Köyün birinde bir berber varmış ve bu berber dükkanının önünde şöyle bir levha asılıymış:
“sadece kendini tıraş etmeyen erkekler tıraş edilir.”
Yani bu berber o köydeki kendini tıraş etmeyen herkesi tıraş edermiş, kendini tıraş edenleri de tıraş etmezmiş. Gayet mantıklı. Kendini tıraş edenlerin zaten tıraşa ihtiyacı yoktur, öbürleri de zaten köydeki tek berbere gitmek zorundadırlar.
Peki ya berber? Berber tıraş olur mu?
Levhaya göre berberin “kendini tıraş edenler” kısmında olması gerekmektedir. Ancak diğer grupta yani ” berbere tıraş olanlar” grubunda yer almaktadır. Her iki grupta da nasıl var olabilir? Aksi ifadeyi ele alacak olursak, berber, “kendini tıraş edenler” kısmında değilde “berbere tıraş olanlar” kısmında olsun. O zamanda yukarıdaki ifadeye benzer ters bir önerme karşımıza çıkacak ve yine paradoksa düşeceğiz. Peki bu berberin durumu ne olacak?
mantıksal paradokslarının babası bertrand russell'a ait olan bu paradoksun tek cevabı vardır o da;
berberin kadın olması!!
yapılan istatistiksel araştırmalara ve kişisel deneyimlerime göre kardeş bilimler olmasına rağmen; insanların günlük hayatlarında bu iki bilimi yani mantık ve matematik bilimini uygulama açısından ters bir ilişki vardır. şöyle ki;
matematiksel, yani sayısal zekası nispeten daha iyi olan insanların mantıksal çıkarımları zayıf, sözel ve sosyal zekası daha iyi olan insanlarınsa mantıksal çıkarımları daha iyi olurmuş.
bizim milletin niye böyle her şeyde bi kusur bulma, açık arama huyu var anlamak zor cidden.Adam matematigi iyi olan insan başlığı altına yok fizik yapamaz yok egoisttir kibirlidir vs. yazmış.kardeşim manyak mısınız bir insan her alanda başarılı olabilir mi?Takdir et geç lan.Sadece matematik yapanı değil sözel yapanı da et, kolayca yabancı dil öğrenebileni de,güzel sanatlara yeteneği olanı da.Kaldı ki herkes matematik yapacak diye bi kaide de yok.Hee şu türev integral çözebildiği için kendini matematik dahisi sananlara falan da önerebileceğim çok güzel matematik kitapları var.Tamamen sözel yazılmış okuduğunu anlamaya dayalı.
hayatta pek çok şeyi anlaması daha kolay olacak olan kişidir.
geçtiğimiz senelerde (yaklaşık beş yıl kadar önce) yemek yapmaya merak saldım. daha doğru dürüst ne baharatları tanıyordum, ne pişirme yöntemlerini biliyordum ne de yumurta kırmaktan ve makarna yapmaktan öte bir yemek yapma becerim vardı. önce internete başvurdum tabi. pişirme yöntemlerini keşfettim. ama daha da önemlisi o kadın forum sitelerinde ne kadar tuhaf ve anlamsız muhabbetlerin döndüğünü gördüm. kadının birisi yapacağı aşurede yarım çay kaşığı yerine bir çay kaşığı tarçın kullanıp kullanamayacağını soruyordu mesela. lan bir kazan aşure yapıyorsun, yarım kaşık tarçını mı dert ediyorsun?
iki senede bir ev hanımının asla ve kat'a ulaşamayacağı bir seviyeye ulaştım yemek yapmada. hani diyorlar ya yemeğe sevgi katmak falan. hepsi hikaye amk. işin sırrı matematikte. yumurta haşlamanın bile matematiği var. hangi boyut yumurtayı kaç dakika kaynatacağını bilmezsen, her seferinde farklı bir haşlama çıkar ortaya. sonra en önemlisi de şunu fark ettim ki ömrü yemek yapmakla geçmiş olan ev hanımları, kolay kolay bildikleri tariflerin dışına çıkmıyorlar. asla sürprize kaçmıyorlar, hele hele doğaçlama hiç yapamıyorlar. ben öyle yapmadım. denemekten kaçınmadım. hep matematiğime güvendim çünkü. neyin neyle iyi gideceğini, neye ne kadar hangi baharattan katacağımı kafamda tasarlayabiliyordum. şimdi öyle bir seviyeye geldim ki beş yıldızlı otellerde yapılan yemekleri bir kez tadıp aynısının tıpkısını kendim yapabiliyorum hiç tarif falan almadan. internette bulduğum tarifleri kafama göre değiştirip çok daha güzelini, damak zevkime uygun olanını yapabiliyorum.
çocukken müzikte de iyiydim akranlarıma göre. bir enstrümanı öğrenmem çok kısa zamanımı alıyordu. başkalarının haftalarca uğraşıp, notaları ezberleyip de çalamadıkları parçaları, ben hocadan dinler dinlemez; hiç notasına falan bakmadan çalıyordum. yeter ki tınısı aklımda kalsın.
resimi hiç sevmezdim çocukken. ama bir hocamız vardı, matematikçiden, fenciden daha fazla zorlardı bizi bu derste. baktım olacak gibi değil, iyi resimler çizmeden bu dersten adam gibi bir not almak mümkün değil. her hafta bir resim istiyordu hoca. 7 haftada 7 resim birikmişti ve ben hiç bir tane yapmamıştım o ana kadar. o akşam oturdum, en kısa sürede en gerçekçi resimleri nasıl çizebileceğimi düşündüm. kara kalem çalışmaları yapmam gerekiyordu. hoca türlü türlü teknikler göstermişti ama ben o derslerde yanımdakilere sataşmakla meşgul olduğumdan kaçırmıştım. biraz düşününce aklıma şöyle bir fikir geldi. benim en büyük sıkıntım neydi resimde? objeleri orantısız çizmemdi. mesela adam çizerken kafası büyük, gövdesi küçük oluyordu. o halde ölçeklendireyim dedim. şu meşhur karelere bölme tekniğini buldum. buldum diyorum, çünkü o teknikten haberim yoktu. belki hoca bahsetmişti de ben dinlememiştim. neyse işte, karşıma bir cami fotoğrafı aldım. onu parsellere böldüm. ana hatları parsel parsel çizdim. on beş dakikalık işti bu. ardından detaylandırdım. 7 resmi birden 5 saat gibi bir zamanda çizdim ve ertesi gün hoca bu resimlere hayran kaldı. beni güzel sanatlara yönlendirmek için çok uğraştı, ama gitmedim. iyi mi ettim bilmiyorum.
elektronik mühendisliğini bıraktım. beni sarmadı. şimdilerde siyaset okuyorum. felsefeden hukuka, sosyal psikolojiden sosyolojiye pek çok farklı alandan dersler alıyoruz. pek fazla ders takip etmeyi seven birisi değilim. ama genelde bir şekilde o dersteki varlığımı hissettiriyorum hocalara. çünkü aslında sosyal bilimlerle ilgili problemlerin bile belli bir matematiği var. biliyorum. kafamda bir formül bulmaya çalışıyorum ve onu o dersle ilgili konulara uyguluyorum. eğer mantıklı sonuçlar veriyorsa onu kullanıyorum. bunu geçenlerde bir hocamla paylaştım. sen eşit ağırlıkçı değilsin dedi bana. anlamadım hocam nasıl yani, diye sordum. hangi liseden mezunsun dedi, fen lisesi dedim. elektroniği bıraktığımı anlattım. hah işte, dedi. bunu kastediyordum dedi.
güzel bir duygu bu aslında. çok aşırı zeki birisi değilim. hatta bazı konularda bildiğiniz alık sayılırım. özellikle de ilgili olmadığım alanlarda. ama bir şeyi öğrenmeyi kafama koyup da öğrenemediğimi hatırlamıyorum. bir şekilde biliyorum ki hepsini matematiğe borçluyum. çevremde matematiği iyi olan insanlar da aynı benim gibiler. bu çok güzel bir şey lan, herkese tavsiye ederim.
illa ki aramızda lise okuyanlar vardır. onlara tavsiyem matematiği boşlamamalarıdır. matematik zannedildiği gibi çok fazla zeka isteyen bir alan değil. özellikle de ilkokulda, lisede gördüğünüz matematik. emin olun üstesinden gelirsiniz. ama matematiği sevmeniz lazım. bunun için de iyi hocalarınız olmalı. ben şanslıydım bu konuda. ayrıca matematiği bir angarya olarak değil, basbayağı zevkli bir puzzle olarak görün.
misal, bir hoca size "5den 278'e kadar olan sayıların toplamını bulunuz" diyorsa ve dersi böyle bir uyuzlukta anlatıyorsa siz matematiği öğrenemezsiniz. çünkü size matematik öğretecek olan hoca daha kendisi matematiği bilmiyordur ki.
bizim hocamız şöyle anlatmıştı. hatırımda kaldığı şekliyle aktarayım:
"gençler gauss diye bir adamın ismini duymuş muydunuz hiç? (sessizlik ve sağa sola kafa sallamalar) bu adam ünlü bir matematikçi. gaussun matematik hocası dersten kaytarmak için öğrencilerine birden 100'e kadar, 500'e kadar sayıları yazıp toplamalarını istermiş. bir gün gauss dersteyken aynısını yapmış ve birden yüze kadar sayıları toplayın demiş. tam kendi işiyle meşgul olacakken bir dakika olmadan gauss bağırmış; beş bin ellidir hocam diye. hoca sinirlenmiş, soruyu daha yeni sordum. ne ara o kadar sayıyı yazdın da topladın demiş. gauss demiş ki sayıları yazıp toplamadım hocam. bir formül buldum, ona göre yaptım işlemi."
işte matematik budur. hayatta karşınıza milyonlarca farklı problem çıkar. hiç bir zaman bu problemleri çözebilmeniz için elinizde hazır bir formül bulunmaz. siz o formülü kendiniz bulmaya çalışırsınız. yemek yaparken de, müzik çalarken de, resim yaparken, bir ağırlığı bir yerden başka bir yere taşmanız gerektiğinde, sevgilinizle aranızdaki bir sıkıntıyı çözmeniz gerektiğinde vs vs... ve işte o formülü bulabilmek için matematiksel zekanızı tıkır tıkır çalıştırmanız gerekir. yoksa ömrü boyunca bozuk plak gibi hep aynı sıkıntılarla boğuşan bir insan olur çıkarsınız.