ludwig wittgenstein

entry94 galeri34
    94.
  1. terry eagleton' ın azizler ve alimler eserinde çoğu sözün nasıl boş yere harcandığını anladığına değinilmiş filozof.
    bir gün bir trafik olayına denk gelmiş. bir araba geçerken az kalsın bisikletli birine çarpıyormuş. araba şoförü de bisiklet sürücüsü de el kol hareketleri yapıp yollarına gitmiş.
    ne yazık ki günümüzde çoğu söz de yersiz ve gerektiğinden fazla kullanılıyor.
    0 ...
  2. 93.
  3. hareketler ve mimiklerle ifade edilebilecek çoğu şeyin boş yere uzun cümlelere döküldüğünü ifade etmiş avusturya asıllı ingiliz vatandaşı filozof.
    0 ...
  4. 92.
  5. Kuşkusuz daima ilk dönem Wittgenstein ile andığımız ancak "dil oyunu" ile hatırlamak ve ele almanın daha doğru olacağı feylesof. Zira rabbimin inayetiyle biliyoruz ki bu dönemde dilin ontolojik perspektifle izlenmesi öne çıkmaktadır.
    1 ...
  6. 91.
  7. felsefi sorunlarla ilgili yüzyıllar boyunca süregelmiş tartışmalar, bugün hala da devam etmektedir. hatta bu konularda henüz kesinliğe kavuşmuş bir durum söz konusu değil. buna rağmen Ludwig Wittgenstein'ın söyle der;

    ''insanların felsefenin hiçbir gelişme kaydetmediğini ve bir zamanlar Antik Yunanlıların kafasını kurcalayan sorunların bugün bizler için de problem oluşturduğunu söylediklerini duyarsınız. Ama bunu söyleyen insanlar bunun neden böyle olması gerektiğini anlamıyorlar. Bunun sebebi dilimizin hep aynı kalmış olması ve karşımıza hep aynı sorunları çıkarıyor olmasıdır ... 'Filozoflar "gerçeğin" anlamına Platon'dan daha çok yaklaşmış değillerdir' diye okumuştum. Ne olağanüstü şey! Platon'un bu denli yaklaşabildiği şey ne kayda değer! Ya da bizim daha öte yaklaşamadığımız şey! Yoksa Platon çok mu akıllıydı!''

    burada Wittgensteincı ve aristotelesçi iki tutum arasındaki fark, felsefenin kendisine ilişkin iki farklı görüşle bağlantılıdır. Felsefe bir bilim ya da sanat olarak görülebilir.
    4 ...
  8. 90.
  9. tractatus unu okumadan önce ondan öncesinin felsefe dilini bilmek, o dil ile yapılan felsefeyi anlamak önemlidir. ayrıca o döneme kadar metafizik üzerine söylenenleri de okumak gereklidir. çünkü wittgenstein tractatus'ta analitik dönem öncesi felsefe dilini eleştirir. ona göre felsefenin görevi olguların tasviridir. onun eleştirdiği felsefe dili şimdiye kadar süregelen felsefi sorunları çözmek bir yana, daha da karmaşıklaştırmıştır.

    bu yüzden tractatus okumadan önce dönemin hakim felsefe ekolünü ve dilini bilmek elzem. aslında bu sadece tractatus a da has değil. kant, hegel, descartes veya diğer önemli filozofların eserlerini incelemeden önce, bir ön okuma yapmak gerekir. neyi eleştirdiklerini ve savundukları bilmezseniz okuduğunuz eserin size verebileceği bir şey yoktur.
    0 ...
  10. 89.
  11. yedi kardeşiden üçü intihar etti. Avrupa'nın en zengin iş insanlarından biri olan babasından kalan mirası dağıttı ve yalnız bir hayat yaşadı. Eşcinseldi ve tek seferlik ilişkilerinden her daim pişmanlık duymuştur.
    0 ...
  12. 88.
  13. 86.
  14. “yalnızca kendini düzelt, dünyayı düzeltmek için yapabileceğin tek şey bu” diyordu Wittgenstein. herkes, kendisini düzeltmeyi aklından geçirmeksizin daha güzel bir dünya hayal ediyor.
    5 ...
  15. 85.
  16. “bazen konuşuruz, birtakım sözler söyleriz ama o sözlerin nasıl hayat bulduklarını ancak sonradan anlayabiliriz.”
    12 ...
  17. 84.
  18. viyana ekolünün öncülerindendir. dil ve mantığın sınırlarında dolanmış yerinde ve doğru yargılarda bulunmuştur.

    ama düşüncelerinden çok eşcinsel oluşu dikkat çekmiş o zaman.
    3 ...
  19. 83.
  20. dahilik ile delilik arasında gel-gitleri olan, felsefe tarihi boyunca iki kez filozof olan yegâne filozof.
    0 ...
  21. 82.
  22. ölmedi..söylenememiş ve asla söylenemeyecek olan cümlelerimizde yaşıyor kendileri.
    4 ...
  23. 81.
  24. Felsefede doğrular yoktur sözünün yaşamış örneği.
    iki zıt tez sunmuş ve ikisinde de haklı görünmektedir çünkü insan her şeyin ölçüsüdür.
    1 ...
  25. 80.
  26. özel dilin olanaklılığı üzerine yoğunlaşmış, anlaşılması da anlatılması da zor bir filozof.

    'insanlar yeniden ve yeniden felsefenin gerçekte ilerlemediğini ve hala Greklerde de olan
    aynı felsefi sorunlarla uğraştığımızı söylüyorlar. Fakat bunu söyleyenler bunun neden
    böyle olmak zorunda olduğunu anlamıyorlar. Çünkü dilimiz halen aynı ve bizi aynı
    soruları sormaya kışkırtmaya devam ediyor. ‘Yemek yemek’ ya da ‘içmek’ fiiliyle aynı
    şekilde işlev görüyormuş gibi görünen bir ‘olmak’ (to be) fiili bulunmaya devam ettiği
    sürece, ‘özdeş’, ‘doğru’, ‘olanaklı’ sıfatlarına hala sahip olduğumuz sürece ve zamanın
    akışından, uzamın yayılımından vb. şeylerden söz etmeye devam ettiğimiz sürece insanlar
    şaşkınlığa yol açan güçlüklere takılmaya devam edecekler ve kendilerini hiçbir
    açıklamanın aydınlatabilir gibi görünmediği bir şeyi ararken bulacaklardır.
    Daha da önemlisi bunun onların aşkın olana duydukları özlemi tatmin ediyor oluşudur,
    çünkü insanlar ‘anlama yetisinin sınırlarını’ görebileceklerini düşündükleri sürece, elbette
    ki bunun ötesini de görebileceklerine inanacaklar.'

    'Benim yapıtlarım, biri yazılı olmayan iki bölümden oluşur. Önemli olan da yazılı olmayan bölümdür.'
    3 ...
  27. 79.
  28. tractatus eserinde düşünceye doğrudan değil dolaylı yoldan sınır konulabileceğini iddia etmiş filozof,matematikçi.

    wittgenstein düşünceye düşünce aracılığıyla sınır koymanın zorluğunu savunmuştur. ona göre düşünceye düşünce aracılığıyla sınır koymak için sınırın her iki tarafını da düşünebilmemiz,yani düşünülemeyen alanı da düşünüyor olmamız gerekmektedir. oysa düşünülemeyen alan düşünülemezdir. buradan hareketle wittgenstein bu sınırın düşüncenin dile getiriminde konulabileceğini iddia etmiştir.

    wittgenstein a göre bu sınırı ortaya koymak, nelerin söyleyebilir olduğunu,nelerin söylenemez olduğunu ortaya koymaktır. söylenebilir olan şeyler aynı zamanda düşünülen şeyler olacaktır. çünkü dil, düşüncenin sembolleştirilerek vücut bulduğu, temsil edildiği yerdir. dil sınırının ötesinde kalan taraf ise anlam dışı olarak adlandırılmıştır.
    4 ...
  29. 78.
  30. 77.
  31. telaffuzu kuramları kadar karmaşık olan adam.
    0 ...
  32. 76.
  33. Bir süredir dil-varlık KAVRAMI ilişkisinden ötürü üzerinde -tekrardan- çalıştığım filozof. Birinci dönem Wittgenstein ile ikinci dönem Wittgenstein bana birbirini değilleyen iki ayrı Wittgenstein olmaktan çok, bir bütünü teşkil eden iki ayrı Wittgensteinmış gibi geliyor. Bu elbette temelsiz bir düşünce sadece.

    Şu sıra Wittgenstein'da ilgilendiğim konu "dil oyunu" olarak adlandırdığı bütün. Talih ki ben bu hususta okuma yaparken geçenlerde bir derginin 2 veya 3. Yazısında direkt bundan bahsedildiğini gördüm.

    Dil oyunu... ikinci dönem Wittgenstein, elbette tutkunu ve bağımlısı olduğu "dil"den kopmuyor, aslına bakılırsa yalnızca bir düşüncedeki iki ögenin yerini değiştiriyor: dildeki kullandığımız sözcüklere metafizik anlamlarını geri vermek ve dildeki metafizik anlamda sözcüklere kullanılan anlamı vermek.

    Wittgenstein, her ne değin metafiziğe karşı olan bir tavır sergilese de dil, dil oyunu, bağlam vb. Kavramlarla uğraşırken bir şekilde metafiziği koltuğunun altına alıyor.

    Kendisinin "dil oyunu" dediği şeyi kendisinin yaptığı gibi tanımlarsak "dil ile dilin örüldüğü eylemlerden oluşan bütüne dil oyunu denir." Bu dil oyununda benim ilgilendiğim kısım dil oyununun ontolojik bakımdan önceliği.

    Evet, garip gelebilir ama dil oyunu, dilden önceseldir. Bu ontolojik öncelik aslında, dilin sözcüklerinin her zaman, yalnızca "kullanıldığı bağlamda" o "kullanılan anlamı"nda kullanıldığına işaret eder.

    Bu oldukça mühim bir ifade. Zira anlamı belirleyen bir bağlamdan bahsediyorsak, dil olguların hiçbir suretle tasarımı olamaz. Ya da şöyle söyleyelim: dil, olguların "BiRiNCi dereceden" tasarımı olamaz. Daha önce buna ilişkin bir yazı yazmıştım ama ancak şimdi teyit ediyorum.

    Hayır, bununla kalmadı elbette. Eğer yine bir bağlam-anlam belirleniminden bahsediyorsak bu kez de olguların bağlamlarda belirli tasarımları ifade ettiğini söylememiz gerekmez mi? Şöyle yani, bir şey, ancak o bağlamda ifade ettiği amaca göre, o şey olarak imlenir. Bu açıdan bakıldığında olgu yerine de "fenomen" kullanmak daha doğru olacaktır. Zira burada bir nesnellik değil, nes-'ne'lik (kelime oyunu sadece) söz konusu.

    Daha da ileri gitmek istiyorum, dildeki sözcüklerin anlamlarının içerisinde belirlendiği bağlam (buraya bir yıldız koyalım) ne kadar kapsayıcı olursa, sözcüğe o kadar kapsayan bir anlam mı verir; yoksa o sözcüğün ve diğer tüm sözcüklerin tüm varolanlarla birlikte dahil olduğu sözcüğe mi götürür?

    Bakın, işte bu soru "Varlık"a gider. Zira var-lık tüm bağlamları aştığından, dil üzerinde bir kavram olur. Eğer dili aşıyorsa, onu dile getirmenin tek yolu...

    Edit: ah, bu arada yazı tamamen eleştiriye açık. En nihayetinde olumlama için değilleme çalışmaları gerekli.
    4 ...
  34. 75.
  35. Her ne kadar "dünya resmi olarak dil" fikriyle eleştirsem de felsefe tarihinin en etkili filozoflarındandır. Genç yaşlarda yazdığı eseri tractatus ile ses getirmiş ardından felsefeyi bir süreliğine bırakmıştır. Bu eseri onu felsefeden koparmıştır. Koparması da doğaldır, zira dilin dünyayı resmettiği fikriyle yola çıkıp nihayetinde mistik bir mantık bilimci olmuştur.

    Geçen zamanla birlikte ilk dönem Wittgenstein'ı eleştirenlerinden arasında en sert eleştirmen yine bizatihi kendisidir.

    Bu kadarla bitmez. Bu eleştiriler ardından farklı bir düşünceyle gelip, tekrardan büyük bir yankı uyandırarak kendisini iki kez kanıtlamış ve adeta felsefeye iki kez yön vermiştir.

    Ludwig, bunu okuyorsan öptm.
    2 ...
  36. 74.
  37. felsefeyi bitirmeyi amaçlamış felsefeci.

    tractatus logico philosophicus adlı eseri ile dili ideal mantıksal zemine oturtmaya çalışmıştır. dili dünyanın resimlerinin toplamı, dünyayı da olguların toplamı olarak görür. en yakın arkadaşı bertrand russell dahil kimsenin eserini anlayamadığını iddia etmiştir. felsefenin sonunu getirdiğini, artık felsefe yapmamak, susmak gerektiğini söylemiş, sonra 10 sene boyunca tası tarağı toplayıp inzivaya çekilmiş ve neden sonra, dünyanın anlamakta aciz kaldığı ünlü eserinin hemen her cümlesinin yanlış olduğunu söylemiştir. yerine philosopische untersuchungen adlı nihai eserini yazmıştır. adeta yok pardon, bu sefer bitirdim felsefeyi demiştir. dışarıdan bakıldığında depresif, ruh hastası, eşcinsel, kibirli ve çelişkili bir insan olarak görülebilir. ancak ortaya koyduğu eserler ile 20. yüzyılın en büyük filozoflarından sayılmakta bence de haklıdır. solipsizme getirdiği yeni tarz bir çözüm epistemoloji açısından özgündür.
    0 ...
  38. 73.
  39. En ilginç felsefe tanımlarından birini yapmıştır: insan kavanozun içine kapatılmış bir sinek gibidir, felsefenin görevi ona o kavanozdan nasıl çıkacağını göstermektir.
    0 ...
  40. 72.
  41. tractatus adlı en bilinen yapıtının dili ağırdır. ancak kelimelerden çok mimik ve hareketlerin zaman zaman iletişimde ön plana çıkması gerektiği savını ortaya atar.
    1 ...
  42. 71.
  43. hitlerle arasının iyi olmayacağı daha çocukken belli olan homo yahudi

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/696457/+
    2 ...
  44. 70.
  45. --spoiler--
    Demokrasi insanları sayar, halbuki onları tartmak gerekir.
    --spoiler--
    1 ...
  46. 69.
  47. tractatus isimli eserinin işlediği konulardan biri, dil ile dünya arasındaki ilişkilerdir; dış dünya hakkında nelerin söylenebileceği ve nelerin ise sadece gösterilebileceğidir. wittgenstein dilin altında mantıksal bir yapının yattığnı iddia eder. bu yapı anlamlı olarak söylenebileceklerin (dolayısıyla da düşünülebileceklerin) sınırlarını belirler. ona göre, dilin sınırları felsefenin de sınırlarıdır. felsefe birikiminin önemli bir kısmı söylenemeyecek olanı söylemeye çalışma çabalarından oluşur. "bir şekilde söyeyebilediğimiz şey açıkça söylenebilir" diye iddia eder. bunun ötesinde olan hiçbir konu (din, ahlak estetik ve gizemli konular) tartışılamaz. bu konuların kendileri anlamsız değildir. ama onların hakkında söylenenler anlamsızdır. bu çerçevede, kitabın sunuş kısmında şöyle yazar: "bu nedenle bu kitap, düşünmeye, ya da daha doğrusu düşünmeye değil de düşüncelerin ifadesine bir sınır çizecektir. çünkü, düşünmeye sınır çizebilmemiz için bu sınırın her iki tarafını da düşünebilmemiz (bu şekilde de düşünülemez olanı düşünebiliyor olmamız) gerekirdi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük