bu şarkıyı hatun kişi bana dinletmişti. onun evindeydik. karşıyakanın dar sokaklarından birinde. akşam saatlerinde yürüseniz yasemin kokar. öyle sakinliğin içinde huzurdu. kadın da öyle. çok çok hızlı geçen bir yazın güze bağlanış hikayesiydi. yıllar yılı kendi ayakları üzerinde duran, rüzgardan, yağmurdan etkilenmeyen bambaşka bir kadındı. geçenlerde onun hakkında konuştuğumuzda aslında ona bayağı bir hayran olduğumu fark ettim. hayatımdan çıkalı neredeyse bir buçuk sene olacak. ben başka kadınlarla başka şeyler denedim. neticesinde evlenmenin arefesindeyim. verdiğim kararla alakalı herhangi bir şüphe yok içimde. yani hala bana lost on you'yu dinleten kadını düşünüyor veya nu seviyor değilim.
genellikle ilişkilerimde ben terk eden olurum. çünkü tabir-i caizse sikile sikile sikmeyi öğrendiğimden dolayı o anın yaklaştığını biliyorum. anlıyorum. anlamaktan daha fazlası hissediyorum. lakin bostanlıya giden sokaklarda el ele yürürken belki en mutlu değil ama çok huzurluydum. fırtınam dinmişti. onun limanında sakin kollarında huzur bulabilirdim. henüz fırtınanın kendisi olduğunu anlamamıştım.
kocaman televizyonunda birkaç düğmeye bastı. bunu dinlesene dedi. ve daha bu şarkıyı öyle kimseler bilmiyordu. kolay kolay gardı düşen bir adam değildim. beynimden vurulmuşa dönmüştüm. her ilişkinin bir şarkısı olurdu ya. işte bu şarkı da bizim sevgimizin şarkısıydı. anlamı falan sikimde değildi. şarkı çok güzeldi ve ben o denize bakan balkondan sigaramı tellendirirken ona bakıp aşık oluyordum. an be an aşık oluyordum. işin ilginci bunu o kimyasal tepkimeyi hissediyordum.
işim gereği uzak bir memlekete gidecektim. bana dedi ki:
"ben seni bekleyeceğim. seneye gitmeyeceksin oraya çünkü biz evleneceğiz. ben seni bırakmak istemiyorum."
vay amına koyayım ya, böyle kadınlar var mıydı lan diye yankılandı beynimde.
yoktu tabii ki.
işte insan aşık olunca ya da olayazınca böyle şeylere inanabiliyor. ben o uzak memlekete gittikten iki bilemedin üç hafta sonra benden ayrıldı. bense hiç tanımadığım, tamamen yabancı olduğum bu memlekette bir kere daha kayboldum. bütün duvarlar üzerime yıkıldı. kendimi korumak için bin bir emekle diktiğim her duvar üzerime çöktü.
ne zaman bu şarkıyı görsem, dinlesem. an be an aşık oluşum, ardından bir hiçlik denizinin ortasına piç gibi bırakılışım aklıma gelir.
Eh piyasayı düşününce nispeten dinlenilesi şarkıdır ama asla sanatın insanlık tarihinde zirve yaptığı 70 ler 80 lerdeki ortalama şarkılarla bile karşılaştırılamaz.
benim için manidar olan lp şarkısı.
baştaki tını beni alıyor yumuşacık olduğuna inandığım bulutların üzerine çıkarıyor, 5 dakikalık gökyüzü maceram ardından, nazikçe yere bırakıyor. içimdeki bütün emsalsiz hüzünleri, sıkıntıları alıyor benden. o kadar güzel ki ve o kadar seviyorum ki. aşığım sanırım.
Bu incecik ses o adamdan nasıl çıkıyor arkadaşlar? Sesi benimkinden ince ya. Eğer seslendiren bi kızsa o nasıl bi erkeksi cüsse? Biri bilgilendirsin şarkıya adapte olamıyorum.
let's raise a glass or two
to all the things ı lost on you
oh oh
tell me are they lost on you?
oh oh
just that you could cut me loose
oh oh
after everything ı've lost on you
ıs that lost on you?
oh oh
ıs that lost on you?
oh oh
baby is that lost on you?
ıs that lost on you?