woody allen ın 2005 yapımı filmi. her ne kadar şans faktörü denilse de bence daha çok ikili ilişkilerde kendimize itiraf edemediğimiz şeyleri gözümüze sokuyor woody allen. bunun dışında ben bir şey göremedim açıkçası filmde. diyaloglar, kurgu vs biraz vasat kalmış.
"iyi olmaktansa, şanslı olmayı yeğlerim.." diyen adam, hayatı anlamış adamdır. insanlar, yaşamın çok büyük bir kısmının şansa bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten korkarlar..
--spoiler--
Chris adlı karakterin filmin başında gösterilen, okuduğu dostoyevski suç ve ceza nın filmin kurgusunda etkisi oldugunu düşünüyorum gerçekten de. yani ben de o cınayet ve soygun gıbı gösterilme durumu, yaşlı kadının yanlıs zaman ve yerde olarak nola nın yanında chrıs ı görerek kendı ölumune davetıye cıkarması, chrıs ın tıpkı raskolnıkov gıbı sonrasında nola ve yaslı kadının hayaletlerını görmesı,bana onu anımsattı bıraz.
--spoiler--
bunun dışında şans faktörunun insan hayatında ne kadar önemli yer tuttugunu bıze bır kez daha göstermıs bır fılm. zaten oyunculuklar ve dıyaloglar da standart woody allen filmi ayarında.
yine bize günlük hayattaki ilişkileri ne kadar basite indirgeyerek gösterse de, ayarı da vermiştir woody allen.filmin basında da chris'in suç ve ceza okumasından bellıydı böyle olacağı.
Bir diger uber woody allen filmidir. Hic bir filmi uzmuyen bu adamin iliskilere, hayata, insana farkli bir bakis acisi var. tum filmlerinde bunu birazcik da olsa anlamaya calistim. Sanirim onun da sanattan anladigi, insanlardan istedigi bu..
Severiz kendisini olene kadar film yapsin biz izleyelim.. Bir digeri icin, (bkz: Richard linklater)
spoiler içerebilir dikkat!!
1-Şans meselesi: Cinayeti soruşturmak üzere olay mahalline gelen polisler kendi aralarında "Kızın şanssızlığı, yanlış zamanda yanlış yerdeydi" derler. Oysa olay "Biri" tarafından planlanmıştı. Şans değildi. Hayatlarımız da "Biri" tarafından planlanıyor, biz bilmesek de mesajı veriliyor olabilir. Yani Allen ters köşe yapıp tam tersine, şans değil, kader vardır demek istiyor olabilir.
2-Adalet meselesi: Biz insan türü, küçük dünyamızda neyin adil, neyin adaletsiz olduğuna karar veremeyiz. Chiris'e hem karnındaki çocukla Scarlet'i, hem de masum komşuyu öldürdüğü ve cezasız kaldığı için kızıyoruz. Ancak yaşlı komşu ilaçlara bağımlı yaşayan, kimsesiz, hayatı kaymış biriydi. Belki de ölüm onun için hürriyetine kavuşmak demekti. Scarlet ise seksiliğinden başka bir özelliği olmayan, tek yaşam ideali olan aktrislikte sürekli çuvallayan, zengin aileye kapak atma şansı da olmayan bir kaybetmiş kişi idi. Karnındaki çocuk ise, kendisine gerçekten de sorulsa "Hiç doğmamış olmayı tercih ederdim" diyeceği bir hayata gelecekti. Bu durumda ölen tüm karakterler için yaşam zaten bir ızdırap yeriydi.
Spoiler bitti!!
Biz insanlar neyin şans, neyin kader; neyin adalet neyin haksızlık olduğunu bilemeyiz. "Büyük resim" ve "Onu yapan" bunu biliyor.
Biti kanlananların hikayesi. Film başlarken Woody Allen ismini görünce tereddüte kapıldım yine garip garip diyaloglar görüp filmi anlamsız bir hikaye üzerinden izleyip vaktime yazık edeceğim diye kendimi yedim bitirdim resmen. Lakin çok şükür öyle olmadı; aksine sapasağlam bir hikayesi ve diyalogları var filmin. dakikalar geçerken de film su gibi akıyor resmen ve özellikle filmin girişi ile finalinde ki uyum şahaneydi. Herkesin izlemesi gereken iyi filmlerden, kaçırmayın.