bugün
- icardi'nin burnuna kafa atacak olmam8
- durduk yere tribe giren erkek10
- keki kabarmayan sözlük kızı13
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks30
- ali koç'un jose mourinho ile anlaşması8
- icardi190510
- akp'nin galatasaray'ı destekleme nedeni14
- anın görüntüsü13
- sözlük yazarlarına gelen son mesaj17
- 6 mayıs 2024 konyaspor fenerbahçe maçı10
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek46
- 5 mayıs 2024 galatasaray sivasspor maçı18
- nervio13
- allah ile tanrının farkı var mı8
- allah yerine hızır'dan yardım istemek8
- eksi ruyaları sözlük heyetinden istemek23
- hayatınız boyunca sizi en derinden yaralayan olay8
- iğrenç bir his tarif et29
- düşün ki o bunu okuyor14
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi13
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz13
- sözlük kızlarının saç rengi18
- galatasaray12
- bülent uygun10
- hakim ziyech11
- hayvancılık destekleneceğine neden ithalat10
- eksi ruyalar ile yakaladığımız müthiş uyum21
- 170 iq üstü sözlük yazarları veritabanı18
- şöyle hanım hanımcık öğretmen bir kız bulamamak16
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren kadın10
- bir türlü ısınmayan ayaklar9
- en yaşlı özelliğiniz10
- budweiser14
- kızların tipe bakmadığı gerçeği29
- bir kadın nasıl tavlanır19
- hemşire kızlar nasıl oluyor17
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi9
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- aşkta yaş farkı önemli midir9
- içip içip entry girmek8
görsel
akp yandaş tipi demokrasidir.
şöyle işler,
bir iş alacaksınız misal...para havuzunun vanaları cemaat yandaşlarının kontrolünde olduğu için sizin de bunlara yanaşmanız gerekir.
teklifinizi götürürsünüz, çayınızı içer kalkarsınız.
size bir teklif yapılır.
"bu gece sohbetimiz var katılır mısınız"...
şayet işi istiyorsanız ve bu nazik davete cevabınız "hayır" olursa o işi artık ancak ve ancak rüyanızda görürsünüz.
mecburen katılırsınız sohbete.
sohbette hocaefendinin müritlerinin dünyayı nasıl bir kanser gibi sardıkları anlatılır, türkçe olimpiyatlarında "aman ormancı canım ormancı" okuyan tayland'lı çocuk örneklenir muhakkak.
domates çekirdeğindeki ilahi mucizeden tutun da risale-i nur'un ne değerli bir bilgi kaynağı olduğu tekrarlanır sürekli...
yanınızda, karşınızda, köşede oturan her bir kişi birkaç eğitim kurumu ve dernekte gönüllü(!) çalışmalar yapmaktadır...
sizin de gönüllü olmanız istenir.
kabul edersiniz eli mahkum.
karnınız acıkır, herkesin karnı acıkır zaten...yemeğe geçilir, çıplak ayakları ile halıfleksin üstüne basan 3-4 cemaat öğrencisi krem rengi kumaş pantolonlarının üzerine çıkardıkları kısa kollu ekose gömlekler giyinmiş halde siniyi getirir ortaya, hepbirlikte aynı tepsiden yemek yersiniz ki işte o zaman kafanızda şimşekler çakmaya başlar, "aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz"...
"vay amına koyayım" dersiniz. adamlar teşkilatı kurmuş, birbirlerine mesaj gönderir olmuşlar meğerse.
yemek biter...
risale-i nur anlatmaya devam eder ukalanın biri.
ergenekon muhabbetine geçilir, ordu muhakkak kötülenir, atatürk hakkında tek laf edilmez.(zira atatürk'ten hala korkar, çekinir teresler)
ortamda bulunan herkes birbirlerine kartvizit sunar el altından, alınacak, satılacak malın iskontoları konuşulur.
filistin...
bu muhebbetlerin olmazsa olmazıdır. şayet ortam kalabalıksa yardım bile toplanır ki bu yardım cami çıkışı toplanan yardımlara benzemez.
hamiline yazılmış çekler havada uçuşur. iman böyle birşey olsa gerek...
birden boş bulunur bir çek daha yazarsınız. bu seferki mozambik'teki cemaat okuluna yapılacak ek derslik içindir.
kimse sizi zaman gazetesine abone yapmaya çalışmaz burada. zaten herkes abonedir. siz sadece kendinizin abone olmadığınıza kanı getirdiğinizde utanır 5 abonelik birden yaptırırsınız. aman diyeyim...dikkat...
kimse emekli, dul, yetim ve şehit ailelerinden bahsetmez. bunun yerine bedir'deki yağmacılar için ağlanır dua edilir...
gece sona erer...
herkesle birlikte siz de çıkarsınız, içeride sadece o evdeki öğrenciler ve o gece toplanan çekleri muhasebeleştirecek bir büyük kalır.
en az 100 bin dolar daha toplanmıştır bu kutlu gecede...
alan razı, veren razi.
kafanızda kocaman bir boşluk vardır oysa.
"nereden nereye geldik" diye düşünürsünüz. abdestten sonra ıslak kalmış ayakların cemaat evinin halıfleksine sinmiş rezil kokusu üzerinizdeki elbiselere bulaşmıştır hatta...ilk tekel bayiinde durur iki bira alırsınız.
gördüğünüz şahit olduğunuz satılmışlıklar ve o iğrenç kokunun hissedilmesi bir süreliğine engellenir böylece.
sabah olur,
işyerinize gittiğinizde odanızdaki zaman gazetesini görürsünüz.
"aman işte bir gazeteden ne olacak ki" diye düşünürken, gece kartvizit verdiklerinizden biri gelir yanında 3 dallama ile birlikte.
herkesin birbiri ile bir işi vardır cemaatte...
size iş verirler, para kazandırırlar, sizden de başkalarına iş vermenizi, para kazandırmanızı beklerler...
bu kısırdöngü haline gelir.
bir süre sonra alışılagelmiş yaşantınızdan çok uzaktasınızdır.
hükümetin yaptığı hiçbir şey, türlü hukuksuzluklar sizi rahatsız etmemeye başlar...
çünkü artık siz de sistemin içindesinizdir.
ta ki günün birinde eski bir dosta rastlayıncaya kadar...
"lan ipne sen de mi ruhunu sattın fettoş şeytanına"...
bu lafı günün birinde mutlaka duyarsınız.
zira eski bir dosttur bunu söyleyen. siz yeni dostlarınızdan alışveriş yapıp onlarla iş yapmaya başlayınca en önemli müşterisi olan sizi kaybetmiştir...
artık geri dönüş olmadığından eski dostu tutarsınız kolundan ve yürümeye başlarsınız...
"akşam ne yapıyorsun, sohbet ediyoruz biz birkaç arkadaş sen de gelsene, hem bak tanışırsın, işlerin için iyi olur"...
aynı sudan içmek, aynı bağın gülü olmak böyle birşeydir işte...
kısaca maklube demokrasisi, bir anafor gibidir, içine çeker sizi mankurtlaştırır, anlamazsınız... zira anlamak işinize gelmez.
artık siz iyi bir eş, iyi bir babasınızdır hatta. eşiniz ufak arabasını jipe çevirdiğinizden ötürü sizi daha çok sevmektedir, çocuklarınız ise yaz tatillerinde caprice hotel'de olmaktan mutlu...
ne diyelim, hayırlı olsun...
not ve eklenti: bu yazı fikirleri uğruna ileri demokrasi ülkesi türkiye'de gözaltına alınan ekşi sözlük yazarı arkadaşlara ithaf olunur. her zaman yanınızdayız...
akp yandaş tipi demokrasidir.
şöyle işler,
bir iş alacaksınız misal...para havuzunun vanaları cemaat yandaşlarının kontrolünde olduğu için sizin de bunlara yanaşmanız gerekir.
teklifinizi götürürsünüz, çayınızı içer kalkarsınız.
size bir teklif yapılır.
"bu gece sohbetimiz var katılır mısınız"...
şayet işi istiyorsanız ve bu nazik davete cevabınız "hayır" olursa o işi artık ancak ve ancak rüyanızda görürsünüz.
mecburen katılırsınız sohbete.
sohbette hocaefendinin müritlerinin dünyayı nasıl bir kanser gibi sardıkları anlatılır, türkçe olimpiyatlarında "aman ormancı canım ormancı" okuyan tayland'lı çocuk örneklenir muhakkak.
domates çekirdeğindeki ilahi mucizeden tutun da risale-i nur'un ne değerli bir bilgi kaynağı olduğu tekrarlanır sürekli...
yanınızda, karşınızda, köşede oturan her bir kişi birkaç eğitim kurumu ve dernekte gönüllü(!) çalışmalar yapmaktadır...
sizin de gönüllü olmanız istenir.
kabul edersiniz eli mahkum.
karnınız acıkır, herkesin karnı acıkır zaten...yemeğe geçilir, çıplak ayakları ile halıfleksin üstüne basan 3-4 cemaat öğrencisi krem rengi kumaş pantolonlarının üzerine çıkardıkları kısa kollu ekose gömlekler giyinmiş halde siniyi getirir ortaya, hepbirlikte aynı tepsiden yemek yersiniz ki işte o zaman kafanızda şimşekler çakmaya başlar, "aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz"...
"vay amına koyayım" dersiniz. adamlar teşkilatı kurmuş, birbirlerine mesaj gönderir olmuşlar meğerse.
yemek biter...
risale-i nur anlatmaya devam eder ukalanın biri.
ergenekon muhabbetine geçilir, ordu muhakkak kötülenir, atatürk hakkında tek laf edilmez.(zira atatürk'ten hala korkar, çekinir teresler)
ortamda bulunan herkes birbirlerine kartvizit sunar el altından, alınacak, satılacak malın iskontoları konuşulur.
filistin...
bu muhebbetlerin olmazsa olmazıdır. şayet ortam kalabalıksa yardım bile toplanır ki bu yardım cami çıkışı toplanan yardımlara benzemez.
hamiline yazılmış çekler havada uçuşur. iman böyle birşey olsa gerek...
birden boş bulunur bir çek daha yazarsınız. bu seferki mozambik'teki cemaat okuluna yapılacak ek derslik içindir.
kimse sizi zaman gazetesine abone yapmaya çalışmaz burada. zaten herkes abonedir. siz sadece kendinizin abone olmadığınıza kanı getirdiğinizde utanır 5 abonelik birden yaptırırsınız. aman diyeyim...dikkat...
kimse emekli, dul, yetim ve şehit ailelerinden bahsetmez. bunun yerine bedir'deki yağmacılar için ağlanır dua edilir...
gece sona erer...
herkesle birlikte siz de çıkarsınız, içeride sadece o evdeki öğrenciler ve o gece toplanan çekleri muhasebeleştirecek bir büyük kalır.
en az 100 bin dolar daha toplanmıştır bu kutlu gecede...
alan razı, veren razi.
kafanızda kocaman bir boşluk vardır oysa.
"nereden nereye geldik" diye düşünürsünüz. abdestten sonra ıslak kalmış ayakların cemaat evinin halıfleksine sinmiş rezil kokusu üzerinizdeki elbiselere bulaşmıştır hatta...ilk tekel bayiinde durur iki bira alırsınız.
gördüğünüz şahit olduğunuz satılmışlıklar ve o iğrenç kokunun hissedilmesi bir süreliğine engellenir böylece.
sabah olur,
işyerinize gittiğinizde odanızdaki zaman gazetesini görürsünüz.
"aman işte bir gazeteden ne olacak ki" diye düşünürken, gece kartvizit verdiklerinizden biri gelir yanında 3 dallama ile birlikte.
herkesin birbiri ile bir işi vardır cemaatte...
size iş verirler, para kazandırırlar, sizden de başkalarına iş vermenizi, para kazandırmanızı beklerler...
bu kısırdöngü haline gelir.
bir süre sonra alışılagelmiş yaşantınızdan çok uzaktasınızdır.
hükümetin yaptığı hiçbir şey, türlü hukuksuzluklar sizi rahatsız etmemeye başlar...
çünkü artık siz de sistemin içindesinizdir.
ta ki günün birinde eski bir dosta rastlayıncaya kadar...
"lan ipne sen de mi ruhunu sattın fettoş şeytanına"...
bu lafı günün birinde mutlaka duyarsınız.
zira eski bir dosttur bunu söyleyen. siz yeni dostlarınızdan alışveriş yapıp onlarla iş yapmaya başlayınca en önemli müşterisi olan sizi kaybetmiştir...
artık geri dönüş olmadığından eski dostu tutarsınız kolundan ve yürümeye başlarsınız...
"akşam ne yapıyorsun, sohbet ediyoruz biz birkaç arkadaş sen de gelsene, hem bak tanışırsın, işlerin için iyi olur"...
aynı sudan içmek, aynı bağın gülü olmak böyle birşeydir işte...
kısaca maklube demokrasisi, bir anafor gibidir, içine çeker sizi mankurtlaştırır, anlamazsınız... zira anlamak işinize gelmez.
artık siz iyi bir eş, iyi bir babasınızdır hatta. eşiniz ufak arabasını jipe çevirdiğinizden ötürü sizi daha çok sevmektedir, çocuklarınız ise yaz tatillerinde caprice hotel'de olmaktan mutlu...
ne diyelim, hayırlı olsun...
not ve eklenti: bu yazı fikirleri uğruna ileri demokrasi ülkesi türkiye'de gözaltına alınan ekşi sözlük yazarı arkadaşlara ithaf olunur. her zaman yanınızdayız...
(bkz: über ileri akp demokrasisi)
Ne kadar istemesek de engel olamadığımız ve görünüşe göre olamayacağımız ileri demokrasi..
vıcık vıcıklığın, karaktersizliğin şekle yansımasıdır.
sakın fethullah gülen'e yahut islam dini'ne hakaret ettiğim algılanmasın. sözüm onlara değil...sözüm, sözlerim içleri sikişip, dıştan dindar gözükenleredir.
ne yazık ki cemaatin geneli de böyledir.
bir yarış var adeta türkiye'nin her köşesinde.
devlet dairelerine mescitler yapılıyor, boş odalar abdesthanelere çevriliyor. fabrikalar keza öyle...
bir müşterim var, bursa'nın sayılı müteahhitlerinden. son derece görkemli bir ofise sahip...yaklaşık 300 metrekare...bu ofisin bir odasını mescide çevirmiş.
duvarlarını da açık yeşile boyamış..."daha koyu boyasaydın iyiydi" dedim. "çok çirkin olur lan öyle de" dedi...halbuki islam'ın rengi açık değil koyu yeşil...ama bunların rengi başka, renk algısı başka...
bir başka müşterim küba'da melez kızlara yaptırdığı kucak dansını anlatıyordu ki telefonu çaldı...
bursa'yı bilenler bilir, mudanya'ya giderken yokuşun belinde nilüfer koleji vardır. cemaatin kalesi, bir numaralı okulu...küba'da kucak dansını anlatan vatandaş telefonda konuşmaya başladı.
"efendi hazretlerinin yanından gelmişler, cumartesi sabahı okulda kahvaltı yapacağız inşallah..."
efendi hazretleri dediği fethullah gülen hoca. o'nun yanından gelen kişi de belli ki bursa'daki cemaatin önderlerinden biri. bizim telefonda konuşan ise busiad'ın ileri gelenlerinden genç bir işadamı, bursa osb'de fabrikası, bademli'de lüküs villası var...belli ki kahvaltı organizasyonunu bizimkisi üstlenmiş. beni de davet etti...
katıldım kahvaltıya.
detay vermeyeceğim. başlığın ilk entrysini okursanız, bunun kahvaltılı olanı işte...
gülen hocaefendi'nin yanından gelen ucube tipli adama adeta peygambere dokunurmuşçasına dokundular.
dokunanlar küba'da kucak dansı yaptıranlardı, tayland'da 15 yaşında bakire kızlarla sevişenlerdi, rusya'da odasına 4 slav hatun alanlardı...
mübarek insan tabi, dokunmak lazım.
dokunma faslı bittiğinde sayın başbakan yardımcımız bülent arınç beyefendi aradı...okulun teknolojik imkanlarından faydalanarak konuşmayı hoparlörden dinlettiler. sayın başbakan yardımcımız da neredeyse ellerinden öptü zat-ı muhteremi...
sonrasında birkaç başarılı öğrenci çağırıldı kahvaltı sofrasına.
öğrencilerin eğitim hayatları için hatırı sayılır bağışlar falan...anlatmama gerek yok sanırım...
ben bir süre sonra "işim var" diye ayrıldım. aslında ayrılmadan evvel telefonum çaldı. harbiye marşı melodisi ile çaldı telefonum...birden irkildi herkes...ben de kalkmak zorunda hissettim kendimi...
aslında gerçekten kalkmak zorundaydım, zira elemanlarımın maaşlarını dağıtmak için para toplamam lazımdı.
işini yaptığım bir başka müteahhidin yanına gittim.
bursa'nın meşhur müteahhitlerinden bir başkası...belediye meclis üyesi.
bir önceki gün sayın bakanımız idris naim şahin ve faruk çelik onuruna kurbanlar kesen, binlerce lira dağıtan, onlarca araca mazot ve benzin koyup şehirde konvoy yaptıran müteahhit.
aslında batmıştı bu, her nasılsa belediye meclis üyesi oldu...sonra büyük bir iş kopardı...sonra batan firmasının trilyonlara varan vergi borcu falan vergi barışıyla komik rakamlara indirildi...
ofisine gittim, vali yardımcısı ile kahve içmekteymiş, daha sonra gelmemi söylemiş...çükü sağolsun, daha sonra geldim ben de... bu sefer de parası yokmuş garibin...
iki gün evvel bakanlar için binlerce lira harcama yapan adamın benim işçilerim için verecek 1500-2000 lirası yokmuş...ne yapalım? sağlık olsun...
çok mu uzattık lafı?
bilemedim...ama bursa'da hangi taşı kaldırsan altından cemaat çıkıyor. cemaat olmadan, cemaat ile işbirliği yapmadan nefes almak imkansız hale geldi artık...
dahası var, çok daha fazlaları.
ama onları ilerleyen zamanlarda yazacağım.
fethullahçı terör örgütü'nün elinin kolunun bana uzanamayacağı yerlerde kendime ve aileme yeni bir yaşam kurduğumda yazacapım hepsini...
maklube demokrasisi olmayan yerlerden.
insanların riyakar olmadığı, içinin, dışının bir olduğu yerlerden yazacağım.
bu sefer isimlerini de yazacağım.
akşam metresinin yanında alem yapıp sabah hocaefendinin elini öpenleri, kokain çekip namaz kılanları, yurtdışına gidip oğlancılık yapanları yazacağım...
ama sanırım bunlara daha zaman var.
o kadar özgür bir ülkede yaşamıyoruz.
iyi ki demokrasi var amına koyayım...
maklube demokrasisi devam edecek. ben nefes aldıkça, sizler de demokrasi havarilerini tanımaya devam edeceksiniz...
saygılarımla...
sakın fethullah gülen'e yahut islam dini'ne hakaret ettiğim algılanmasın. sözüm onlara değil...sözüm, sözlerim içleri sikişip, dıştan dindar gözükenleredir.
ne yazık ki cemaatin geneli de böyledir.
bir yarış var adeta türkiye'nin her köşesinde.
devlet dairelerine mescitler yapılıyor, boş odalar abdesthanelere çevriliyor. fabrikalar keza öyle...
bir müşterim var, bursa'nın sayılı müteahhitlerinden. son derece görkemli bir ofise sahip...yaklaşık 300 metrekare...bu ofisin bir odasını mescide çevirmiş.
duvarlarını da açık yeşile boyamış..."daha koyu boyasaydın iyiydi" dedim. "çok çirkin olur lan öyle de" dedi...halbuki islam'ın rengi açık değil koyu yeşil...ama bunların rengi başka, renk algısı başka...
bir başka müşterim küba'da melez kızlara yaptırdığı kucak dansını anlatıyordu ki telefonu çaldı...
bursa'yı bilenler bilir, mudanya'ya giderken yokuşun belinde nilüfer koleji vardır. cemaatin kalesi, bir numaralı okulu...küba'da kucak dansını anlatan vatandaş telefonda konuşmaya başladı.
"efendi hazretlerinin yanından gelmişler, cumartesi sabahı okulda kahvaltı yapacağız inşallah..."
efendi hazretleri dediği fethullah gülen hoca. o'nun yanından gelen kişi de belli ki bursa'daki cemaatin önderlerinden biri. bizim telefonda konuşan ise busiad'ın ileri gelenlerinden genç bir işadamı, bursa osb'de fabrikası, bademli'de lüküs villası var...belli ki kahvaltı organizasyonunu bizimkisi üstlenmiş. beni de davet etti...
katıldım kahvaltıya.
detay vermeyeceğim. başlığın ilk entrysini okursanız, bunun kahvaltılı olanı işte...
gülen hocaefendi'nin yanından gelen ucube tipli adama adeta peygambere dokunurmuşçasına dokundular.
dokunanlar küba'da kucak dansı yaptıranlardı, tayland'da 15 yaşında bakire kızlarla sevişenlerdi, rusya'da odasına 4 slav hatun alanlardı...
mübarek insan tabi, dokunmak lazım.
dokunma faslı bittiğinde sayın başbakan yardımcımız bülent arınç beyefendi aradı...okulun teknolojik imkanlarından faydalanarak konuşmayı hoparlörden dinlettiler. sayın başbakan yardımcımız da neredeyse ellerinden öptü zat-ı muhteremi...
sonrasında birkaç başarılı öğrenci çağırıldı kahvaltı sofrasına.
öğrencilerin eğitim hayatları için hatırı sayılır bağışlar falan...anlatmama gerek yok sanırım...
ben bir süre sonra "işim var" diye ayrıldım. aslında ayrılmadan evvel telefonum çaldı. harbiye marşı melodisi ile çaldı telefonum...birden irkildi herkes...ben de kalkmak zorunda hissettim kendimi...
aslında gerçekten kalkmak zorundaydım, zira elemanlarımın maaşlarını dağıtmak için para toplamam lazımdı.
işini yaptığım bir başka müteahhidin yanına gittim.
bursa'nın meşhur müteahhitlerinden bir başkası...belediye meclis üyesi.
bir önceki gün sayın bakanımız idris naim şahin ve faruk çelik onuruna kurbanlar kesen, binlerce lira dağıtan, onlarca araca mazot ve benzin koyup şehirde konvoy yaptıran müteahhit.
aslında batmıştı bu, her nasılsa belediye meclis üyesi oldu...sonra büyük bir iş kopardı...sonra batan firmasının trilyonlara varan vergi borcu falan vergi barışıyla komik rakamlara indirildi...
ofisine gittim, vali yardımcısı ile kahve içmekteymiş, daha sonra gelmemi söylemiş...çükü sağolsun, daha sonra geldim ben de... bu sefer de parası yokmuş garibin...
iki gün evvel bakanlar için binlerce lira harcama yapan adamın benim işçilerim için verecek 1500-2000 lirası yokmuş...ne yapalım? sağlık olsun...
çok mu uzattık lafı?
bilemedim...ama bursa'da hangi taşı kaldırsan altından cemaat çıkıyor. cemaat olmadan, cemaat ile işbirliği yapmadan nefes almak imkansız hale geldi artık...
dahası var, çok daha fazlaları.
ama onları ilerleyen zamanlarda yazacağım.
fethullahçı terör örgütü'nün elinin kolunun bana uzanamayacağı yerlerde kendime ve aileme yeni bir yaşam kurduğumda yazacapım hepsini...
maklube demokrasisi olmayan yerlerden.
insanların riyakar olmadığı, içinin, dışının bir olduğu yerlerden yazacağım.
bu sefer isimlerini de yazacağım.
akşam metresinin yanında alem yapıp sabah hocaefendinin elini öpenleri, kokain çekip namaz kılanları, yurtdışına gidip oğlancılık yapanları yazacağım...
ama sanırım bunlara daha zaman var.
o kadar özgür bir ülkede yaşamıyoruz.
iyi ki demokrasi var amına koyayım...
maklube demokrasisi devam edecek. ben nefes aldıkça, sizler de demokrasi havarilerini tanımaya devam edeceksiniz...
saygılarımla...
(bkz: maklube kafası)
tank demokrasisinden iyidir sanıyorum.
Monoton bir basliktan gelen ses tir.
görsel
görsel
durmak yok yola devamdır.
http://www.sabah.com.tr/E...-ihalede-kiyasiya-rekabet
http://www.sabah.com.tr/E...-ihalede-kiyasiya-rekabet
can çekişmektedir.
evet.
istanbul'u ankara'yı bilemeyeceğim. ama bursa'da cemaat ağır yaralı.
rutin sohbetlere giden 3-5 kişi. son birkaç haftadır herkes gizleniyor. cemaatten bahseden, pilavlı sohbete gidelim diyen yok.
konuyu cemaatin hangi mensubuna açsam, konu değiştiriliyor.
gizli bir güç cemaati korkutmuş, sindirmiş.
ağız tadıyla maklube de yiyemeyeceğiz artık.
evet.
istanbul'u ankara'yı bilemeyeceğim. ama bursa'da cemaat ağır yaralı.
rutin sohbetlere giden 3-5 kişi. son birkaç haftadır herkes gizleniyor. cemaatten bahseden, pilavlı sohbete gidelim diyen yok.
konuyu cemaatin hangi mensubuna açsam, konu değiştiriliyor.
gizli bir güç cemaati korkutmuş, sindirmiş.
ağız tadıyla maklube de yiyemeyeceğiz artık.
milletin sevgilisi ile, yatak odası ile pek bir haşır neşir olanların iğrenç organizasyonu.
bir zahmet ağzınızdan milletin sikini düşürün de sizi konuşalım biraz...
bir zahmet ağzınızdan milletin sikini düşürün de sizi konuşalım biraz...
Vakti zamanında Hocaefendi istedi diye çek kocanlarini çıkarıp onbinlerce lirayı maklube tepsilerine bırakanlar bugün fetöye karşı nöbet tutuyorlar.
Kaç sene önce yazmışız. Sayın bakalım kaç sene olmuş?
Kaç sene önce yazmışız. Sayın bakalım kaç sene olmuş?
dansözü ampülcü ağır toplar olan demokrasidir.
dün fetoş için kıvıran o dansözler, bugün fetoya lanet diye kıvırıyor...
asena çömez kaldı bu akp'lilerin yanında.
dün fetoş için kıvıran o dansözler, bugün fetoya lanet diye kıvırıyor...
asena çömez kaldı bu akp'lilerin yanında.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar