benim için manidar olan lp şarkısı.
baştaki tını beni alıyor yumuşacık olduğuna inandığım bulutların üzerine çıkarıyor, 5 dakikalık gökyüzü maceram ardından, nazikçe yere bırakıyor. içimdeki bütün emsalsiz hüzünleri, sıkıntıları alıyor benden. o kadar güzel ki ve o kadar seviyorum ki. aşığım sanırım.
Eh piyasayı düşününce nispeten dinlenilesi şarkıdır ama asla sanatın insanlık tarihinde zirve yaptığı 70 ler 80 lerdeki ortalama şarkılarla bile karşılaştırılamaz.
bu şarkıyı hatun kişi bana dinletmişti. onun evindeydik. karşıyakanın dar sokaklarından birinde. akşam saatlerinde yürüseniz yasemin kokar. öyle sakinliğin içinde huzurdu. kadın da öyle. çok çok hızlı geçen bir yazın güze bağlanış hikayesiydi. yıllar yılı kendi ayakları üzerinde duran, rüzgardan, yağmurdan etkilenmeyen bambaşka bir kadındı. geçenlerde onun hakkında konuştuğumuzda aslında ona bayağı bir hayran olduğumu fark ettim. hayatımdan çıkalı neredeyse bir buçuk sene olacak. ben başka kadınlarla başka şeyler denedim. neticesinde evlenmenin arefesindeyim. verdiğim kararla alakalı herhangi bir şüphe yok içimde. yani hala bana lost on you'yu dinleten kadını düşünüyor veya nu seviyor değilim.
genellikle ilişkilerimde ben terk eden olurum. çünkü tabir-i caizse sikile sikile sikmeyi öğrendiğimden dolayı o anın yaklaştığını biliyorum. anlıyorum. anlamaktan daha fazlası hissediyorum. lakin bostanlıya giden sokaklarda el ele yürürken belki en mutlu değil ama çok huzurluydum. fırtınam dinmişti. onun limanında sakin kollarında huzur bulabilirdim. henüz fırtınanın kendisi olduğunu anlamamıştım.
kocaman televizyonunda birkaç düğmeye bastı. bunu dinlesene dedi. ve daha bu şarkıyı öyle kimseler bilmiyordu. kolay kolay gardı düşen bir adam değildim. beynimden vurulmuşa dönmüştüm. her ilişkinin bir şarkısı olurdu ya. işte bu şarkı da bizim sevgimizin şarkısıydı. anlamı falan sikimde değildi. şarkı çok güzeldi ve ben o denize bakan balkondan sigaramı tellendirirken ona bakıp aşık oluyordum. an be an aşık oluyordum. işin ilginci bunu o kimyasal tepkimeyi hissediyordum.
işim gereği uzak bir memlekete gidecektim. bana dedi ki:
"ben seni bekleyeceğim. seneye gitmeyeceksin oraya çünkü biz evleneceğiz. ben seni bırakmak istemiyorum."
vay amına koyayım ya, böyle kadınlar var mıydı lan diye yankılandı beynimde.
yoktu tabii ki.
işte insan aşık olunca ya da olayazınca böyle şeylere inanabiliyor. ben o uzak memlekete gittikten iki bilemedin üç hafta sonra benden ayrıldı. bense hiç tanımadığım, tamamen yabancı olduğum bu memlekette bir kere daha kayboldum. bütün duvarlar üzerime yıkıldı. kendimi korumak için bin bir emekle diktiğim her duvar üzerime çöktü.
ne zaman bu şarkıyı görsem, dinlesem. an be an aşık oluşum, ardından bir hiçlik denizinin ortasına piç gibi bırakılışım aklıma gelir.
koşullar nereye giderse gitsin hep aynı yarayı hatırlatacak şarkı. bunun sorulup durduğu yılları. o sorunun ilmeğinde hala sıkılan boğazımı. kendimi o ilmekten kurtaracağım elbette pek kısa zamanda. o veya bu şekilde. ama şu şarkının sorusunda çırpınışlarım hep orada duracak.
cevaplanması mümkün olmayan sorular yığını oluyor geçmiş bazen. baktığımız yerden bakmaya mecbur da kalırız bazen.
en iyi bildiği şarkı bu olan kişilere acıyorum. abarta abarta bitiremediniz var ya zerre haz almıyorum. cinsiyeti belli değil diyorum cinsiyetçi ilan ediliyorum. kadında da erkekte de olması berbat duran bir ses. sözleri de kötü. yazık size. metal dinleyin metal.
çoğu kulak sorunu çeken ama bunu bilemyen arkadaşların eleştirisilerine rağmen oldukça iyi ve vurucu bir şarkıdır, cinsiyete önem verme çabası neden yada kişinin dış görünüşüne dair yorumlarınızı kendinize saklayınız.
(bkz: laura pergolizzi)
kötü şarkı. kız mı erkek mi belli olmayan bir ses au uu falan diyor nakarat zaten kötü. insanlara nasıl böyle yoğun duygular yaşatıyor anlamıyorum. seviyesizler sizi metal dinleyin metal. adam bağırıyor diye dinlenmez mi sesi kısarsınız.