bugün

Pakistan ın başkenti islamabad da şeriat yanlılarının egitim gördügü medresedir. son günlerde şeriat isteyen öğrencilerle radikal din adamlarının çıkardıgı ayaklanma ile ismi sık duyulur olmuştur. şu anda pakistan polisi tarafından kuşatılan medresede şeriat yanlıları direnmektedir. Medresinin imamı, ölseler de teslim olmayacaklarını açıklamıştır.
son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili birgün gazetesinde çıkan bir değerlendirme yazısı aşağıdadır.

"Lâl Mescid'den yükselen feryat

ROBERT JENSEN / iSLAMABAD (*)

Pakistan'da geçirdiğim o üç gün herkes Lal Mescid'de patlak veren krizden söz ediyordu. Pakistan ordusunun mescide er geç nihai operasyonu düzenleyeceğinden pek kimsenin kuşkusu yoktu. Ve son saldırı konferans turunun Lahor durağına doğru yola çıktığımızda başlatıldı. Arabada saatler süren derin tartışmalardan bu trajik çatışmanın arkasında neler olduğuna dair bilgiler ve ayrıntılar öğrendim...

Son saldırının haberi cep telefonundan geldiğinde hepimiz sessizliğe gömüldük, üzüntüden ağlayanlar oldu aramızda. Batı medyasında ve bundan daha fazla Pakistan basınında, haber çılgın radikal islamcıların sabır gösteren hükümet güçlerine meydan okuması olarak yansıtıldı. Gerçekten de camide görevli iki kardeş, islam'ın bazen şiddet içeren bir yorumunu vaaz ediyorlardı. Ve arabamızda bulunanların hiçbiri bu tür düşünceleri desteklemiyordu.

Ancak hikâye bundan ibaret değildi. Dünyanın önde gelen ilerici Müslüman teologlarından Ferid Esak ve katıldığımız konferans serilerini düzenleyen Pakistan kökenli Amerikalı aktivist, hukuk öğrencisi Cüneyd Ahmed, meselenin derin sosyo-ekonomik veçhelerinin göz ardı edildiğini söylüyorlardı.

YOKSUL KESiMiN DESTEĞiNi ALDILAR

Şeriat hukukuna dayalı köktendinci bir islam devletine yönelik çağrılarının yanı sıra, Lâl Mescid imamları Abdülraşid Gazi ve Muham-med Abdülaziz, sefalet içinde yaşamakta olan milyonlarca Pakistanlı'nın yaşam şartlarının altını çiziyor ve Pakistan'ın siyasi, askeri ve ekonomik seçkinlerindeki yozlaşmayı eleştiriyordu. Birçok üçüncü-dünya ülkesinde olduğu gibi, gelir adaletsizliği iyice artmıştı; ABD tahakkümündeki neoliberal ekonomik projeye kapak atabilmişler zenginleşirken, sıradan insanların çoğu, bilhassa yoksullar, ıstırap çekiyordu.

Esak şunları dile getiriyordu: "Cihatçı ve ataerkil yanlarını reddederken yine de bu köktendinci felsefede sosyal adalete yönelik bir çağrı bulunduğunu, güç peşindeki ve açgözlü seçkinlere bir meydan okuyuş barındırdığını kabul edebiliriz. Ghazi ile konuştuğumda, bunun düşüncesinin büyük bir bölümünü oluşturduğu açıktı ve adalete yönelik anlamlı çağrıları halk arasında derin yankılar buluyordu." Esak Lal Mescid'i düzenli olarak ziyaret ediyordu ve iletişimleri hükümet güçleri bölgeyi kuşatıp tecrit edene kadar da sürmüştü. Esak'a göre Gazi'nin medyada yansıtılış biçiminin aksine, din adamlarının çok daha kapsamlı bir gündemi vardı ve bir islam devletinin ekonomik eşitliği sağlayacak şekilde nasıl yapılan-dırılabileceği hakkında konuşuluyordu.

ARAZi MESELESi...

Ahmed de meselenin çok önemli bir diğer yönüne vurgu yapıyordu: Para, özellikle de arazi meselesi. Basın Mescid öğrencileri ve destekçilerinin CD dükkanlarını tehdit etmesine ve genelevleri basıp polisle çatışmasına odaklan-sa da, olayın altta yatan nedenlerinden biri camilerle ilgili "izin" konusuydu. islamabad'daki bu cami ve medreselerin çoğu kullanılmayan kamu arazilerinin üzerinde izinsiz olarak yapılmıştı. Şehir daha kalabalıklaştıkça ve müteahhitler bu arazileri ticari binalar için gözlerine kestirdikçe, hükümet bazı camileri yıkmak gibi riskli bir işe girişmişti. Oysa izinsiz yapılmış birçok dini olmayan, ama kâr getiren yapıya dokunulmuyordu. Din adamlarını öfkelendiren konulardan biri de buydu.

Esak ve Ahmed'in dikkatini çeken bir başka husus, krizin laik/liberal seçkinlerin ve imtiyazlı toplumsal unsurların yoğun yaşadığı islama-bad'da padak vermesi. Seçkinler, başkentin göbeğinde yaşanan bu olayın ülkelerinin imajını zedelemesinden pek derdi. Oysa Lâl Mescid'de ölenler gerçek insanlar ve onların hikâyeleri her zamanki gibi yine anlatılmadan kalıyor...

Hikâyelerden birine göz atalım: Kuşatma başladıktan sonra mescidden çıkan öğrencilerin eline para sıkıştırılmış ve evlerine gitmeleri söylenmiş. "Sorun şu ki, birçoğunun gidebileceği bir evi yoktu" diye anlatıyordu Ahmed ve devam ediyordu: "Lâl Mescid'teki gerici öğreti ne olursa olsun, fakir ailelerden gelen birçok parasız insan için kalacak yer temin ediliyordu. Ekonomi insanları göz ardı ediyor ve devlet de hiçbir şey sağlamıyorsa, nereye gidebilirler?"

BUZLARI BOMBALARLA ÇÖZMEK...

Ardından Esak aldı sözü: "Bu tarz inançlara sahip kişilerle bağlantı ya da diyalog kurmaktan vazgeçtiğimiz zaman, umuttan da vazgeçiyoruz. Benim niyetim kendimi diğer Müslümanlardan ayırmak değil. Niyetim, bu uçurumlar üzerinden de olsa, samimi bağlantılar aramak. Zaten bu, dünyayı ve kendimizi dü-zeltebilmemizin yolu değil midir? Tam da bazılarını 'seçilmiş', diğerlerini ise 'donmuş' olarak düşünmeye başladığımızda onların buzlarını bombalarla çözmeye niyetli hale geliyoruz..."

(counterpunch.org, 12 Temmuz, Çeviri: Deniz ilhan)

(*) Robert Jensen, Teksas Üniversitesi gazetecilik bölümünde öğretim üyesi, yazar."

http://www.birgun.net/bol...ber-45058.html#haber_basi
tekrar açıldı 13 kişi öldü. tebrikler.