iş yerinde yaza merhaba partisi var. yaza neden merhaba diyoruz bunu hiç bilmiyoruz ama katılmak zorundayız. bu tür davetler yapıldığı an kadınlar arasında rekabet başlar. kim daha şık olacak? kim daha çok dikkat çekecek? kim tüm gözleri üzerinde toplayacak? onlarca saçma şey. tüm bunların saçma olduğunu bildiğim halde yusuf yusuf geziyorum. kadınsal saçmalıkları bir kadın olarak yaşamak zorundaymışım gibi davranıyorum. iş yerinden en yakın arkadaşı alıp çıkıyoruz alışverişe. bir sürü mağaza dolaşıyoruz ama istediği elbiseyi bulamıyor o, ben artık elbise alacağımı unutmuş onun peşinde geziyorum, öylesine telaşlı ki ben de onun için endişeliyim artık. ya istediği elbiseyi bulamazsa? ya diğer kadınlar onunla dalga geçerse?
gelin gelin zi.cez sizi diye bas bas bağıran bir mağazayı gözüne kestiriyor. giriyoruz. kıza diyoruz böyle böyle bir durum var. bülent ersoy için tasarlandığını düşündüğüm elbiseleri gösteriyor bize. bir tanesi tavus kuşları için tasarlanmış. tasarımcısının ismini söylüyor sonra fiyatını. sonra onun farklı tasarımlarını gösteriyor, elbiseler bok gibi ama marka olunca özellikle zengin koçişkosundan dolayı isim yapmış biri tasarladıysa göze güzel geliyor, hiç olmazsa arkadaşım için durum bu. en basit kumaştan dikilmiş, yeşil ve tek özelliği şeyine kadar yırtmacı olan kıyafete yarı maaşını veriyor çıkıyoruz oradan. pazardan 30 tl gibi bir fiyata alacağımız elbiseye sırf marka olduğu için bi ton para veriyoruz.
markaysa güzeldir, kalitelidir saçmalığı yüzünden o elbiseye verilen para hala içimi acıtıyor benim. çoğu geceler yastığa yüzüme bastırıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. mesela ben çok saçma bir markanın beyaz eşyalarını aldım çünkü en ucuzu oydu, 4 yıldır kullanıyorum, marka olmayan kıyafetlerimi de kullanıyorum yıllardır.
aslında aynı kalitede ürünü sırf isminden dolayı daha pahalıya satmak, satabilmek işte bunlar hep.. çok acayip. bilmiyorum.
the devil wears prada filmini şeytan marka giyer olarak çeviren otoriteler sanırım prada ve markayı eş anlamlı varsaymışlar. açıklama yapma gereği duydum, mazallah silinir falan.
Markalar sizi kendinize yabancılaştırır zira markayı çok önemserseniz marka da sizi kölesi yapar, sonunda kendisine benzetir.
Sonra bir bakmışsınız markan yoksa hiçsin olmuşsunuz.
Yani sözün özü;
Giyinin ama kendiniz olun markanız ne olursa olsun...
vurmayın ölücek
ya belkide sadece kaliteli oldukları için marka giyiniyordur. herkes sizinle aynı mantıkta olmak zorunda mı.
belki giyenlerin mantığı "ucuza 10 tane alıcağıma kalitelisini alırım 1 kere alırım" dır.
veya parası vardır seviyordur o markanın dizaynını, kalitesini.
abartıldığında denyoluktur. aslında abartısı da yoktur, isteyen istediğini giyer fakat benim pantolonum levi's diye orda burda hava atıyorsa işte o zaman kesinlikle denyodur.
bu eylemi ele$tiren genelde maddi acidan sikinti ya$iyan ki$ilerdir. parayi bulunca ilk i$ olarak marka ali$veri$ine cikar, vururlar kiyafetin dibine. kandirmayin olm kendinizi artik. harbi olun la bi...