Yıllar sonra fırsatını bulup izlediğim biraz fantastik öğeler barındıran modern Polyanna hikayesi.Audrey tautou çok doğal oynamış.Çok mu müthiş?Hayır.Ama yalın ve hoş bir film.
--spoiler--
Siz sebze olamazsınız.Çünkü enginarın bile bir kalbi vardır.
--spoiler--
Sırf müzikleri için tekrar izlenir. Sadece müzikleri için ama. Peki sırf müziği için 2 saatlik sıkıcı filmi izler miyim? Hayır.
Amelie hayatım iyisin hoşsun aşşırı tatlı ve sempatiksin ama sıkıcı hayatını izlemek istemiyorum. Ben bu internete para veriyorum. Kalbi olan enginarı da, motorcu fakir sevgilini de al ve git.
Bundan 15-16 sene evvel denemiş ancak izleyememiştim. Herşey gibi bir filmin anlaşılması için de doğru bir zaman var sanırım.. bugün izledim.
Yanlızlık, ilişki, korku ve sevgi üzerine işlenmiş gerçekten başarı bir film. Anlamasını ve okumasını bilene tabiki..
Hayat çok tuhaf. Çocukken zaman çok yavaş geçer. Sonra bir de bakmışsın 40 yaşına gelmişsin ve çocukluğundan ne kaldıysa geriye bir kutuya sığmıştır, tozlu bir kutuya.
Amélie'yi amélie yapan filmin müzikleri yani üstat yann tiersen'ın parmaklarıdır. Yann tiersen, her parçasına olduğu gibi "Amélie from Montmartre" albümüne de büyüsünü katmış ve ortaya böylesine güzel bir iş çıkmıştır.
bir şeyin popüler olması değerini yükseltmediği gibi düşürmez de.
"Filmin ana fikri ne? "falan demiş sanki bütün izlediği filmlerden sonra oturup anayasa taslağı hazırlıyor, ortadoğuya barış ve huzur getirecek projeler üzerinde çalışıyor, hadron çarpıştırıyor sanırım bu yazar.
>> Fransız sineması aslında tamamen (bkz: fransız yeni dalga) akım sineması temelli olduğu için konular absürd , işleyişler çok durağan ve doğal olur yani kimse size gelip fransız sineması "aha bu budur ,arşa çıkcaksın mübarek" tadına bir şey vaad etmez. Ha şimdi fularımı çıkarırsam konu Amelieye gelirse;
Gayet sıcak konusu,renk seçimleriyle, çekimlerdeki kalitesiyle ve en en en en güzeli de müzikleriyle (bkz: yann tiersen) datlı bir filmdir.
çıktığında ilkokuldaydım, afişlerini görürdüm hep. Amelie'nin kısacık saçlarına bayılmıştım, ben de kestirmiştim. Filmi izlemeden amelie'e hayrandım.
Izlemek bugüne kısmetmiş ve ilk defa 2 saatime acıdım. Iyrenç.
Filmin ana fikri ne? Hoşlaştığımız insanı elde etmek için dalaverelere girmemek mi? Insanları mutlu etmek mi? Acayip aydınlandım eyv.
Keşke hiç izlemeseydim. Çocukluğumun; acaba nasıl bir film diye hayalini kurduğum amelie'sı çok daha güzeldi.
başka bir mecrada paylaştığım yazıyı da buraya eklemek istiyorum. buyrun;
bu filmi uzun zamandır izleme niyetim vardı fakat, bayık bir fransız filmi ile karşılabilirim düşüncesi yüzünden hep erteledim. dün yatakta dön babam dön uyku tutmayınca, bu filmi izlemeye karar verdim. filmin detaylara ekstra gösterdiği özenden ve anlatıcının kişileri tasvir ediş biçiminden inanılmaz keyif aldım. amélie poulain karakterini canlandıran audrey tautou'nun duru güzelliğini hayranlıkla izledim. bir insan ancak bu kadar güzel gülebilir. audrey hepburn'e çok benzettim ki, kendisi benim çocukluk aşkım olur. film genelinde amélie'den sonra en sevdiğim karakter "kristal adam" oldu. yann tiersen'e girmiyorum bile, zira yeterince bahsi geçmiş. sadece şunu belirtmek istiyorum;
filmi bitirdiğim zaman saat dört civarlarıydı. yine uyku tutmadı ve yine dön babam dön moduna girdim. arka fona la valse'yi aldım ve gecenin karanlığına dalarak, amélie poulain gibi bir karaktere ve güzelliğe sahip kız arkadaşım olursa neler yaşayabilirdimin hayallerini kurdum. isterdim böyle minnak bi' sevdiceğim olsun. muzur olsun, düşünceli olsun ve de en önemlisi, gülüşüyle bana dünyaları verebilecek nitelikte olsun. sanırım aşık oldum. kısacık uykumda onu gördüğümü söyleyebilirim. unutmadan; amélie'nin kimsenin görmediği detayları fark edebilme yetisi bende de fazlası ile mevcut. belki de bu yüzden bu kadar etkilendim. "nasıl olmuşum?" diyen insanın herkes saçına, başına, kıyafetine göz gezdirirken, benim ruh hastası beynim, ayakkabı bağcıklarına kitlenir mesela. bu ve bunun gibi şeyler.. konudan sapmayalım: en çok etkilendiğim diyaloglardan birisi şuydu;
madeleine wallace: mucizelere inanır mısınız?
amélie poulain: bugün değil..
---
peki ben inanır mıyım? özellikle bugün hiç değil..
amélie poulain rolünü canlandıran audrey tautou'yu, yeni nesil audrey hepburn olarak görüyorum. ikisi de çok zarif, ikisi de rüyalarımı süsleyen sempatiklikte. dikkatinden kaçmış olanlar olabilir. bu yüzden şöyle ince bir detay vermek istiyorum. buyrun;
amélie poulain, doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle, uzak yetiştirilen bir çocuktur. aslına bakılırsa babasının yanlış bir teşhisidir bu; çünkü, amélie’nin babasıyla kurduğu nadir fiziksel temas babasının sağlık kontrolleriyle gerçekleşmektedir ve bu kontroller sırasında amélie heyecanlanmakta ve kalp atışı hızlanmaktadır.
" Hayat çok tuhaf. Çocukken zaman çok yavaş geçer. Sonra bir de bakmışsın 40 yaşına gelmişsin ve çocukluğundan ne kaldıysa geriye bir kutuya sığmıştır, tozlu bir kutuya. "
az önce izlediğim en olmasa da izlediklerim arasında hatır sayılır bi film olan çok naif yumuşacık amma benim müziklerini öve öve bitiremeyenleri bi türlü anlayamacağım babasının piremsesi bi kızı anlatan "kendi çapında"kült sayılabilicek -daha öncede dediğim gibi-yumusacık,napnaif bi fransız filmi
bence dünyanın en iyi soundtrack'lerine sahip film. yüzüklerin efendisine haksızlık da etmem ama ben böyle düşünüyorum. her izleyişim de vay amk demeden duramıyorum. filme 10 üzerinden 9 buçuk veririm.