komik olduğunu hiçbir zaman iddia etmeyen ve bunun için de özel bir çaba göstermeyen, memleket sınırları içersinde zuhur eden, ironik, trajikomik, tuhaf hallerimizi, hikayelerimizi kendi üslubuyla anlatan ve genelde taşı gediğine koyan adam.
hayatta hiçbir halt beceremediği halde, bir şeyler yapmaya çalışanları, bilgisayar ekranı karşısında göbek kaşıyarak, abuk subuk eleştirenler varken, ona ve onun gibilere sıra gelmez komiklik hususunda...
sözlüğü övmesi için bir koli dolisi parayı isviçredeki banka dela turcai svizzera bankasındaki "klopez" şifreli hesabına havale edildiğini gördüğüm kişi. insan bari banka hesabının şifresini daha şifreli bişey alır. tam uğur dündar'a konuyu açıklığa kavuşturması için mail atıyordumki önce evimde elektrikler kesildi sonra internet gitti. mumyaların lanetine gark olduğumu düşündüm ve televizyonun önünde hüngür hüngür ağladım. *
kendisinin saçlarına dikkat ederseniz; saçının sağ ve sol bölümünde bir açıklık var. kensinin kuaförü usta bir yöntemle saçlarından aldığı bir kaç tutamı öne sürmek sureti ile belli bir bölümü örtmüş. ama kendisinin saçları bayağı bir açılmış. üzülmesin. zira kimse onu saçları için izlemiyor.
şimdi efendim bu şahsa karşı ciddi ikilemler içindeyim, cazip izlenir bir tarzı var, insan kendini alamıyor. kahvaltı'daki kuş sütü gibi bir şey. kolay hazım gibi olumlu bir etkisi olsa da, daha yukarılarda yani beyin dediğimiz mekanda ilginç etkileri var. en ciddi meseleyi keyiflik bir şeye dönüştürdüğüden bu meselenin içini boşaltıyor. bütün bu meselelere hafif devletçi bir sos katması, gülerken ideolojinin önüne dolmalıyorsunuz. ama olsun be mesut abi, sabah sabah gülmekten ölüyoz ya, şu hayatta gülmek gibisi var mı, ha sorarım sana?
ek bilgi, hani gülün adında kilise gülmeyi ortadan kaldırıp ciddiyet üzerine otorite kuruyordu ya, mesut abimiz de gülmeyi kullanarak zihinlerimizde bir otorite kuruyor, vay be, gülsek bir dert gülmesek başka bir dert.
yasa dışı herşeye karşıymış kendileri. ama kendileri yasadışı olanların yanında olsaydı belkide polat'ı takip eden ekip otosu kendilerini takip ederdi. türkiye'de yasadışılık para ediyor...
metin uca ile karşılaştırılamayacak kişi. en azından ben karşılaştıramam zira metin uca'yı pek izlemedim. tanım kısmımızı biraz da kasarak yaptıktan sonra, kendisi hakkında birkaç kelam etmek isterim;
bilmem hatırlar mı... 2008'in 2. ayında ulaştım kendisine. daha doğrusu ben o tarihte bir entry girmiştim ve kendisi de burada yazar olduğu için bana mesaj atarak irtibat kurmamı sağlamıştı... o konuda bir sıkıntı yok, allah razı olsun telefon numarasını da verdi, arayabilip, doğru düzgün anlatabileyim diye...
sıkıntı sonradan başladı. iki ricam olmuştu;
- üniversitemize söyleşiye gelmesi
- üniversitede ücretsiz olarak dağıtılacak, siyasi hiçbir bağlantısı-içeriği olmayan bir dergiye yazı vermesi.
meramımı anlattım; üniversite söyleşilerine çok sıcak baktığını ve dergi için de ''ne demek kardeşim, lafı mı olur yazarız kaç sayfa istersen'' diye bir cevap verdi... mail adresini de verdi ki, ben söyleşinin içeriğini, tarihini vereyim ve ona da uygun olan bir tarihte yapalım...
neyse uzatmayalım...
gönderdiğim birkaç maile cevap gelmeyince; tekrar arayıp sordum... bir yanlışlık olmuştur, çocuklar gözlerinden kaçırmışlardır dedi... eyvallah dedik, bir mail daha attık... yine cevap gelmedi... bahar dönemi bitti, gelecek seneye artık dedik...
sonra, dergi işinin zamanı geldi... ''abi şu tarihe yazı lazım en geç, hani konuşmuştuk diye bi' hatırlatma yaptım..'' akabinde ise ''kardeşim o güne kadar ben sana kitap yazar yollarım...'' diye bir cevap aldım... ama kitabın giriş yazısını bile okuyamadık...
kızgın olmak haddimize değil ama kırgınlık var sanırım biraz o da söz verip de tutmamış olmasından kaynaklanıyor...
ama biz hala seviyoruz mesut abi seni... eyvallah...
şimdi ''ulan iki senedir neredeydin dallama'' diye bir soru gelebilir izleyicilerden ve dinleyicilerden onu da açıklayalım; 2 senedir cidden düşünüyordum yazsam mı yazmasam mı diye, ancak karar verdim...
gelin şu metin uca karşılaştırmasına elimize bir hesap makinesi alarak son verelim dilerseniz. Uca'nın sabah programı yaptığı 90'lı yılların sonu ve millenyumun başında mesut yar aynı kanalda gece haberleri sunuyordu. sabah erken kalkmak zorunda olan zamanın ergenleri, muhtemelen gece erken vakit yastıkla buluştukları için mesut yar'ın, uyan türkiye'nin o zamanki versiyonu olan gece hattı programındaki performansı hakkında bilgi sahibi olamadı. ama nedense(!) hepsi fikir sahibi oluverdi. eğer bir kronololojik sıralama yaparsak, mesut yar'ın ekranda denediği ilk mizah-haber fermantasyonu 1994 ekimine, metin uca'nınki ise 1998 eylülüne denk gelir. işin matematik tarafına da bakalım; 1998'den 1994'ü çıkarırsak kaç kalır geriye? rakam olarak 4, yazı olarak dört. işin bir de resmi tarafı var ki; Yar ile Uca söyleminin arasında rakamsal hanelerle hesaplanamayacak kadar açık bir fark vardır. Ne yapacakmışız demek ki; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayacakmışız. Mümkün mü peki? sanmıyorum, hem de hiç!
--spoiler--
Paran olacak bu dünyada; sabah karar verip akşam New York'ta 50 kişilik kafilenle yılbaşı kutlayacaksın... Paran olacak bu dünyada; evin mürebbiyesinin babasının Paris'teki cenazesine iETT otobüsüne atlayıp Feriköy mezarlığına gider gibi gideceksin... Paran olacak bu dünyada; gurur yapıp evi terk ederek Estonya'ya kadar giden şoförün hastalanınca günübirlik bir kurtarma turu yapacaksın... Paran olacak bu dünyada; evinin orta yerine squash salonu kurup kendini sağlıklı yaşama filan vereceksin... Paran olacak bu dünyada; nikahlı karınla ancak senede bir gün halvet olacaksın. Yemişim öyle parayı, hadi oradan be!
--spoiler--