mahmut temizyürek

entry4 galeri0
    1.
  1. atları seversin demek

    anması bile sevinç atları

    gökten ineni, sudan çıkanı
    göğe ağanı, suya döneni

    burak'ı, düldül'ü, bozat'ı
    melezi, safkanı

    seversin demek
    doru, demirîkır, al
    üstü çukur bal gözde
    o derin şehlayı
    deli bakış, gülen ayva
    sakarı, sekiliyi, yılkıyı
    kişneyişi hele!
    o dudak gökte kahkaha

    hızır'ın döküp şarabı sütgölü'ne,
    yakaladığı zil sarhoşlukta

    o tay kalmış ruhları

    seversin demek
    ucu çiy çiy ıslak burun
    tok nefes, diri sıcak, nemli döş
    süt köpük, eflatun dil, arı diş
    yokuşta uzayan
    inişte kazalan o boyun
    çiftleşirken şuh eda
    ince belde yayla gönül sırt
    benim seni dinleyişim
    gibi o baş sallayış

    ağızda köpük uçup giderken
    kuyruğundan okunur
    yelenin rüzgârla konuştuğu

    ova ruh, yakın temas, uzak yolcu

    tek toynaklı kozmik kader
    o büyük çarkın burktuğu dirim

    yüzü kahırsız keder

    dört ayağın buluştuğu o dört nal
    az önce kalbimden geçip
    giden tufan

    ağlatır mı seni de
    bir kırat, bir de rozinant

    sanki sen gördün
    yeryüzünü gezen atlı'yı
    0 ...
  2. 2.
  3. metin göktepe'nin ardından yazdığı şiirle insanı ağlatan zalım şair.

    ben gülümseyerek yaşadım dünyayı
    gülümseyerek ölüyorum her gün sizlerle
    baştan kendime basit bir yüz yakıştırmıştım
    rüzgarıyla haşır neşir çıplak bir tepe
    ve bir gök olsun istedim yüzümde, mavi, bulutsuz
    metin olmaktan başka şansı var mıydı yoksulların
    ben oldum işte, oldum ve öldüm

    sorduğum tek soru vardı kendime
    (öbürleri herkese ilişkindi)
    şimdi gitsem benden ne kalır geriye
    kaldı işte, ahtım kaldı dünyada
    yaralı bir alın
    gülümserken unuttuğum dudaklarım
    ve yurdumu dolaşan kanım kaldı sizlere
    kanım yer yere bulaşıyor
    aşçının kepçesine, marangozun rendesine
    silahın namlusuna, kalemin mürekkebine
    yargıcın cübbesine, aşıkların neşesenie
    çocukların oyununa karışıyor
    dağılıyor, çoğalıyor, yalıyor sokakları

    habere çıkardım, dünyanın yaradılışını görmeye
    alevlerin kurşunların arasından sekerdim
    ağaca bakar yaprak olurdum, köpeğe, göğe, serçelere
    yaprağa bakar yaprak olurdum, tırtıla, kuşa, yaşlı teyzelere
    umutsuzlara bakar iç çekerdim, hallaçlara, sütçülere, çerçilere
    bütün otobüsler giderdi benle, istanbul-hafik, istanbul-refahiye
    ev içlerine bakar ağlardım, buğday demetlerine, duvardaki aliye
    cemlere, kahvelere, meydanlara bakardım
    herkes gibi çopur yüzlüydü hayat
    ama kibirliydi yoksullar, kibirli ve atak
    sözcükler hırçınlaştıkça dilsiz ve bataktılar
    böyle bir dünya dermiştim kendime
    hakikat gizlenmişti buralarda bir yere

    ne ölümler gördüm de yaşamak hırsızlık gibi geldi bana
    bulmalı derim, bulmalı ölümün erken dilini
    o da oldu. gördüm celladımın gözlerini ve gülümsedim
    hepimize benziyordu, şaşırdım ve güldüm
    bir duvar dibiydi sanırım, ıssızdım ve soğuktu gece

    bir şey öğrendim ki söylemeliyim
    hayat hepimizden daha geniş
    ölüm her ömürden daha uzun sürermiş
    dağları düşündüm, sokakları, ev içlerini
    herşey olduğu gibiymiş, basit ve korkunç
    dil susunca kan konuşur, kan konuşurmuş
    kanım yurdumu dolaştıkça öğrendim.
    4 ...
  4. 3.
  5. 16. Altın Portakal Şiir Ödülü'nün sahibi şairimiz.
    0 ...
  6. 4.
  7. Bilkent üniversitesinde hocadır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük