Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
lisede garip akımından olduğunu ezberlemek için an day derdim ingilizce 1 gün olarak ama day a alıcağı için an alması çok garip derdim. böylelikle hep hatırlarım garip akımı şairi olduğunu.
Melih Cevdet'e sormuşlar "evlilik nedir" diye. Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabii o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna "evlenmek" denilirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde, yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik "katlanmaktır", demiş.
şinanay şarkısının söz yazarıdır hani sezen aksunun söylediğ o tekerlememsi şarkı.
şiir tahlillerine ulaşmak çok zor bazı şiirlerininkine ise neredeyse imkansız diyebilirim.
Gerçi bize Türk şiir tahlili gerçekten çok az ingilizce şiirlere göre değerlendirdiğimiz zaman... Galiba bunun sebebi arz talep... Okumuyoruz arkadaş bırak kitabı romanı şiir bile okumuyoruz 2 satır okuyunca saçma diyoruz yahu arkadaş önce bir daha adam akıllı oku düşün tart ne diyor mesajı ne bu şairin diye sor bi kendine... Hadi olmadı şiir tahlillerini araştır internetten yorumlara bak. Yok direk yapıştır etiketi saçmalamış diye...
(bkz: okuduğu şiiri anlamayınca hemen saçma diye etiket yapıştıran okurumsu)
*konu nerden nereye geldi, kaptırmışım öyle. bu şiiri de çok güzeldir ve diğer şiirlerine nispeten en kapalı dile sahiptir.
YAĞMURUN ALTINDA
Yirminci yüzyılı yaşadım
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
Bırakmaz günün adını koyalım.
Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
Herkes içindi ve kimse içindi
Okunmamış bir yazı, umudu doyuran,
Duaları düşünmek neye yarar
Kurgular tutuşturdu bacalardan.
Yirminci yüzyılı taşıdım
Tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar
Ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle
Çıplak su gibi yinelenir zaman
Gökyüzünde usumuzun dirliği
Aklın başarısızlığa uğradığı içtenlik
Bir şive gibidir insan, ey öldürülmüş insan
Bilinmeyen bir hayvana özgü bir ses gibi
Sabırsız testi, hep dolar gibi olan
Her şeyin sese dönüşeceği bilinemez ki!
Yirminci yüzyılı yaşadım
Parlak suyunda boğulmuş sahipsiz
insan yeryüzünde durur, bulutlar
Bulutlar düşümüzde doludizgin
Soylu bir çılgınlıktı gündemimiz.
Ellerinde oyuk gözlü idoller
Yüreğimin yalanını besler üç güzel
Bir dağın tepesinde buldum üç güzeli
Ama ses yok, sessizlik yok, önce erte yok.
Yirminci yüzyılı taşıdım
Golgota' ya dirilemem ki,
Taşlar arasında yabanıl erinç
Ölümü diriltiyorduk hep
Yaşam tabular arasında bir esinti.
Mevsimler kurgularla oyaladı bizi
Tarlaya bırakılmış bir at gibi
Bağlı, yalnız ve özgür,
Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi.
Yirminci yüzyılı yaşadım
Dingin karştlıkların adını bulmalı
Sel gibi kuruyor yaşlılık, gençlik
Sanki melekleri gördük uzun saçları
Tanrının unutkan kuzgunu idik.
Nasıl unuturum ey doğa
Bana bir diyeceğin vardı, kalakaldım,
Vaktim yetmedi, ölüm kalım,
Bütün yüzyılları yaşadım
Vaktim yetmedi anlamaya.
Yirminci yüzyılı taşıdım
Atalardan kalma huysuzluk
Kuşku, yeryüzü deliliği,
Kıralımız doğuştan yarım
Ama tanrımız Ara Ara idi.
Yaşayamadım yirminci yüzyılı
Kim yaşadı ki kendi yüzyılını
Akarsuyun dilinden sezenimiz yok
Orpheus' tan sonra ben geldim
Giz dönüp baktığımız yerde kaldı.
Görüp de bilenimiz yok.
Ah acımasızdır uykusuz soru
Delice zeytin yerdi atamız Homeros
Biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki
Suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak
Ama yüzyılımız hamdı, delice idi.
Yirminci yüzyılı yaşadık
O çağa bu çağa gömüldük
Bir şey var, susar, bakar durur
Ölümün soluduğu denizle varolan
Gökyüzünden başka çağ yoktur.
Oysa ne cok gecmis var, ne cok zaman
Ne cok gelecek, ne az zaman
Benzerlikle karşılaştık, susalım,
Kapalı bir avuçtur sözcük
Neden açıp da sormak ister insan?
Sorup da dönenimiz yok.
Hiçbir yüzyılı yaşamadım
Tüy kuşun ruhudur, ses teni
Hep anlar gibi oldum duvara vuran güneşi
Nesne ve bilinç birdir, çağ atlattı beni
Bir hoş bilmece içinde yaşadım.
dingin ol ruhum, belki uzaklarda
Bir yerde nicedir ilk dizeleri
Yaratılıyor acıklı destanımızın
Çağlar sonra hayranlıkla okunmak için
Belki benzer umursamazlığımız kahramanlığa.
Kalk dostum ormana gidelim
Geyik sesleri içine çökelim
Yeniden doğuş, kıvanç, uyum
Kurgular bir yana, biz bir yana
ilk kez düşünmeden görelim
Eskiden kız tarafının ve oğlan tarafının aileleri bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev dizilirdi. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi. Şimdi ise yeni evliler, apartman dairelerinde, yani katlarda oturuyorlar; bu yüzden artık evlilik, 'katlanmaktır'.
'modern' sığ zihniyeti dolaylı olarak özetlemiş üstat.
"-sevgilisi ölmüştü, ağlamıştı omuzumda,
karalar giymişti, sesi kısık,
ben boyanmam, demişti, bir daha.-
Köse xintas şöyle sürdürüyor sözünü:
-zaman su gibi geçer, ölüm acısı
nedir ki!
Yolda gördüm bir gün,
o beni görmedi.-"
aynı lisede orhan veli'nin bir alt sınıfındadır melih cevdet.
orhan veli, yanına gelir bir gün anday'ın, ''ben orhan, tiyatroyla ilgileniyorum,sizin gibi'' der. ve belki de bu tanışma türk şiirinin seyrini değiştirir.
`yağmur yağıyor sarkmış telefon teline,
üstüne yapıda unutulmuş malanın,
kavruk incirin, çocuklara küskün,
ve gizlenmiş karganın bakırdan sesine,
yağmur yağıyor teneke evin üstüne
bel ağrısı, saman ve tavalarla dolu,
üstüne çingenelerin, mimoza satan,
yağmur yağıyor ıslanmış köpek kokulu. `
orhan veli öldükten sonra diye başlıyorum sözüme yine affedin ama , olum adam öldükten sonra bu utanmaz 52 yıl yaşamış ya , 52 yıl !! vay amınakoyim , benim dava arkadaşım ölecek , sen onu bi daha doğurup bi daha yaşatıp anca o zaman ölcen. var mı lan böyle bişey ?
şiir hayatının 1960 sonrası döneminde ''kolları bağlı odysseus'' adlı şiirinden başlayarak mitolojik unsurlara yönelmiş , mahal kahvesine rezil olmuştur , hiç unutmam bir gün geliyo bu uzaktan , biz de batak atıyoruz köyün gençleriyle , yeni kitabı elinde heyecanlı heyecanlı , orhan mı ölmüş kim ölmüş sikinde değil. çağırdım bunu , dedim gel melih
-ne lan o elindeki
+yeni kitabım , mitolojiye yöneldim orhan dan sonra
-yakışıyo mu olum sana mitoloji falan , söyle lan allah ın zatı ve subuti sıfatlarını , say sikerim belanı say.
+ ııı şeey
-zeus mu allah mı ulan cevap ver , kim lan senin allahın , bak melih kardeşim. burası müslüman dinine değerlerine bağlı bi mahalle , biz de bilirdik afroditlerin götüne bakıp asılmayı , lakin yek idik , tek idik , bir idik , diri idik, müslüman idik olum biz , anlıyo musun ? şimdi siktirme bana mitolojini de gel cumaya gidiyoz , kazaya kalmayalım sonra
+peki ehehe
anca böyle yola getirdiğimi hatırlıyorum bunu. neyse eserleri;
şiir: rahatı kaçan ağaç, telgrafhane, yan yana, kolları bağlı odysseus, teknenin ölümü