aldatan kadının hikayesi, hayal kırıklığı ve intiharla son bulur. bunun nedeni saf, iyi niyetli, başarısız eş değildir sadece. her öğleden sonra pencereden izlediği kasaba ve oranın halkı emma'nın psikolojisini olumsuz etkilemiştir. bunun sonucunda arayış içine düşen emma, noter katibi leon ile aşk yaşamaya başlamıştır. çevresine uyum gösteremeyen kadın, romantizm etkisiyle yazılmış kitaplardaki aşkı aramaya başlar. ne kocasında ne sevgilsinde gerçek aşkı bulur.
emma'nın evlilikten bekledikleri de çok farklıdır ama onları da bulamaz. yakışıklı, başarılı, nükteli bir erkek arar. onun hayatının birinci dönüm noktası şatoda verilen dans davetidir. bu şaşa onu ilgisini çeker ve arayışları artmaya başlar. yine de mutlu olamaz bunu eşine bağlar.
gittiği hayvan panayırı ikinci dönüm noktasıdır. rodolphe ile tanışır. bu aşk pastoral roman aşkına benzer. dere kenarında mektuplaşır, at gezisine çıkarlar. rodolphe'nin emma'dan uzaklaşması sonucunda emma çocuğuna ve dine döner burada da romantizmin etkisini görüyoruz.
aşıklarından beklediğini bulmadığı zamanlarda eşine geri döner fakat eşinin hipppolyhe adlı sakat gence yaptığı ameliyatta başarısız olması emma'yı yine eşinden uzaklaştırır.
üçüncü dönüm noktası ise; charles'ın(eşi) emma'yı zorla operaya götürmesi. orada leon'la tekrar karşılaşır ve bu akşamdan sonra emma piano dersi almak istediini ve route'ye her hafta gideceğini söyler. amaç leon'la buluşmaktır.
fakat tefeciye olan borçları ödeyemeyince, aşklarından da mutlu olmadığından arsenik içerek intihar eder.
yazarın amacı; kadınların geçici çözümlere yönelip hayal kırıklığına uğramalarınıı engellemektir.
konu itibariyle fransız edebiyatının en kült romanlarından biri.
lakin benim bir sıkıntım var: kara ve kızıl, vadideki zambakve madam bovary, şu an aklıma gelmeyen bir kaç örnek daha, neden hep, ' mutsuz kadın, çocuk yapana kadar eşine sadıktır, sonraları genç bir aşık bulur, sevilir, sever, ardından bu genç aşık bir şekilde kaçar ve madamlar intihar eder ya da ölür' bu üç klasik eserinde teması budur, neden fransız edebiyatı bunu bu kadar işlemiştir, merak eder dururum.
oysa rus edeiyatında da şu vardır; bireyin yalnızlığı, entellektüel ve ahlaksal açılardan toplumdan kendini soyutlayarak intihara kadar süren felsefi açılımlar ve kimlik bulanılımı. yani rus edebiyatı da sonucunda intiharla sonlanır, gorki , dostoyevski,vb. yazarların çoğu yapıtlarında olay budur.
ve ben bir aforizma kelam edersem şayet; tüm yazarlar aynı kitabı yazarlar.
----spoiler-------
insanoğlunun sözleri tıpkı patlak bir davul gibidir. bu davula vurup yıldızları dile getirmek isteriz ama ayıları oynatacak havalardan başka sesler çıkaramayız.
----spoiler-------
asıl karakterimiz emma bovary'nin doyumsuz aşk öykülerinin anlatıldığı dünya klasiği bir roman, flaubert'nin ustalığı ve romanın akıcılığı ve kendini okutmasıdır.
fransız edebiyatının klasiklerinden biridir.realizmin etkisinde kalmıştır.trtde gördüğüm kadarıyla filmide çekilmiştir.kocasını sevmeden evlenen ve bunun sonucu bir kaç kişiyle aldatan sonunda intihar eden emmayı anlatır.sonu fazlaca acıklıdır.
harika bir kitaptır.etkisinde bir süre bırakır insanı.
madam bovary * ye neden ahlaksız ve doyumsuz dendiğini anlayamadığım.
emma genç yaşta kitap okuyan, hayata umutlu bir genç kız iken babasının hastalanması sonucu evlerine gelen doktorun emma ya aşık olmasıyla emma nın hikayesi başlar.emma aşık değildir, sadece evliliğin farklı olacağına hayatını değiştireceğine inandığı için evlenir.ama aradan zaman geçince kocasının her gün işe erken gidip geç gelmesi, yemek hazırlamak, eve bakmak, kocasını beklemek gibi işler onu sıkmaya başlar.kitaplarda okuduğu o heyecanlı hayatı bulamamıştır evlilikte.
oysa kitaplarda birbirlerine şiirler,mektuplar yazan, şarkılar söyleyen çok romantik çiftlerden bahsetmektedir.ama doktor olan kocası işten eve geldiğinde çok yorgundur ve emma ya ilgi göstermez.ama emma nın bir dediğini de iki etmez.her istediğini alır, emma ya güzel bir şekilde bakıyordur.belki bundan dolayı emma yı ahlaksız bulmaktadır okuyucu, kocasının onun istediklerini gerçekleştirmesi*.
ama emma öyle öok boğulmuştur ki bu monoton, tek düze hayattan hasta olup uyataklara düşmüştür, tabi kocası yine emma yı düşünüp bu şehrin havasının ona iyi gelmediğine kanaat getirip şehir bile değştirir*.işte bu yeni şehirde aslında aşık olmadığı* adamların peşinden sırf tekdüze hayatına heyecan katmak için gider.en sonunda kocasının tüm parasını harcar** ve bundan suçluluk duyar.sonunda da arsenikle kendini öldürür.ölümü çok acıklıdır kitapta bence aslında kocasını sevdiğini anlar*.ve neredeyse hiç annelik yapmadığı berthe ye ilk defa anne gibi davrandığı görülmüştür.
sonda kocası sevgililerine yazdığı mektupları görür ve o da kendini öldürür.bethe de çok yaşlı, hasta ve kimsesiz olan babaannesine gider**.
--spoiler--
ölürken*;
"mutlu değildi, hiçbir zaman da mutluluğa kavuşamamıştı. yaşamın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin bu birdenbire çürüyüverişi neden ileri geliyordu?.. ama, bir yerde güçlü kuvvetli, yakışıklı bir ruh, melek kılığına girmiş bir ozan yüreği, şiirlerini göklere yükselten tunç telli bir saz varsa, ne diye raslantı sonucu gelip emma'yı bulmasındı? ama, hiçbir şey, bir araştırma yapmanın zahmetine değmiyordu; her şey yalandı çünkü! her gülümseyiş sıkıntılı bir esneme, her sevinç bir lanet, her zevk bir tiksinti gizliyordu; en güzel öpüşler bile insanın dudaklarında, daha yüksek bir şehvetin gerçekleştirilemeyen isteğinden başka şey bırakmıyordu."
--spoiler--
madam bovary edebiyat tarihinde çığır açan bir roman olup kendinden sonraki yazarlara ilham kaynağı olmuştur.misal tolstoy'un anna karanina'sı son zamanların moda dizisi aşk-ı memnuya örnek teşkil etmiştir..
--spoiler--
gustave flaubert in madam bovary nin intiharını gerçekci anlatmak için arseniğin tadına baktığı rivayet ediler.detaylara çok önem veriyormuş.
--spoiler--
bütün öğrencilere tavsiye ettiğim ama ancak her yıl bir kaçının okumayı becerebildiği kadın kahramınının çaresizliğinin çok gerçekçi bir şekilde ayrıntılarla anlatıldığı harika bir roman.
okurken insanın kendisini bir heyecanla, bir hararetle dizi izleyen teyzeler gibi hissettiği, hop oturup hop kalktığı, gerek olay örgüsü gerekse edebi yönüyle tam bir fransız başyapıtıdır.
sözlük sabah sabah tanımı sktir et, yoluna koyamıyorum da ben sana "okusan da bi şey olmaz" cinsinden bir spoiler vereyim.
--spoiler--
ulan okurken harbiden sinirlenip kitabı fırlattığım oldu, romanda bile dayanamıyorum anasını satayım. bu emma bildiğin hayvan öküz orospu ha!
--spoiler--
Korkuyu, endişeyi yenmek için tüketime yönelip modem hayatın açtığı büyük boşlukları eşyayla kapatmaya çalışan, gösterişli eğlencelerde hayallerinin gerçekleşmesini sağlayacak beyaz atlı prensini arayan Emma (Madam Bovary), bir çiftlik sahibinin kızıdır. Bir gün çiftliğe gelen Doktor Charles (beyaz atlı prens) Emma'ya âşık olmuş ve evlenmişlerdir. Arzuladığı yaşamı bulamayan Emma, yasak aşklarla kendini avutmaya başlar ve sonunda intihar eder. Gerçeği anlayan eşi de bir süre sonra intihar eder. Yapıt, Emma'nın olduğu kadar, Fransa'da 19. yüzyılın başında doğan kuşağın; hayalden ve yanılsamadan düş kırıklığına uzanan yolunun anlatışıdır.
aşk-ı memnu'nun kopya edildiği roman zira her iki karakterde intihar eder, her ikiside kocasını aldatır, her iki adamında eşi ölmüştür vesayre vesayre zaten yazarlarımız o dönem fransız edebiyatından çok etkilendiler.
kitabı daha okumaktayım. ama madam bovaryi elime bir geçirsem... ne ayran gonüllü kadın ya
bu sıcakta içime baygınlık getiriyor ama daha 100 sayfa kaldı bitecek.
vee kitap bitmiştir
hadi bitsin çok sıkıldım diye okuduğum kitap son sayfalarda nolur bitmesin diye sayfalarını çeviriyordum. daha birsuru soru işareti kaldı diye endişelenirken. yazar hepsini en sonunda iki cümlede özetlemesin mi. şaşurdum.
gozumden yaş geldi mi geldi. kadın öldükten sonra ama kocası için. adamda nasıl bir erdem nasıl bir sevgi varmış. ulen aldatıldın boynuzandın yok bu onun kokusu onun bakışı diye sayıklıyor. seni sevmedi ki bu o. kadın niye bu acı. aldatıldığını ögreniyor o adamları kıskanıyor niye ben onların yerinde olamadım diye. sonunda da kahrından ölüyor.
aslında bütün kitapta tek bir kişiye yazık oluyor o da çoçukları. onun ne suçu vardı ki. şehvetine yenik bir anne ölen bir baba. elinde bir bilet parası kalıyor babaannesine gidicek kadar o da bir yıl sonra oluyor. sonrada iplik fabrikasında çalışmaya başlıyor çocuk. hiç kimsesi yok. hiç kimsesi. onun hakkında da bir kitap yazılsa güzel olurdu.
realizm akımının önemli eserlerinden olan, ilk yüz sayfasını geçene kadar 'bıraksam mı ya? yok yok okuyayım en iyisi, başlanmış kitap yarım bırakılmaz' tarzı tepkiler vermeme sebep olmuş, sonlarına doğru konusu daha fazla ilgi çekmeye başlayan, ahlaki çöküntü üzerine yazılmış bir eserdir.
Bununla birlikte, ya çalı çırpı kendiliğinden tükendiği ya da fazla üst üste yığıldığı için alevler yatışıp köreldi. Yokluk yavaş yavaş aşkı söndürdü, alışkanlık altında özlem boğuldu; solgun göğüne kızıllık veren bu yangın parıltısı gölgelerle kaplanarak ağır ağır silindi.
gustave flubert'in yazarken choderlos de laclos'tan etkilendiği kitaptır.
bildiğiniz gibiya da bilmediğiniz gibi iki kitap arasında reddedilemeyecek benzerlikler var ve tehlikeli ilişkiler, madam bovary'den önce yazıldı.
emma denen bir kızın çapkınlıklarını anlatan bir kitap.
yahu emma ne emma'ymış, sanki herkesin hayatı ona bağlı amk. karı bi öldü kitap kendinden geçti. lan emma'yla mı doğdunuz allah'ın salakları? müstahak size. ben yanlız o berthe'ye acıyorum. ama o da zengin birini bulup evlendi. biliyorum.*