5 kişilik, radikal maoist bir fransız öğrenci grubunun birlikte yaptığı planları, tartıştıkları öğretileri falan konu alan, müthiş eğlenceli bir jean-luc godard filmi. dostoyevski'nin the possessed romanının pek de sadık kalınmayan bir uyarlamasıdır.
tatlı su komünisti olma kılavuzu niteliğinde bir filmdir. ayrıca filmin içindeki mao mao şarkısı da müthiştir belirtmek gerekir. grup yorum bu şarkıyı cover'lamazsa gözüm açık gider şahsen.
işte o komik şarkı da budur... sözlerini de yazayım tam olsun
Le Vietnam brûle et moi je hurle Mao Mao
Johnson rigole et moi je vole Mao Mao
Le napalm coule et moi je roule Mao Mao
Les villes crèvent et moi je rêve Mao Mao
Les putains crient et moi je ris Mao Mao
Le riz est fou et moi je joue Mao Mao
[Voix d'enfant]*
C’est le petit livre rouge
Qui fait que tout enfin bouge
[Voix masculine]
L’impérialisme dicte partout sa loi
La révolution n’est pas un dîner (1)
La bombe A est un tigre en papier
Les masses sont les véritables héros
Les Ricains tuent et moi je mue Mao Mao
Les fous sont rois et moi je bois Mao Mao
Les bombes tonnent et moi je sonne Mao Mao
Les bébés fuient et moi je fuis Mao Mao
Les Russes mangent et moi je danse Mao Mao
Giap dénonce, je renonce Mao Mao
[Voix d'enfant]
C’est le petit livre rouge
Qui fait que tout enfin bouge
[Voix masculine]
La base de l’armée, c’est le soldat
Le vrai pouvoir est au bout du fusil
Les monstres seront tous anéantis
L’ennemi ne périt pas de lui-même Mao Mao
Mao Mao Mao Mao
jean luc godard ın week end ile birlikte politik döneminin önde gelen filmlerinden olan la chinoise, week end deki sürreel izleğin aksine vietnam savaşı sürecinde emperyalizm-komünizm arasında koşan, bir açıdan devrimci hayallerini romantizm seviyesinde tutan, farkında olmadan konformizmi komünizme tercih etmiş, sözde fanatik söylemcileri anlatan 1967 yapımı bir eleştiri.
---olası spoiler ibaresi---
godard ın klasik tavrı ile başlarında oluşum aşamasında bir film olarak tanıttığı bu siyasi eleştiri, yine realite ile kurgusal farkını çizen kamera ve çekim arkalarının gösterimi ile izlenenin film olduğunu belirtiyor. godard, guillaume a röportajında normalde de böyleyim. kamera var diye şaklabanlık yapmıyorum dedirterek filmi realite ile yıkıyor. karaktere kazandırılan bu gerçeklik, yine guillaume un verdiği çin de yapılan eylem örneklemi ile güçlendiriliyor. bu örnekte çin konsolosluğunun önünde suratında bandajlarla batılı gazetecilere revizyonistlerin kendisine işkence yaptığını söyleyip, bandajları açtığında yüzünde hiçbir şey olmadığını gören gazetecilerin öfkesine maruz kalan bir tiyatrocudan bahseden guillaume, bunun gerçekliği yansıtan hakiki tiyatro olduğunu söyler. ki filmde kendisi de oyuncudur ve bu iç içe kurgu-realite izleyiciyi rahatsız ederek söylenenleri sorgulamaya iter. godard, ilk hedefine böylece ulaşır.
genel olarak sakin çekimler ve yüksek kontrastla çekilen film, düz ve çarpıcı renklerle oluşturulmuş plan sekansların kullanımı yönünden (juliet berto nun revizyonist diye bağırdığı pan lı bölüm özellikle) fevkalade. karakterlerin iç mekan çekimlerinde, sıklıkla aynı kadraja alınan kırmızı-beyaz-mavi obje ve fonlar fransız bayrağını ve temsil ettiklerini (özgürlük-eşitlik-kardeşlik) imlerken, kırmızı kitapların arasından ateş edilen radyo-silahın olduğu ünlü sahne, yüksek kontrastı ve görsel ifadesindeki zenginlik ile filmin salt estetik olarak bakıldığında da çok başarılı olarak nitelenmeyi hak ettiğini gösteriyor
veronique ve guillaume, sen, ben, biz, başkalarının söylemiyiz diyerek kendi politize durumları ve sorumluluk bilinçlerini ön plana koyarken, bunu ilişkilerinin fonunda yapıyorlar. i̇lişkinin duygusal doğasında bulunan ben değeri tiryakiliği ile salt düşünsel olup egodan muaf tutulması gereken devrim ilkesinin tezatlığı, veronique ve guillaume ilişkisinden hareketle örgütün tümündeki tezatlığa yayılarak, kendilerini kaptırdıkları sahte fanatizmin romantik bir tetiklenme olduğunu, örgütün tutarsızlığını gösteriyor.
örgütteki tutarsızlığı bireysel bazda da gösteren godard, veronique in trendeki diyalogunda argüman açısından zayıflığını sererken, yvonne röportajında ise önceki hayatındaki köy yaşamı-üretim-sosyalist idea üçleminden; kent yaşamı-kendini tüketim nesnesi olarak sunu-kapitalizm triosuna getirerek örgüttün ideolojik anlamda mesnetsiz durduğunu ve yıkılmaya mahkum oluğunu gösteriyor. bana bir açıdan dostoyevski nin besy romanındaki örgütü ve hayalciliğini hatırlatan bu durum, yine romandakine benzer şekilde içinde intihar barındırıp, (intihar öncesi duvara çizilen gökkuşağı renk skalası yine bu ahenkli, rengarenk dünya özleminin belirtecidir.) onları kendi anlattıklarını kendi gözlerinde büyüten bir grup hayalci konumuna sokuyor.
örgüt evindeki derslerde gözlüklerle ülkelerin anlatıldığı güzel bölüm, mao nun ünlü bombalar(emperyalizm) kağıttan kaplandır söylemi, aralardan fışkıran siyasi-fikri portreler ile godard yine alamet-i farikası sayılan çapraşık kurgusunu kullanıyor. teatral ve minimalize savaş temsilleri ise sinematografik açıdan savaşı anlatmanın farklı yolları olduğunu gösteriyor. üstelik savaşı karton uçaklardan ve oyuncaklardan anlatmasına rağmen bu sahnelerin akılda kalıcı ve rahatsız edici olması godard ın farklılığı oluyor. boğa başı olarak gördükleri bisiklet selesine bisiklet selesi diyen adama şaşırmaları gibi algı farklılıkları ise, tecrit edildikleri evde sosyal çevreden kopuşlarının boyutunu gösteren bir detay
filmin önemli bölümlerinden birinde, (godard da sekans demek bazen zorlaşabiliyor) iki işin aynı anda yapılabileceğinin ispatlanması anlamında kullanılan diyalog ve müzik, eş zamanlı olarak sinemada yönetmenin anlamı güçlendirmek için kullandığı fon müzikleri ile inandırıcılığını arttırmasına benziyor. bunu örgüt içinde, siyasal içeriğin sanatsal biçimi olması gereği ile retoriğin güçlendirilip estetikle birlikte etki kapasitesinin artırımı fikri olarak kabul ederken, sinematografik anlamda duyguların güçlendirilmesi için mübalağa yoluyla doğru olmayanı kabullendirme olarak yorumlayabiliriz.
yine aynı minvalde günümüz bilimsel-teknolojik gelişiminin düşünsel olana katkı amacını gütmemesini inceleyen godard, bilimsel-teknolojik ayrımını çizip bu sık karıştırılan kavramların olmaları gerektiği yönü, insanı eleştirip geliştiren olarak çiziyor. bu anlamda insanı düşünsel olarak da geliştiren- marksist bilimsel paradigma; teknolojik, ergonomik gelişim- konformist paradigma olarak şekilleniyor. dahası bunu sanatsal olanla da karıştırarak 20. yüzyıl sanat gelişimi eleştiriliyor. 20. yüzyıl sanat içeriğinin sadece kendi içine gelişim ihtivasının sorumluluktan yoksun ve komünist sanat anlayışına zıt oluşu belirlenirken, kendisi de oyuncu olan guillaume un tahtada sadece berthold brecht in ismini karalamaması da brecht in siyasi içeriğine rağmen belli bir tutarsızlık barındırıyor. son 100 yılın sanatı denirken isimlerin arasında voltaire, goethe hele sofokles in olması da bu çelişkiye bir kanıttır.
siyah üzerine kırmızı yazılarda emperyalistlerin hala despotizmle hayatta olduğu ve batıda hala baskı uyguladıkları belirtilirken, gözleri bağlı kuş yakalamaya benzetilen sahnede giullaume un yine kırmızı-beyaz-mavi çizgili bağ ile yüzünün kapatılması, gözleri bağlanmış fransa nın mevcut politik dünya düzenindeki tavrının ne derece yararsız ve aptalca olduğunu anlatıyor
sonlarına doğru terörizm lehine karar alan hücre evinde fikir ayrılığı ve kopuş yaşanırken, gerçekleşip gerçekleşmediği meçhul cinayet ve terör fikri, komünistlerin gözünden devrimi gerçekleştirmeyi hızlandırma yönünden sunulurken; fikirlerin geç ama sağlam temellenmesi olan vizyon değişimini beklememe, sonucu kendi gözleri ile görme isteği olarak yorumlanabilinip, tek idealin amaçları olduğu yolda biraz benlik kokusu bırakıyor.
fikirlerini mantıksal temellere dayandıramayan örgütün durumu, trendeki diyalog bölümünde veronique in bedensel çalışma ile sınavlardaki başarısını ilişkili gördüğünü söylemesi gibi bir saçmalığa vardırılırken, sorunu belirlemeye rağmen çözümü sunamama veriliyor.
tüm bunlara rağmen kendi yetersizlikleri anlama, fikir çatışması gibi sebeplerden değil, sadece tatilin bitmesi ve evi boşaltma gereği ile ayrılmak zorunda kalan fanatikler, yetersizliklerinin farkına varamazlar ve kapatıldıkları yerin onların düşünsel yapılarını manipüle eden, birbirlerini holiganize eden yapısını idrak edemezler. bununla birlikte veronique in ağzından verilen hayal de olsalar beni gerçeğe yaklaştırıyorlar ve iyi düşün! sözleri devrim aşamasında ilk birkaç adım olan bu safhanın belki de olumlu yönde olabileceğini imliyor.
---olası spoiler ibaresi bitti---
la chinoise, godard ın ilk dönem filmlerinin tadını arayan, ilişki tandanslı parisien görünümlere alışkın izleyici için sıkıcı gelebilecek bir film. ama politika ile ilgiliyseniz ve emperyalizm-komünizm yaklaşımlarını godard ın objektifinden güçlü bir renk yoğunluğu ve anlatımla görmek isterseniz tadından yenmeyecek bir film.
dönemim en hareketli zamanında küçük bir evde komün tarzı bir yaşam süren 5 maocu gencin maceraları anlatan 67 yapımı bir flim LA CHiNOiSE. yönetmeni Jean-Luc Godard. 68 kuşağını merak eden herkese tavsiye ederim. o dönemde gençlerin heyecanlı yaklaşımları sonucunda yaptıkları hatalar ve yanlışlar çok güzel anlatılmış. ayrıca bu eleştirel bakışın kendi ülkemizde ki gençlik hareketi içinde geçerli olduğunu filmi izlerken unutmamalıyız. işte karşınızda flimin traileri ve içinde geçen komik, neşeli mao mao şarkısı.