Ben de bunlardan biriyim. Fikirsel anlamda mezhepleri kabul etmiyorum. Sünnilik de buna dahil benim için. O dönemin fıkhi ihtilaflarının bugün tekrar değerlendirilmesi gerekir yine benim görüşüme göre. Ki yine müslümanların bu denli neredeyse iki ayrı din mensubu kadar ayrışmasına tamamen karşıyım.
ancak sorun şu, ben hanefi bir ailede doğdum. Din öğretimimi yine hanefi kimseler verdi ve ben dinen bir hanefi gibi yaşıyorum.
en basit haliyle mezhep kavramını şöyle düşünebilirsiniz. temel kurallarda birbiri ile ayrışmayan aynı yere çıkan birbirinden farklı yollar. hanefi, şaafi gibi sünni mezhepler, kendi içlerinde de bir düşmanlığa sahip değildir. ülkemizde bu iki sünni mezhep sorunsuz bir şekilde bir arada yaşamaktadır. kaldı ki hanefi iken şaafi'ye uyarak ibadet edilebiliyor. demek ki bir çatışma söz konusu değil.
tabi bu ne için geçerli, sünni islam için geçerli. şiilik denilen şey zaten islamiyet'le alakası olan bir şey değil. bambaşka bir dindir. mezhep olarak görmek hatadır. her ne kadar öyle ifade edilse de. islam'ın temel kurallarına karşı çıkan bir anlayışı nasıl islam'ın mezhebi olarak kabul edebilirsiniz? şirk gibi en ve ilk olmazsa olmaz kuralı ihlal ediyor adamlar. hz.ali'ye hristiyanlıktaki gibi hz.isa rolü yükleyerek onu tanrısallaştırıyorlar. eğer şiilik ve sünnilik arasındaki çatışma mezhepçilik olarak görülüyorsa, şiiliğin gittiği yolun islamiyet'e varmadığını açıkça ifade edebilriiz.
mezhepsiz müslüman olur mu dersek, olur belki, ama temel kurallarda ayrışmayan ancak sünni mezhep imamlarına göre farklı olan konularda nasıl hareket edeceğini netleştirmesi gerekecektir. netleştirdiğin zaman da yollardan birini seçmiş oluyorsun.
Mezhep
Aynı dine inanan toplumların kültürel olarak kendilerini korumaya alma refleksidir.
Bir tür dinsel milliyetçilik.
Zamanın şartlarında değerlendirirseniz , mecburiyet.
Bkz ; Türk islam sentezi
mezhep olayına ben de mantık erdiremiyorum. sadece rol model aldıkları kişinin ibadet etme şeklini benimsiyorlar birbirlerine düşman olmanın mantığı yok. mantıken hepsi aynı dine inanıyor. aynı rabbe ibadet etmiyor mu? ne yani peygamberlerimizin hepsi farklı ibadet ediyor diye yanlış şekilde mi yapıyor? gerçek islamda mezhep yok. Kuran'ı Kerim'i baştan sona Türkçe olarak okudum ilk. anlamak için. mezheplere dair bir sure bir ayet göremedim.
Kişinin müctehid olabilmesi veya ictihad yapmaya yeterli görülebilmesi için hem islam hukuku ve diğer islam ilimlerine vakıf olması (kısacası “ilim”) hem de hukukî bir kabiliyete sahip olması gerekir. Bir müctehidin sahip olması gereken bazı bilgiler şöyle sıralanabilir: Kur'an'ı, Sünnet'i, icmâ'yı, kıyas'ı, fıkıh usûlünü, fürû'u'l-fıkh (fıkhın fürûunu) ve Arap dilini iyi bilmek.
Bunlara sahip olanlar neden olusturmuyor çünkü yorucu bir iş en küçük bir iş için bile hüküm çıkarmak zorundasın örneğin balık yenebilir mi ? Yada Midye, Kurana bak Hadislere bak... yorucu iş bu yüzden kolaya kaçıp Hazır olanı kullanıyoruz
Meshep din değildir. Meshep taasupçuluğuyla tekfir eden adam öldürenler oldu tarihte ve günümüzde. Meshebi putlaştırıp din haline getirenler var dinde böyle blr yaklaşım yoktur.
Yüksek lisans sürecinde seçmeli aldığım bir ders vesilesiyle mezhepler tarihini araştırdım. Daha sonrasında konudaki ciddi kaynakları taramaya devam ettim.
Bu konuda daha evvelden bilgim var sanıyordum ama gerçekte pek de yokmuş. Çünkü genel olarak o döneme kadar okuduğum kaynakların bilimsel olmadığını fark ettim.
Diyebilirim ki, Mezhepler tarihiyle ile ilgili çok temel iki problem var:
1- geriye doğru tarih inşaası:
Mevcut mezheplerin (anaakım sünni ve şia mezhepleri dahil) hemen hemen hepsi kendilerini hz. Peygamber’in yaşadığı dönemle bağdaştırma çabası içerisinde. Ki, yok böyle bir şey.
Şu an varlığını sürdüren hiçbir mezhep hz. Peygamberin yaşadığı dönemle ve hz. Peygamber’in ölümünü müteakip 1 asırlık süreçle kendini ilişkilendirilebilecek bir geçmişe sahip değil.
(Bugün varlığını sürdüren ibazziye haricilikle anılsa dahi, kendilerini hariciyenin devamı olarak tanımladıkları pek söylenemez. Keza, hariciyenin muhalefeti siyasi vaka ile başlayıp daha sonra itikadi altyapı kazanmıştır ki, tekfircilik ve radikallik, bir mezhep olarak o dönemki fikirleriyle varlığını sürdürmesine engel olmuştur. Bugün hariciyenin devamı diye gösterilen irili ufaklı birkaç mezhebin şu anki görüşleri asıl hariciyeye kıyasla çok yumuşak ve ılımlı kalır.)
Örneğin şia’nın iddialarının aksine, ilk asır kaynaklarında “şia/şii” bir lafz olarak bile yoktur. ikinci asır kaynaklarda ise hiç de mezhep gibi telafuz edilmemiştir ve o dönem o isimle (şia/şii) anılanların bugünkü şiayla ne itikaden, ne de silsile olarak herhangi bir ilgisi yoktur. Keza sünni mezhepler için de durum böyledir. Haliyle mezhepler kabaca tabiun’dan bile sonradır ve emevi/abbasi döneminde (mezhep imamlarına bizzat eziyet eden) iktidar eliyle kurumsallaştırılmıştır.
2- tarafgirlik:
Mezheplere ilişkin ilk dönem kaynakların birçoğu karşıt/muhalif/farklı mezhep mensupları tarafından kaleme alınmış eserlerdir. Haliyle en başından; aleyhte, muhalif yahut içeriğe çok da vakıf olmadan genellemeci bir yaklaşımı temsil ederler. Mezhebi doğrudan içinden anlatan eser sayısı azdır.
Bu iki temel problem bilimsel/tarihsel yaklaşımı ciddi şekilde gölgelemektedir.
Diğer bir sorun ise, kaleme alınan eserlerdeki metodoloji sorunudur. Birçok eserde, dile getirilen iddialara, tariflere dair belirgin kanıtlar, dayanaklar ve referanslar yoktur. Dahası, kronolojik çelişkiler de mevcuttur. (Gerçi tarihin o dönem için bu sorun, bilgiye ve yazılı belgeye erişim zorluğu düşünüldüğünde çok anlaşılmaz değil.)
Haliyle mezhepler gelişirken, (bu zorlukları ve belirsizlikleri bir nevi lehlerine kullanarak) yüzyıllar içinde değişen görüşlerini geçmişe yönelik tadilatlarla sürdürme yolunu seçmişlerdir.
Dahası, en başta devlet ve iktidar eliyle kurulan mezhepçilik, tarihi boyunca hiçbir zaman bu etkiden soyutlanmamış, hatta bizzat siyasetle herc ü merc bir ilişki içinde serpilip büyümüş, çeşitlenmiştir. Bir diğer deyişle; mezheplerin hemen hemen hepsi hemen hemen her yönüyle kurumsaldır. Bireysel yaşama ilişkin çok az sayıdaki ufak tefek bakış farklılıklarını bir kenara koyarsak, toplumsal anlamda itikadi bir bakıştan ziyade siyasi bir konumlanmaya tekabül ederler ve konumladıkları yeri itikadın gereği kabul ve ilan ederek temsil ederler.
Tasavvufun da işin içine girmesiyle ilk dönem mezhep imamlarıyla ilişki, ustalara saygı kuşağı nevinden bir selamlama seviyesinde tutularak tarihsel gerçeklikten de ciddi anlamda uzaklaşılmıştır. (Bugün, örneğin türkiye’deki en yaygın mezhep olan hanefiliğe mensup olan insanların çoğu ebu hanife’nin yaşamına veya herhangi bir eserine dair fikir sahibi değildir ama birçok tasavvuf ehline ilişkin türlü menkıbelere vakıftır.)
Bugün türkiye’deki ortalama islam anlayışında Mezhepçilik tasavvufla o denli iç içe geçmiştir ki, birini diğerinden ayırmak, çerçeve çizmek yahut basit bir tasnife gitmek için bile cerrah hassasiyetinde dikkat gerekir. (Bu ekolün temsilcilerinin kütüb i sitte gibi kaynakları neredeyse ayetle bir tutacak derecedeki canhıraş savunmaları bahsedilen tarihsellikten ve kurumsallıktan bağımsız değildir ama işin orası çok daha tafsilatlı bir değerlendirme gerektirir ve zaten her halukârda gargaraya gelir. )
Hulasa, mezheple ilgili her zaman akılda tutulması gerekenler:
- mezhep, dinin gereği değildir. Sosyolojik çerçevesinden tamamen soyutlasak dahi, en temel anlamıyla dinin uygulanışına/yaşanmasına yönelik bir görüştür ve her görüş gibi sadece sahibini bağlar, dinin kendisini değil.
- mezhepler, hz. Peygamberin ölümünden çok sonra ortaya çıkmış ve zaman içinde iktidar eliyle kurumsallaştırılmıştır.
- mezhep imamlarının hiçbirisi, mezhep kurma ve ekolleşme iddiasıyla içtihat etmemiş, görüş bildirmemiş ve görüşlerini bütün zamanları kapsayan nihai içtihatlar olarak ilan etmemiştir.
- mezhepler insan yapılarıdır ve her insan yapısı gibi yanılmayla malüldürler. Kendi öz kızına “fatıma çalış, ben seni kurtaramam” diyen bir peygamberin getirdiği dinde bilmem ne müçtehidlerinin, bilmem ne imamlarının, bilmem ne şeyhlerinin, bilmem ne kutublarının kutsallığı falan yoktur. Zira Bu din, kara kadının oğlunun da dinidir.
Bütün bunlara ilaveten, mezhep, din kisvesine sarılıp sarmalanmış bir tür kavmiyetçilik işlevi görüyorsa zaten bu dine aykırıdır.
Edit: mezhepler tarihiyle ilgilenenlere iyi bir kaynak önerebilirim.
Kuran ve hadis hafızı, dört mezhebe hakim, müçtehid seviyesinde biri değilse muhtemelen modernist olan tiptir. Modernistlerin kendilerini en doğru Müslüman sanması kadar komik bir şey olamaz. Halbuki islam ile ilgili en zayıf irtibat kendilerine aittir.
Mezhebin yoksa Sünni müslüman olamazsın Nervio. Sünnilik mezhepsizlik/yolsuzluk değildir. Dinde yolsuzluk yapanların din hakkında konuşması itibar görmez. islam ile doğru şekilde, delilli, altyapılı, ayakları yere basan şekilde irtibat kurmak isteyen, Rasulullah, ailesi ve ashabının yolundan yürümek isteyen akidede ve amelde Sünni mezheplerden birini seçmek zorundadır. Gerisi modernist saçmalığı.
onu bunu bilmem, beni de kim neye inanıyor-inanmıyor ırgalamaz. neye inanıp inanmayacağı ona kalmış.
o zaman neden mi yazıyorum?
hiç, sadece doğru ile yanlışı anlatmak için...
ortalama bir aklı ve zekası, ortalama bir eğitim sahibi, okuduğunu anlayacak kapasitede biri olana kur'an denen kitabı okutun.
burada bakınız vermeye gerek yok "ayrılığa düşmeyin, bölünmeyin, tefrikaya düşmeyin, ayrışmaya düşmeyin, ben böyle sen böyle inanıyorsunuz diye didişmeyin, allah'ın nimetini-kelamını-kitabını değiştirmeyin, din için kendinize birilerini-başka kaynakları örnek almayın, allah'ın ipi kur'an ona sımsıkı sarılın vb" yüzlerce allah kelamı ayetleri gösterebilirim.
inanın veya inanmayın, ortalama bir zekası ve eğitimi, okuduğunu anlayacak birine bu kur'an ayetlerini okutun ve sorun.
size "müslümanım diyenin ve sen bu mezhep, ben bu mezhep, sen sapkın ben doğru yolda vs tartışanların ve böyle mezhep, tarikat, cemaat içinde olanlar müslüman olabilir ama onların dini islam olamaz" der.
inanmayan gitsin kur'an okusun. eğer kur'an hak ise ve allah'ın kelamı ise ki benim için öyle; mezhep tarikat cemaat anlayışında bir birleriyle didişen, tartışan, savaşan, ibadethanelerini ve ibadetlerini bile ayıracak durumda insanların dini islam değildir.
valla bunu ben demiyorum, bunu allah diyor.
eğer aynı allah, aynı kur'an inancı içindeyseniz gidip allah'ı cimer'e şikayet etsin veya allah din yollamayı bilmiyor. dini biz tamamlıyoruz diye allah'ı mahkemeye versin.
böyle din olmaz deyin.
Bir ateist olarak, mezheplerin insan yapımı yapılar olduğunu düşünüyorum. Bir Müslümanın mezhepsiz olması tamamen kişisel bir tercih. inanç bireyseldir ve herkes inancını ya da inançsızlığını kendi bildiği gibi yaşamalı.
Bunlar 2005-2018 arası konular. O zamanlar bu din meselelerine merak salan gençler dinin aslında anlatıldığı gibi olmadığını öğrenip araştırınca mezhepsizlik, hadis inkarcılığı ya da selefilik (radikalleşme) gibi yollar buluyorlardı kendilerine.
Zamane gençleri uğraşmıyor böyle derin meselelerle, direkt ateist, deist, agnostik olup geçiyorlar. iyi de yapıyorlar.
Ben mezheplere göre ayrışmayı anlamsız bulanlardanım. Sünni bir Müslümanım.
islam kolaylık dini. Zorlaştırmaya gerek yok. Hanefilere vacip olan vitir namazının şafilere sünnet olduğu söyleniyor. Bazen Hanefi gibi kılıyorum bazen sünnet olduğu için kılmamayı tercih edebiliyorum. Ya da iki namazı Cem ediyorum vakitsel sıkıntılar varsa.
Mezhepsiz müslimler de vardır ayrıştırmayın bölüştürmeyin bizi. *
Al-i imran 103:
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın.
Parçalanıp bölünmeyin.
Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.
Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de, o kalplerinizi birleştirmişti.
işte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.
Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı.
işte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
104:
Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun.
işte kurtuluşa erenler onlardır.
105:
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.
işte onlar için büyük bir azap vardır.
Kur'an da apaçık anlatılmış bu ayete göre Allah'ın dini olan islam'a inanmış müslümandır.
Benim esas anlayamadığım konu Müslümanların birbirine atıp tutması.
Sana ne abicim kim nasıl inanıyor. Onun sorgusunu yapmaya kimsenin hakkı yok.
Ama açığa çıkan şu ki müslümanlığın bizim gibi aptal insanlar arasında yaygın olması bile Allahın bir imtihanı.
Mesela inançsız biri bizim ağlanacak halimizi görse ve inanma aşamasında olmasına rağmen ben bu aptalların inandığına inanmam diye kibir yapsa imtihanı kaybedecek.