.
bundan binlerce * yıl önce olmuş olan durumların hala ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur olması da hayli ilginç. bu olayların kaynağı evvela kürtler üzerinden propaganda ile başladı. şimdi de diğer farklı milletler üzerinden devam ediyor.
hani biz bir mozaiktik ya, mermer tezgahında işimiz nedir o zaman?
limon ekşi, leke yapar, benden söylemesi.

bir de içimden geldi; orhan pamuk'u da seviyorum.
bundan 95 yıl kadar önce hesabını görmüş ve öyle veya böyle konusu kapanmış ermenidir. bugün türkiye sınırları içinde yaşayan,tc kimliğine sahip ve kökleri yüzyıllardır bu topraklarda olan, kendi halinde hayatını sürdürmeye çalışan ermeni kardeşlerimizle hukuki ve vicdani olarak alakaları yoktur.
bugün, bizler gibi eşit vatandaşlar olan(veya olması gereken) ermenileri 95 yıl önceki çetecilerle ilişkilendirmeye çalışmak, tehcir zamanındaki olayları türkiye cumhuriyetinin üzerine yıkmaya çalışanlarla aynı merkeze hizmet etmektir.
öncelikle bu yazıyı o dönemin hain ermenileri için yazdım. amacım kesinlikle faşizan bir tavır sergilemek falan değildir. ona göre okunmasını rica ederim.

bilindiği üzere osmanlı devleti homojen bir yapıya sahipti. bunun içindir ki zayıflamaya başladığı dönemde (18 y.y. ve sonrası) içinde barındırdığı devletler fransız ihtilali nin de etkileriyle ayaklanmaya başladılar. yine bilindiği gibi ilk ayaklanan millet sırplar dır. ilk bağımsızlığını kazananlarda yunanlar. bir türk evladı olarak osmanlı tarihini incelediğimde bu ayaklanmalar ve ayrılıklar bana koysa da yukarıda saydığım sebeplerden ötürü de kaçınılmazdı. ama ermenilerin ayaklanması tamamen farklıdır. çünkü; onların ayaklanması sinsidir. çünkü onların ayaklanması kalleşcedir. çünkü onların ayaklanması adicedir. neden? çünkü; onlar, osmanlı devleti savaştayken, sırf bu kötü durumunu fırsat bilerek osmanlı yı arkasından hançerlemişlerdir. onlar, savaş sırasında osmanlıya ihanet etmişlerdir, ayaklanarak. çünkü onlar yemek yediklere kaba pislemişlerdir. he diyebilirisiniz ki; kardeşim, ayaklanmanın da zamanı mı olur? hadi tamam, savaş sırasında böyle bir alçaklık yaptın ve yüzyıllarca ekmek yediğin kaba pisledin. peki masum köylüleri, masum sivilleri, günahsız çocukları niye katlettin? hamile kadınları niye öldürdün? yaşlı insanların gözlerini niye oydun? sırplarda, yunanlarda ayaklandı dedik ama hiçbiri senin yaptığını yapmadı.(isyan ettiği zamanlardan bahsediyorum. yoksa 1915 de yunanların izmir in işgalinde ve ilerleyen yıllarda yaptıklarını unutmuş değiliz.) işte bu yüzden sen millet-i sadıka dan millet-i haine dönüştün. hatta millet-i şerefsize. allah tan mustafa kemal ve arkadaşları çıktı da sizin o iğrenç emellerinizi gerçekleştirmenize engel oldu. lozan da adınız bile geçmedi. işte o çok sevdiğiniz avrupalılar götleri sıkışınca sizi bir köşeye böyle attılar. millet-i hainler...
türk-ermeni çatışmasının tarihsel gelişimiyle başlayalım:

1915 olaylarından 20 yıl önce anadolu'da ermeni çeteleri ortaya çıktılar. çetelerin bir kısmı, Rusya'nın, bir kısmı Fransa'nın, diğer bir kısmı ise ingiltere'nin kontrolündeydi. Birinci Dünya savaşına kadar bu çeteler hem Osmanlı devleti, hem yerli Müslüman komşularıyla hem de kendi aralarında çatışıyorlardı. anadolu'daki bütün ermeni vatandaşların ayrılıkçı çetelere destek verdiği düşüncesi saçmadır. işte bizim de karşı olduğumuz budur: yaşanan çatışmaları reddetmiyoruz. fakat tüm ermenileri de ırkçı bir yaklaşımla aç kurtlara benzetmeyi tasvip edemeyiz. milliyetçilik akımın doğal sonucu olarak devletleşme arzusuyla özellikle amerika'daki ermeni diasporasının çabalarıyla bir ermeni tarihi, millet bilinci yaratılmaya çalışılmış ve bunun acısını da anadolu'daki türk-ermeni vatandaşlar çekmiştir. ermeniler tarihleri boyunca devlet kuramamış, başka halklarla ve en fazla da türklerle birlikte yaşamışlardır. işte bu yüzden hrant dink ermenileri zehirleyen 'türk' adını verdikleri zehrin panzehirinin bizimle birlikte yaşamak olduğunu söylemiştir. ne derece et ve tırnak olduğumuzu şu alıntıyla örnekleyelim:

--spoiler--
'Ermeni halkı ile Müslüman Türk halkı arasında gündelik hayat dostluk samimiyet ve iyi komşuluk üstüne kurulu idi. Bu ilişkiyi, Ermeni şair, Aşık Emir Türkçe yazdığı şu mısralarda belirtmektedir: Din ayrı, möhkem gardaşıg/ Senin bahtına benzerik/ Gol bir, el bir eli yek, birlikte dağık (dağız)/ Ayrılıgda, nazik bir goluk (kuluz)
--spoiler--

Tarihimizde Ermeni kökenli iki sadrazam ve çok sayıda Ermeni paşa var. Türk musikisinin birçok güzel bestesini Ermeni kökenli müzisyenler yaptı, birçok mimari eseri Ermeni sanatkârlar yarattı. gamzedeyim deva bulmam gibi bir sanat musikisi şaheseri ermeni tatyos efendi ye ait. sarı gelin türküsü de ermeniceden adaptasyon diye biliyoruz. artin penik adlı bir vatandaşımız asala'nın eylemlerini protesto etmek için çıkıp taksim meydanında kendini yakıyor. protestonun biçimini onaylamıyorum fakat birileri gibi de çıkıp 'bu onun ne derece asimile edildiğini gösterir' deme saçmalığında da bulunmayacağım. bir ermeninin bu vatana bu derece bağlı olmasından onun asimile edilmiş olduğunu çıkaranlara binlerce kez ohannes şaşkal!
'paso ermenilerin bizi ne kadar sevdiğini anlatıp duruyorsun. sanki bizim atalarımız onlara kötü mü davranıyordu?' diyenler olabilir belki. (bkz: sargis yeteryan)'ın hikayesi bu konuda aydınlatıcı bir örnek olacaktır.

yine bir alıntıyla devam edelim:

--spoiler--
Ayrılıkçı Ermeni örgütlerle Ermeni halkı arasında Türkler konusunda anlaşılan çok önemli ve derin farklılıklar ortaya çıkmıştı. Ayrılıkçı Ermeni hareket, modern değerlerle hareket ederek Ermeni varlığını ideolojik tabanlı siyasi bir varoluşa dönüştürmek için çaba sarf ederken ve propaganda yaparken, geleneksel Ermeni kültürünü ve cemaat kimliğini modernleştirmeye çalışırken, aslında aynı zamanda Ermeni varoluşunu tabii tarihi bağlamından kopartmış olmaktadır. Bu bir kültürün kendi kendine yabancılaşmasıdır. Bir inancı, geleneği ve kültürü geleneksel bağlamından koparıp, onu modern ideolojik söylemlerle yeniden inşa etme, aynı zamanda o kültürü yapı bozumuna uğratmaktır.

Ermenilerin tabii kültüründe Türklerden nefret imajı o kadar belirgin değildir. Bu imaj ayrılıkçı Ermeni örgütler tarafından Ermeni kültürüne eklemlenmiştir. Ermeni propagandası öncelikle bu birlikteliği yıkmak zorundaydı. Bunu gerçekleştirmek için barbar Türk imajını bütün Ermenilere kabul ettirmek zorundaydı. Terörle, misyoner desteği ile ve köklü inanç farklılıklarıyla desteklenen ayrılıkçı Ermeni propagandasına rağmen bir çok Ermeni Osmanlı devlet yönetiminde önemli görevlerde bulunmaya devam etmiştir.

Türk büyük elçilerine saldıran Ermenilere bakıldığında bunların hiç birisinin soykırım propagandasında iddia edilen olayları, engellemeleri ve mağduriyetleri yaşamadığı görülmektedir. Birinci kuşak Ermenilerde Türklere karşı önyargı, ikinci ve üçüncü kuşak Ermenilere göre daha azdır. Türk diplomatlarını katleden Ermenilerin hemen hepsi çok genç insanlardı ve 1915 sevk ve iskânından sonra yabancı ülkelere gidip yerleşen Ermenilerin torunlarıydı. Hemen hepsi yaşamlarında bir Türk ile karşılaşmamıştı. Büyük çoğunluğunun sabıkası yoktu. Bu durumda olan kişilerin cinayet gibi son derecede ağır bir suçu işlemeleri ilk bakışta makul görülmüyordu. Normal koşullarda 1915 sevk ve iskânına tâbi olan birinci kuşağın Türklere karşı bu olumsuz duyguları beslemesi beklenirdi. Onların çocuklarının oluşturduğu ikinci kuşağın ise anne ve babalarının aksine, bulundukları ülkeye uyum sağlamaları nedeniyle, soykırım söylentilerine daha az önem vermesi gerekirdi. Torunları oluşturan üçüncü kuşak için ise bu söylentilerin fazla bir değeri olmaması normaldi. Ancak bu konuda gerçeğin farklı olduğu ve söz konusu üç kuşak arasında Türkiye ve Türklere en az kin besleyenlerin birinci kuşak olduğu görülmüştür.
--spoiler--

anlaşılıyor ki ermeni lobisinin bir devlet vücuda getirme isteği doğrultusunda yaratmaya çabaladıkları soykırım miti sonraki kuşakları etkilemiştir. yaşananları, karşılıklı verilen kayıpları yadsımıyoruz. sadece bunlara takılmanın gereksizliğini vurgulamaya çalışıyoruz. 'siz bunu yaptınız biz de misilleme yaptık/yapacağız' şeklinde iş inada vurulduğu müddetçe ermeni soykırımı tasarıları dünyanın dört bir yanındaki meclislerde dönüp durmaya devam edecektir. ikinci önemli nokta da tüm ermenileri bu şekilde yaftalamanın yanlışlığıdır. defalarca söylememe rağmen hala bunu anlamamaktayım, beni adeta ermeni lobicisi gibi göstermeye çalışmakta olanlar var maalesef.

şimdi şöyle bir duralım, söz azerilere gelince derin bir nefes alalım. ermenilerin yaptığı hocalı katliamını eleştiren, sürekli gündeme getiren çevrelerin bu duyarlılıklarını neye borçluyuz acaba? maraş'ta, çorum'da, sivas'da katledilenlere 'oh canıma değsin, sapık alevilerdi' diyenler nasıl oluyor da bu 'sapık' alevilerin bir kademe üstü olan şii azerilerin uğradığı katliama bu kadar tepki veriyorlar? acaba amaç üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi? sakın kimse humanizm, milliyetçilik vs. gibi şeyler gevelemesin. bu tarz adamların halkçılığı da, demokratlığı da, milliyetçiliği de, insanseverliği de lumbagoludur, düzgün yürümez.

buradaki yüksekokul tahsilli arkadaşların 'onlar bize vurdu biz daha beter vurduk/vuralım' şeklindeki beyanlarını gördükçe, okuma yazma bilmeyen babaannemin şu sözünü hatırlar üzülürüm: ''iyiliğe iyilik her kişinin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.'' teorisyenliğini hoca ahmed yesevilerin, mevlanaların, yunus emrelerin yaptığı, asırlardan süzülüp gelmiş, damıtılmış ve dünyaya örnek olmuş meşhur hoşgörümüzün, insan sevgimizin tekrar hatırlanması umuduyla...

not: bu tartışma daha çok uzar lakin elde olmayan sebeplerden ötürü dahil olamayacağım. sağlıcakla kalın...
Hoşgörü ve millet politikasının sonucu olan ve güce taptığını gösteren kişidir. ingiltere gariban milletleri donuna kadar sömürdüğü halde tüm dünyada saygı görüyorsa bunda suç Milletlerde değil onları yönetenlerdedir.