bugün

Mevlana,pazarda sarı,yeşil ve kara üzüm satan üç satıcıya rastlar yolda.Hepsi benimki daha iyi demekte ve kavga etmektedirler.Mutasavvıf,üç üzümü de alır ve ezerek suyunu çıkardıktan sonra ikram eder.Kalanı kabuk kavgasıdır.
Horasan'da doğmuş ünlü Türk mutasavvıfı. Babası "alimlerin sultanı" lakabını almış dönemin en önemli bilginlerinden biridir. Selçuklu Devleti döneminde yaşamış olan Mevlana günümüzde sade bir hümanist olarak tanıtılma şanssızlığını yaşamaktadır ancak Mevlana'yı gerçekten araştıranlar günümüzde salt insan sevgisiyle kendi fikri ve ilmi dünyasını tanımlayamayacak olduklarını göreceklerdir, en ünlü eseri Mesnevidir. Mesnevieserinin Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılan tercümesi makbuldur, orjinali Farsça'dır.
(bkz: mevlana celaleddin-i rumi)
bir mürşid-i kâmil. ne olursan ol gel demiştir. dikkat edilirse bu sözünden sonra birçok kötü durumdaki insanı saymış, hiçbirini bu kötü sıfat sebebiyle kovmayıp, hoşgörü göstererek burası umutsuzluk kapısı değil, siz de gelin demiştir.

ancak yanılgıya düşülen yer şurası ki bu hoşgörü, herkesi yaptığı hatasını meşru kılar şekilde kabul etmek demek değildir. Mevlânâ kimseye hatalarını gel de benim dergâhımda devam ettir dememiştir.

gel de bu hatalarından irşad edilip arın, kurtul, Kur'ân-i Kerîm ile Peygamber(s.a.v.) ile ebedî saadete kavuş diyor Mevlânâ. gel de bu dergâhta islâm nuru ile nûrlan diyor. bana uymaz deme, benim yolum başka deme, umutsuz olma sen de gel diyor. Mevlânâ'nın hoşgörüsü ateşe atlamakta mutaasıb olan insanı kurtarmak için onları merhamet ile Allah'a, Peygamber(s.a.v.)'e, Kur'ân-ı Kerîm'e, ebedî saadete çağırmakdır. insanı felakete sürükleyen nefs ile cihada çağırmakdır.

bunun kanıtı müridlerinin Allah rızası için girdiği nefs mücadeleleridir. hikayeleri gerçek mevlevîlerin birçok kaynağında mevcuttur. Mevlânâ'nın hoşgörüsünü, islâm'a aykırılığı meşru kabul edici olmakla itham, Mevlânâ'ya yapılan en büyük ihanettir.

Mevlânâ buyurmuştur ki:

Men bende-i Kur'ân'em, eger cân dârem.
Ben hâk-i reh-i Muhammed Muhtarem. (s.a.v.)
Eger nakl kuned cüz in kes ez güftârem
Bîzârem, ez u vez an suhen bîzârem.

(Ben yaşadıkça Kur'ân'ın bendesiyim/ Ben Hz.Muhammed(s.a.v.)'in yolunun tozuyum/ Eğer biri benden, bundan başkasını naklederse/ Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim.)

Mevlânâ ile ilgili doğru bilgileri bulmak isteyenlere http://www.semazen.net'i ziyareti tavsiye ederim.
''dünle beraber gitti cancagızım,düne ait ne varsa,
bügün yeni şeyler söylemek lazım'' diyerek beni benden alıp başka diyarlara götürmüştür..
demiş ki:

"Onu hristiyanların haçında bulmaya çalıştım ama yoktu. Hindu tapınaklarına ve eski pagodalara gittim, ama onun bir izine rastlayamadım. Dağları ve vadileri gezdim fakat ne yüksekelrde ne de derinliklerde onu bulamadım. Mekkedeki kabeye gittim, ama orda da yoktu. Bilgelere ve filozoflara sordum fakat onların hafife aldıklarından daha büyüktü o. Sonra kalbime baktım ve o orda barınıyordu; o başka bir yerde değildi."
"aşk nedir?" sorusuna "ben ol ki bilesin" diye cevap vermiş yüce insan.
bir çok batı medeniyetindeki filozofun kendisinden copy-paste yaparak bulundukları yere gelmiş olduğunu gördüğümüzde bizi de gurulandıran* yüce insan.

bizim sözde aydınlarımız bir çok filozoftan alıntı yapmayı sever, halbuki hemen berilerinde bir mevlana duruken kafalarını çevirip ufak bir göz atmaya bile tenezzül etmezler.
(bkz: sözde aydın)
ölüm ve mezar hakkındaki düşünceleri şu şekildedir bu büyük allah dostunun:

Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit şüpheye düşme, bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık deme. O vakit benim buluşma ve görüşme zamanımdır. Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda elveda deme; zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür, ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf u ne diye kuyuda feryad etsin?Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun, mekansızlık aleminin fezasındadır.
beni benden alarak eksiltip çoğaltandır...

Her zerrenin gönlünde bir saray vardır.Açmasını bilmezsen kapalı kalır sana...

Bir tane canım var ama, yüz bin bedenim.
Can neymiş? Neymiş ki beden? işte ben;im.
Bir başkası var ya: işte ben, ben! O, beni
Sevsin diye bir başkası oldum kendim.

Ben aşıkım aşka; aşk da sevdalı bana.
Aşık tene can-ten ise sevdalı cana.
Bazen dolarım boynuna ben kollarımı,
Bazen de sürükler beni canan yanına.
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.(#17302)
düşünürdür. kendi adı, adından geçinmek isteyenlere malzeme olmuştur.
(bkz: mevlana marketleri birliği)
şu an için google'a yazıldığında 1.510.000 sonuç içeren kelime...bilmem anlatabildim mi?

ayrıca

(bkz: http://www.ntvmsnbc.com/news/386018.asp)
''ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol''
2006 ramazan ayında iftar sonrası mevlana müzesini ziyaret etmek için arkaşımla gittiğimiz günden sonra "gel ne olursan ol gene gel" sözünü "gel ne olursan ol gene gel ama mesai saatlerinde" olarak hatırladığım büyük insan.
Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin...

(bkz: mevlana)
ismail nacar'ın "moğol ajanı" olduğunu iddia ettiği filozof.
efendim rivayet olunur ki (bkz: muhyiddin ibn-i arabi) anadolu'ya geldiği esnada; 'alimlerin sultanı' olarak adlandırılan babası bahaiddin veled'in ardından yürüyen mevlana'yı ömr-ü hayatında ilk -ve son- defa görmüş ve demiştir ki:

'şu kaderin cilvesine bakın ki, koskoca bir umman bir denizin ardında yol almakta'

ve gene rivayet olunur ki; hayatlarında tek bir kez karşılaşmış olan yunus emre ile mevlana'nın arasında mevlana'nın mesnevi'sini okuması için yunus'a vermesine müteakip şöyle bir diyalog vuku bulmuştur:

M: nasıl buldun ya Yunus?

Y: çok güzel yazmışsın ama sözü uzatmışsın üstadım, ben yerinde olsaydım:

'ete kemiğe büründüm,
yunus oluban göründüm' derdim sadece!

gene de kanımca, bir rivayetten ibaret olan bu hadise, yunus emre'nin farsça bildiğine dair elimizde güçlü veriler olmaması dayanarak, çok da olası bir ihtimal olarak görülmemektedir.

Gene 'Allah'ın hakkı üçtür' diyerek son bir rivayet ile sözümüzü noktayalım:

Efendim derler ki; malum-u vechiliniz, 'tebriz'in güneşi' olarak addettiğimiz mevlana'nın kader ve yol ortağı olan şems ve mevlana gene muhabbetlerinden birindedirler. ikisi gene uzun ve olabildiğine ateşli bir tartışmaya dalmışlartır, ama gelip görünüz ki; mevlana durmaksızın konuşmakta, şems ise sessiz ve tabir-i caizse babacan bir ifadeyle bıyık altından hafif bir gülümsemeyle dinlemektedir kardeşini. Bunun üzerine mevlana dayanamayarak şöyle buyurur:

'ya şems; ben onca tefekküre daldım; okudum, yazdım, e haliyle Allah'ın izniyle, kendimce bazı sonuçlara da hasıl oldum; benim ki ilim değil midir ki, sen ağzını açıp da tek bir söz olsun etmiyorsun onca söylediklerime?

şems-i tebrizi hazretleri, işte bunun üzerine ağzına açar.. Velhasıl iyi ki de açar; ki bu vesileyle bizi de asıl ilimle karşılaştırır:

'sende ki ilim ben de hal olmuştur ya mevlana, suskunluğum bu yüzdendir...'

efendim gene rivayet ederler ki; işte (bkz: ilmihal) kelimesi ilk kez bu olay üzerine insanlıkla tanışmış ve şems'in insanlığa bu güzel hediyesi günümüze kadar gelebilmiştir...

gökten gene her zaman ki gibi üç elma düşmüş; ve gene her zaman ki gibi nasibi olanlar bunları kapmışlardır. Ama gelin ufak bir değişiklik yapalım bu sefer; mesela nasibi dahilinde bu elmaları kapanlar bu sefer elmalarını o ilk dağıtımda nasibi olmayanlarla paylaşmak suretiyle, onları da, tabii ki gene Allah'ın izniyle, nasib dairesi içine soksunlar...

kimbilir belki böyle yaparsak sadece 'onlar' değil herkes erer muradına...

edit: efendim mevlana çoğunluğun yanıldığı üzere türk değildir. Kendisi acem yani farsi (günümüz iran'ı) olup tüm eserlerini de bu dilde vermiştir, çağdaşı olan (bkz: yunus emre) ile arasındaki en büyük fark da işte buradan doğar.

Velhasıl-ı kelam kendisinin türk veya acem olması gönlümüzdeki yerine hiçbir şekilde şerh düşürmemekle beraber gene de inceden 'keşke' ile başlayan bir iç geçirmeye de tabi kılmaktadır çoğumuzu, en azından şahsımı...
bizlerin mevlana celaleddin-i rumi, iranlıların mevlana celaleddin-i belhi, tüm dünyanın ise rumi adıyla tanıdığı mutasavvıf.
mesnevisi hakkında abartılmış ve saptırılmış itikadler türemiştir. aslolan onun edebi bir şaheser oluşudur. öyle ki farsça'nın doruğu kabul edilir ve iran'da orta öğretime kadar müfredatta yer alır.dini açıdan insanlara verdiği öğütler ve ibretler düşünüldüğünde kıymetli olduğu kabul edilen eser, ilahi kitaplar gibi kutsal addolunmamalıdır. mesneviyi abdestsiz ele almak günahkar yapmaz sizi. unutulmamalıdır ki mesneviyi güzel yapan şey ilhamını aldığı Kur'an' dır. bir de son zamanlarda masonik bir akım gibi görünen neye veya kime hizmet ettiği henüz anlaşılamamış "mevlana dini" diye bi inanç akımı zuhur etmiştir. umarım büyük mutasavvıfın mezarında kemiklerini sızlatmıyoruzdur.
bu yıl doğumunun 800. yılı olan yüce insan.

kendisiyle ilgili bazı çalışmalar yapılmaktadır ve 800. yıl etkinlikleri olacaktır.
http://www.sercotec.net/mevlana/
Ne güzel anlatmış kendini 800 yıl evvel
Anam aşk, babam aşk, Peygamberim aşk, Allahım aşk, Ben bir aşk çocuğuyum, Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.
yaşamını "hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetler.
unesco' nun bu yıl için atfettiği kişidir. hakkında moğol ajanı gibi komik iddialar yer alsa bile * sağlam sözlerle ve kişiliğiyle tarihte yerini almıştır
hayatı ile örnek alınacak üstün şahsiyet ve Allah dostu.
can yücel şiiri:

"olduğun gibi görünme,
göründüğün gibi olma.
hz.mevlana'nın türbesine giden
şu muhteremlere baksana..."
güncel Önemli Başlıklar