bugün

gençlerbilirlikli, söylenişi bile güzeldir.

"bangır bangır ferdi çalıyor evde" isimli bir hikaye kitabının sahibi.

"erdek"te sevgilisi olmuş bandırmalılardan.

bu da neşet ertaş için kaleme aldığı bir şey:

http://www.agos.com.tr/ha...ar-simdi&haberid=2834
http://www.zezine.net/1/bangir_bangir.html
http://azbilmisozneler.bl...-roportaj-hikayesini.html
ilk bangır bangır ferdi çalıyor evde ile başarılı olabileceği hissini vermiş güzel adam. ayrıca kendisi de artık bir afili filinta'dır http://www.afilifilintalar.com/yazar/unsaleris .
sol gazetesinde her çarşamba yazıları yayınlanan, sağlam gençlerbirlikli yazar. şuraya bir yazısını bırakmak boynumuzun borcudur.

http://haber.sol.org.tr/y...boyle-seyler-oluyor-64990

görsel
gençlerbirliği tribününde, elindeki yoklama kağıdını dolaştırır her maç.
http://buyukkeyif.com/mah...baya-acik-mektubumdur/866 müslüm baba'ya hastalığı sırasında bir açık mektup yazmış, çok güzel yazmış.

ekleme: çok kötü bir yorum yazmışım, iyi yazmış ama.
olduğu kadar güzeldik isimli kitabı nihayet raflardadır.
güney marmara havzasını anlatan güzel insan. ayrıca kendisini gençlerbirliği maçlarında görmek mümkündür, elinden sigarası (camel) ve kahvesi düşmez.
5 ekim cumartesi günü robinson crusoe 389'da imza günü vardır.
(#16241031)
dünya üzerindeki en güzel insan. daha güzeli yok.
Sait Faik Hikâye Armağanı sahibini buldu: Mahir Ünsal Eriş

http://www.cumhuriyet.com...du__Mahir_Unsal_Eris.html
ilk kitabı olan bangır bangır ferdi çalıyor evdede döktürmüş olan hikaye yazarıdır, sait faik hikaye ödülünü kazanmış, devamını bekliyoruz yazarıdır *
şimdi buraya detaylı ve uzun bir entry girmek gerekiyor. bilmem kafamdaki mahir'in yerini anlatmaya yetebilecek mi, göreceğiz.

tanıyormuşsunuzcasına yazan yazar. sanki yazdıklarının hepsi gerçek. bir zaman, bir yerlerde (muhtemelen bandırma civarında) yaşanmış, hatta bilhassa yazarın kendisi tarafından yaşanmış hikayelerdir. o kadar gerçek yazar. kurgu olduğunu söylemiş olmasına rağmen hala şüpheye düştüğüm olur, hatta arada bir emin olurum 'biten bir aşkın ardından'daki Evren'in reddilme hikayesinin 'benim adım Feridun'da devam ettiğine ve kahramanın bizzat kendisi olduğuna. çok az öyküsünü yaşamadığını düşünüyorum, hissediyorum hatta. pek çoğu bir o kadar gerçek, içeriden bir yerden kopup gelmiş gibi.

hayatının dönemleri gibi. hep bir boynu bükük, kalbi kırık, saf küçük şehir saflığında yetişen temiz bir küçük erkek çocuğu. Sonra onun ergenlik dönemi, okumak için büyük şehire, kalabalığa ve riyaya gelişi. Aşk acısı ve yalnızlıkları. Geçmişteki saflığa olan özlemi.

ben o küçük erkek çocuğunu seviyorum mesela, koklaya koklaya seviyorum. gerçek gibi. hani bakınca yazarın gözlerine, yeterince uzun baksam mesela o oğlan çocuğu dile geliverecekmiş gibi. o oğlan çocuğu 'çok sıkılır arkadaşı ölen çocuklar'da, 'hep klinssman yüzünden'de (ki ne de güzel bir hikayedir), 'kadınlar hep olmadık zamanlarda'da, 'dayımın avrupaya kaçırılışı'nda. biraz zeki, biraz gururlu, fazlasıyla temiz ama.

bir sonraki dönemi büyüyüp şehirden çıkışı. Ankara'ya geliyor. Biraz siyaset. biraz aşk. çokça yalnızlık ama. yürütülemeyen ilişkiler. hep o küçük şehirdeki temiz oğlan çocuğu içinde bir yerde barınıyor hala. belki de en çok bunu seviyorum. onun o dolu dolu aşık olup, dolu dolu terk edilip, sürünüşünü seviyorum. 'benim adım feridun'da, 'biten bir aşkın ardından'da, 'ben evlenmeyi boşanmaktan çok seviyorum'da.

sonra büyük şehirde bozulan bir kısmı var. biraz duygusuzlaşan. eskiyen. ama bir yandan da hep geçmişe, bandırma'ya, o eski mutlu ve temiz anılarına özlemi olan bir hali var. pek çok öyküsünde burnunuzun direklerini sızlata sızlata anlatıyor size bunu. ki belki de en çok burada yakalıyor, çünkü geçmişe özlem aklı olan herkeste var. bozulduğunu anlayabilecek herkeste.

'Kadınlar hep olmadık zamanlarda gitmeyi severler. Babannem öldüğünde daha Ettehiyatü'yü tam ezberleyememiştim mesela. Sübhaneke, Kulhuvallah,Elham tamamdı da bunlar namaz kılmaya kafi gelmiyordu. Zaten namaz kılmayı da öğretmeye vefa etmemişti ömrü. Gerçi onun cenazesinde safta durup, tombul teyzelerden gözü yaşlı sempatiler toplamaya yetmişti öğrettiği kadarı bile. Yine de zamansız gitti nerden baksan.
.......
Ben çocukluğumdan beri, hayatı annemin ölümüne kadar sanmışım, onu anladım ben de. Sanki o ölünce "Son" yazısı çıkacak ve biz de, cennet mi cehennem mi, nereye gideceksek oraya gitmek üzere nakil araçlarına binecektik. Şu ağzı burnu yumruklanası "ölenle ölünmüyor"cula olmasa, farkına bile varmayacaktım annem ölünce, hepimizin ölmüş sayılmadığının.insanlar öyle ağlaşarak toplanınca, nakil araçlarını bekliyoruz sanmıştım ben oysa. Bu işte başka bir iş var sanmıştım. Annemden ölmesini hiç beklemiyordum çünkü, şairin babası gibi, şaşırtmıştı beni. Hep biliyordum öleceğini, yarın bile olabileceğini biliyordum ama beklemiyordum. Kendim ölsem daha az şaşırtıcı bulurdum.' satırlarının sahibi.

Fazla gerçek. fazla güzel adam.
sait faik hikaye ödülü'nü duayen gazeteci doğan hızlan'ın elinden almış hikaye yazarımız.
kendisi hikayelerinde din kavramını olduğu gibi aktarmaktadır. diğer yazarlar gibi hiç görmemezlikten gelmiyor veya din konusunun üstüne gitmiyor. kendisinu konuda tebrik ediyoruz.
Bugün instagramdan bir araya gelmiş onlarca uğur böceği fotoğrafını 'Gençlerbirliği'nde gol sevinci' adı altında paylaşmış güzel insandır.
ufukta yeni kitap var mı soruma, uzun bir süre yok kardeşim cevabını vermiş gençlerbirlikli sevdiğimiz abimizdir. bir Ankaragüçlü olarak bandırma Ankaragücü maçında bandırmayı desteklemesine alınmış olsam da en sevdiğim yazarlardandır. bu gençler tribünlerinde bir şey var çözemediğim, tanıl abi, necdet abi, emrah serbes falan bu adamların hep kızıl karaya gönül vermiş olması tesadüf olamaz.
11.10.2014'te oylum yılmaz isimli hatun kişiyle dünya evine girmiştir. Mutlu olsundur.
Dinle barışık bir solcu yazar. En iyi genç öykü yazarıdır desek abartmamış oluruz.
öykülerini okurken kendinizi bandırma,erdek veya susurluk'ta hissedeceğiniz sade içten yazar.
bu dönemin en iyi yazarlarından bence. geç keşfettiğim için çokca üzülüyorum. keşke ankarada yaşadığı dönemde kendisini tanıyor olsaydım bir gençler maçında karşılaşsaydık, atkısını çalsaydım filan ne bileyim.

iki kitabını da okudum. şuanda ankarada yaşayan, 3-4 sene erdek'e her tatilde gitmiş ve gençlerbirlikli bi insan olduğumdan hikayeleri beni etkiledi. bir yandan müthiş hüzünler yaşatırken bir yandan buruk gülümsemeler yerleştirdi yüzüme. o ayırıyor mu bilmiyorum ama, ben hiçbir öyküsünü ayıramadan hepsini çok sevdim. üçüncü kitabını da merakla bekliyorum.

kaç dil bildiğini de merak ediyorum ayrıca...
okurken tatlı detayları,Ege'yi başlı başına bir olayı bulabileceğiniz güzel bir dili olan yazardır.
bugün robinson crusoe 389'da imza günü vardı kendisinin. her ne kadar önceden tanışıyormuş gibi hissetsek de bizzat tanışmış ve göğsüme bastığım kitaplarımı imzalatmış olmanın dayanılmaz mutluluğuyla yazıyorum bunu.

kitabını ilk okuduğum günden beri aklımda hep aynı şey var; hak ettiği değeri göremezse bir gün çok üzülürüm. kendisinden bile fazla üzülürüm belki, her bir kelimede böylesine etkilendiğim bir yazar kolay kolay bulamıyorum çünkü.

en az kitapları kadar güzel bir adam, ne az ne fazla 'olduğu kadar güzel'.