hiç kimse olmamasına, hareket eden birilerinin olmadığını bilmene, hatta hiç ses duyulmamasına rağmen bunları hissettiriyor. ya da genellememek lazım belki ben böyle hissediyorum. bir mezarlıkta bulunduğum zaman boyunca bir tane insan görmeme rağmen sanki bir seramoni ile girip, yine gel coşkusuyla uğurlanmış gibi hissediyorum. yukarılara doğru mezardan mezara atlayarak çıkarken sanki arkanda bir gruba önderlik eder gibi. düşsen sanki biri seni kolundan tutup kaldıracakmış rahatlığında.
belki küçüklükten kaynaklanan bir şey benim için. ama sanki benim için değil de herkes için aynıymış gibi geliyor. hani mezarlık bana sonradan mezarlıkmış gibi görünmeye başladı. sonradan anladım kaybedilenlerin orada olduğunu. öncesinde yokuşundan bisikletle indiğim bir cadde ya da ağaçlarından çitlembik topladıktan sonra en yüksek yerine oturup istanbulu izlediğim bir bahçeydi.
ama şimdi anladım ne hızla geçilip gidilecek bir cadde ne de keyfi çıkarılacak bir bahçeymiş.
insanın içine açan fevkalade neseli bir ortam. selvi seslerinin senfonisinin yanında ibrahim tatlises'in muazzam eserleri karatahtaya sürten tirnak sesi gibi kalir.
bayramların birinci günleri hınca hınç ziyaret edilirken diğer günlerin torbaya girdiği düşüncesi hakimdir kimi bünyelerde. halbuki orda yatanların sonsuza dek duaya ihtiyacı vardır. belki evlat belki acılı anne veyahut baba ya da akraba veya bir yakın, gitmek çok zor olmasa gerek. o toprakların altında yatanlarda bir zamanlar sizin bizim gibilerdi, ya şimdi? ıssız, yoksun belki azab çekerek orada yatıyorlar, kim bilir...
soğuk yer. yıllar yıllar önceydi. rahmetli kerim tekin'in ablası bağırıyordu soğuk orası üşemesin. o gün bugündür soğuk mudur diye düşünürüm.
arife günleri mezar ziyareti yapmak adettir.
bir de mezarlıklar kalabalık insan sürüsünden daha az tehlikelidir. korkacaksan canlılardan kork der büyükler.