her insanın okuması gereken hatta düşünceleri oturduktan sonra bir daha okuması gereken asla bir çocuk kitabı olamayacak kadar felsefik bir kitaptır. tam anlamıyla büyüklere bir masaldır.
evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak. sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.
..beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim..
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir! dedi.
elbette dedi küçük prens. ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.
sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin dedi tilki. insanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!
ne yapmam gerekiyor peki? diye sordu küçük prens.
çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.
ertesi gün küçük prens yine geldi.
her gün aynı saatte gelmelisin dedi tilki. örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde ah! sanırım ağlayacağım dedi tilki.
bu senin hatan dedi küçük prens. ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedin.
doğru, haklısın dedi tilki.
ama ağlayacağını söyledin!
evet, öyle.
o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.
hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım...
insanın her okuduğunda mı tüyleri diken diken olur, her seferinde mi ürperir içi?
ha bir de sonunda acaba çiçeğe ne oldu sorusu vardır ki, oturup dakikalarca düşündürür insanı buğulu gözlerle... sahi, sahi, yoksa koyun çiçeği yedi mi?
bi baltaya sap olamamış, ne olduğunu kendi bile cevaplayamayan bunun yanı sıra hayallerini dahi söylemeye utanan bi adamın sözüne kulak asmamanız gerektiğini baştan söyleyerek girmek istiyorum konuya.
antonie de saint exupery abimize bakalım isterseniz öncelikle biraz. pilottur, carttır curttur demeyeceğim size. kahramanımız kendisini büyüklerin anlayamayacağını öne sürmüş bir vatandaştır. bazı şeylerin yalnızca kalbimizdeki göz ile görülebileceğini söylemiştir. duygusallığın dibine vurmuş, gel gitler yaşamış, ne mutlu olabildiği ne de son verebildiği birde aşkı olmuştur kendisinin.
ne güzel iki cümlede anlattım değil mi?
gelelim küçük prense;
bu kitap yurdum genç kızlarının hepsinin elinden geçmiştir bi dönem. hiç bir şey anlamamıştır hiçbiri. bu kadar da net konuşuyorum evet! facebookta beğenilenlere eklenmiştir kimi zaman, kimi zaman profil fotoğrafında elde yahut köşede bir yerlerde bulundurulmuştur. dövmesi yaptırılmıştır vücuda ama anlatmak istediklerinin hiç biri anlaşılmamıştır aslında.sadece bakmayı bırakıp görmek gerekliliği vurgulanmıştır kitapta. bizim kızlarımız ise sadece "bakılmak" için kullanmıştır o sözcükleri.
benim için ise özel bir yeri var bu kitabın;
ben hayatımın aşkına ilk küçük prensi anlattım. onu anlamayı, onun gibi bakabilmeyi etrafa, ben bi gezegenimiz olmasını istedim ilk defa bi kişiden. ben kıyafet dolabımın üzerine küçük prensin çiçeğini çizdim, beraber mutlu olamadığımız halde ayrılamadığımız kadınım için, o sadece gülümsedi ve sadece baktı..
o benim için bir yıldız seçmişti birde. odasındaki pencereden görebildiği bir yıldız. her gece ona baktığını söylerdi, beni özlediği her an.
"bir yildizda yasayan bir çiçegi seviyorsaniz, geceleyin yildizlara bakmak hostur. ve geceleri gökyüzüne bakarsin. herseyin çok küçük oldugu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yildizim senin için herhangi bir yildiz olsun. böylece gökyüzündeki bütün yildizlara bakmayi seveceksin.."
"aşk, iki insanın birbirine bakmasını değil, birlikte aynı yöne bakmasını gerektirir." gibi güzel bir kelamı vardır birde abimizin. sanırım yine çok haklı. üzücü yanı şu ki;
5. kutsal kitaptır. yani en azından benim için öyledir.
teoride ve pratikte çocuk kitabı görünse bile, bir çocuk kitabından çok daha fazlasıdır ve bunu hala idrak edemeyip ''o çocuk kitabı ya ne okuyacağım'' diyen güzel kardeşlerim; siz okumayın zaten.
Dünyâ'da kutsal kitapler ve das kapital'den sonra en çok çevirisi yapılmış, en çok satılan kitaptır. ilk yazıldığında 1000 sayfalık bir esermiş.
böylesi bir kitap bir otel odasında yazılmış işte aklın sınırsız gölgeliği.
"bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. ve geceleri gökyüzüne bakarsın. herşeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin.."