benim buna benzer tam olarak olmasa da donemimin oldugu.
ben 17 yasından beri non-stop calısıyorum. universitede okurken de calısıyordum.
hayatımda ilk defa pandemi cıktıgında mola verdim. 2020 yılını evde gecirdim. faturalarımı odeyecek, bi de kendime sigara yemek alacak kadar butcem vardı. inanın dısarda bi kahve icecek bile butcem yoktu. koyuyordum termosuma kahvemi parka gidip kitap okuyordum. o kadar cok kitap okudum ki o sene keyifli keyifli. bazen haftada bir, bazen iki haftada bir gorustugum, her gun muhakkak mesajlastıgım bir sevgilim vardı. temizligimi yapıyordum. yemegimi yapıyordum. her sabah 7 de ve her aksumustu 5 te yuruyus yapıyordum. bazen spor salonuna gidiyordum.
sıfır param vardı ama cok asık, cok mutlu ve cok huzurluydum.
bosanalı 10 sene oldu. sanırım bu 10 senede en mutlu senem o seneydi.
sonraki sene ise girdim, sevgilimden ayrıldım falan filan.
gecti o mutlu donem tabi.
entryleri baştan sona okudum da ne çok kapitalizm meraklısı varmış böyle. adamlar bu ütopya ya diye karşı çıkıyor. ütopya olabilir ama izlerken hiç hayat gerçekten orada anlatılıdığı gibi olsa diye düşünülmedi mi? hastanesi ücretsiz olsa, veterineri ücretsiz olsa, gerçekten çalışmak zorunda olmasa. insanoğlu günümüzden önce sadece hayatta kalmak için çalışır, avlanır, eker, biçermiş. şimdi hayatta kalmak için belki de günün yarısını harcıyor. sadece hayatta kalabilmek için. bu filmi izleyipte aktarmak istediğine laf eden benim gözümde bunlara sahip olmayı hayal bile edemeyen hayal yoksunu kölelerdir.
bu şekilde insanların yaşam tarzını eleştiren , hayatın gittikçe sıradanlaştığını anlatan bir filmin oyuncuları filmde anlatılan bu saçma yaşam tarzı içinde yaşıyor.
kaçış yok diyorum yani. illa ki bir insan düzene girmek , saat 8 de kalkıp sevmediği işine gitmek zorunda.
Pek de tutmamış üçüncü sınıf yerli bir film. gazetelerin boktan pazar ilavelerini yazan burjuva çocuklar bu filmi "köy devrimi" diye nitelendirip övüyorlardı...
neymiş efendim? Bu, "istanbul'u terk edip köyde huzura kavuşma" devrimini anlatan bir filmmiş. yemin ediyorum götümle gülmekten, ağzımla gülmeyi unuttum... o kadar yavan artık her şey bu ülkede!
Filmde Mustafa Ali diye bir adam var, felsefe mezunuymuş, elbette uzun sakallı. Çökertme'de ıssız bir kulübeye yerleşiyor (oralarda ıssız noktalar kalmışmış meğer!), doğayla iç içe yaşıyor, eh, bol bol da kitap okuyor.
Mustafa Ali (filozof olduğunu sanan amca) orada "arazi sahibi".. Yani tuzu kuru... Varlıklı... Ve de "çalışmaya" karşı. Evet, çalışmamanın felsefesini ve edebiyatını yapıyor. Bu solculukmuş(!)
Arazisini satın alıp oraya otel yapmaya, yani işe yarar hale getirmeye, değer üretmeye çalışan işadamı Cavit'e de bol bol "çift sarılı köy yumurtasının, kütür kütür hıyarın, mis gibi domatesin, billur gibi zeytinyağının" erdemlerinden söz ediyor. Filmin sonunda elbette Cavit de ona katılacak, otel yapmak gibi "pis kapitalist" işlerden vazgeçecek...
Bu dandik film başlığında neden paragraf paragraf yazı yazıyorum?
Bu saçmalığı "solculuk" sanan dangalakları uyarmak için...
Çalışmayacaksın (ama arazilerin olacak tabii), yan gelip yatacaksın, sana filozof diyecekler.
Arkadaşlar, "köye dönüş" özlemi, faşist bir hayaldir!
Alman faşistleri, özellikle tavuk çiftliği işletmeciliğinden gelen Heinrich Himmler, başta Berlin olmak üzere büyük şehirleri hiç sevmezlerdi, kadının evinde oturacağı gibi köylünün de köyünde kalacağı bir çeşit "kapitalizm öncesi düzen", bir çeşit "yeniden üretilmiş Ortaçağ" hayal ederlerdi...
Köylünün köyünde kalacağı mı? (ismet Paşa'nın kulakları çınlasın)
istanbul'u terk edip Bodrum'a (neden ille Bodrum'a?) yerleşme hayali de, çok uzun süre, kendini solcu sanan Türk haybecilerinin zihinlerini süsledi. Kısa yoldan "hayattan kaçmaya" çalışan her küçük burjuva, günün birinde oralarda "bar açma" umuduyla yaşadı. (Neden kuru temizleyici değil?)
Kös kös geri dönenler oldu. Çökertme'nin mis gibi kebabıyla iş bitmiyordu. Eşkıya Halil'i jandarmaya kurşun attığı için devrimci sanıp, "arkadaşım ibram Çavuş Allah'ıma emanet" dizesini de "arkadaşım ibram Çavuş yoldaşlara emanet" yaparak dumanlı kafayla türkü söylemek, ancak yazın oralara aşk yaşamaya gelen bunalımlı kadıncağızları etkileyebilirdi...
Mandıra haybecisi, gel bak, bizim piyasada deniz otobüsü iskelesine ve metro istasyonuna karşı çıkıp "buz gibi kuyu suyuyla sulanmış Langa bostanı hıyarını" özleyen kızlar var, seni tanıştırayım istersen...
Yumurtayla zeytinyağını da Migros'ta satıyorlar gayet kapitalist bir şekilde. Eline "saman yapışmış tavuk dışkısı" bulaştırarak mutluluk aramana gerek yok...
On yargiyla izlemeye başladığım ama izlerken bolca güldüğüm,cok beğendiğim film.
Birde bir şeytan tüyü var soylediklerinde tasi tarağı topla git gidebildigin kadar buralardan kafasına sokuyor insanı.
...
Ben senin ananın feysine girip beğendim yazsam babana ayıp olmaz mı?
çok boş film. köy hayatını ütopik anlatıyor. ben de bir köylü çocuğu olarak arzide anamızın sikildiği günleri hatırlıyorum. öyle ki hastalandığımda bile ama şu iş bitsin diye hastaneye gitmedim. sonra motorla ayağım da kestim ve kanı önlemek için ayağımı sıkıp kendi kendimi tedavi ettim.
öyle tavuktan çıkan yumurtayı almaya benzemez köy hayatı. köy hayatı şehir hayatından bile zordur. herkes haddini bilecek.
filmin konusu "kapitalizmin felsefi elestirisidir". mandira filozofu karakteri size sadece kisa bir felsefe tarihi sunar/anlatir. sanayi patronu vs mandira filozofu ikiligiyle de bu elestirileri somut hale getiriyorlar.
muge anli izleyen tv8 ile beyni eriyen bir nesil film nedir nasil izlenir anlamadigi icin gotunden elestiri yapar, normal.
lan böyle hayat mı olr her şeyin hazırına alıştık 3 günde cinnet geçirirsiniz saçma sapan konuşmayın stress vs olacak o kadar zamanın gereği yapacak bir şey yok o doğaya karışma olayı 20 sene önce mantıklı idi artık yemez.
izlemedim ama hikayeyi en az 10 kişiden duydum. böyle bir haya mümkün mü? elbet mümkündür.
denizliye gidiyorum bir gün. bi hatun bi eleman gördüm çaat durdum. adetimdir, otostopçu görünce alırım. tipi, saat, cinsiyet ilgilendirmez beni zira ben çok otostop çektim. perişanşığı bilirim. neyse, biri litvanyalı öteki meksikalı imiş.
çocuk 7 yıldır ülkesinden, evinden uzakta. dedim ki "ben sana çok özeniyorum. sokakta şovlar yapıp para kazanıyormuş. "asla cesaret edemem" dedim. "ne kadar çok insan tanıdın, ne kadar çok ülke gördün, üstelik 5 kuruşa tamahın yok. gerçekten çok cesur adamsın". çocuk mesleğimi sordu, işi gücü falan, ondan sonra "asıl ben sizin gibilerin yaptığını yapamam. o kadar stres, ayak oyunu. kısacık hayatta bu kadarına cesaret edemem". "iyi ezdin bizi göt, in aşağı toynağını sikerim senin" deyip kovaladım. değil tabi, aslında adam doğru söylüyor dedim kendime, amk yok yere hayatımızı heba ediyoruz. neyse bunlar bana izmirdeki mülteci kampını sordular. "ya nabıcanız beeolumm" deyince ordaki çocuklara ateş şovu, hulahop falan sergileyip çocukları mutlu edeceklermiş. kalplerinin temizliğine bak aga.
velhasılı filmdeki şeyler birebir yapılamaz tabi. bi kere türkiyede o tarif edildiği gibi kıyı yok amk. 3 güne gelip çöker godomanlar. ama gereksiz telaşlara kapılmadan hayattan keyif almak diye bi şey var abi.