uygun başlık bulamadığım için buraya yazacağım komik kıssadır.
bir gün bir hoca efendi hastalanmış ve dergaha gelememiş. derse gelmeyince şeyhe ne oldu diye merak etmiş müritleri. bir talebe yola çıkmış hasta adamı evinde ziyaret etmiş. yolda dönerken diğer bir talebeye rastlamış. o da meraklı bir şekilde şeyhe ne oldu diye sormuş. ziyarete giden adam demiş ki:
"inziva eyledi evrad okuyor."
Allah Allah hayrolsun demiş bunu öğrenen talebe. yoldan şaşkın halde dönerken o da başka bir talebeye rastlamış. o da meraklı şekilde hoca efendiye ne oldu haberin var mı diye sormuş. bu ikinci talebe şöyle demiş:
"izdivaç eyledi avrad okuyor."
bunu duyan üçüncü mürit şok olmuş. o da yoluna devam ederken tarikattan başka bir müride rastlamış. o müritte buna şeyhi sorunca kederli bir şekilde şöyle cevaplamış:
Abd'de hafıza problemi olan bir grup insana bir deney yapmıslar. Bu insanların kısa sureli hafızaları varmıs, sonra untuyorlarmıs. Evlerine birkac tablo goturmusler, ve zevklerine gore puanlamasını istemisler. Herkes birinci tablo bu, ikinci tablo bu diye puanlamıs. Onlara demisler ki ikinci sectiginiz tabloyu size hediye edicez. Aradan biraz zaman gecmis, evlere yeniden gitmisler, yeniden tabloları puanlamasını istemisler deneklerin ki denekler bi sey hatırlamıyormus. Sonra denekler ikinci olan tabloyu birinci olarak secmisler.
Insan bir seye sahip olunca onu en kıymetlisi yapar, zevki-begenisi degisirmis.
lavugun teki dunyevi seylerle isi olmayan, sırtında cantası dunyayı gezen bir gezginmis.
bir gun cok cok degerli bi tas bulmus.
arkadası hayran kalmıs tasa, ne kadar degerli bi tas, ne kadar sanslısın demis.
gezgin al senin olsun deyip adama hediye etmis, yoluna seyahatlerine devam etmis cıkıp gidip.
derken biraz zaman sonra arkadası gezgini bulmus: -ben cok dusundum. bu kadar degerli bir tası bana hediye eden seyi ogretmeni istiyorum bana. bu tası geri al.
Kıssa: derviş tarafından kanadı kırılan kuşa hz. Süleyman sorar; “neden kaçmadın?” Kuş; “derviş hırkası giymişti, zarar vermez diye kaçmadım.Hz. Süleyman; kısas için dervişin kolunun kırılmasını söyler. kuş itiraz eder. Kolunu kırmayın hırkasını çıkartın, onunla kandırıyor.
Hisse: Derviş gibi görünen herkese aldanmayın, en azından zarar gördüğünüzde kuş kadar beyniniz olsun.
Hz. Ali, bu adamdan, kendisi mescitten çıkana kadar atını beklemesini istedi.
Hz. Ali mescide girdikten sonra, adam hayvanın yularını alıp kaçtı.
Hayvanı orada başıboş bırakıverdi.
Hz. Ali mescitten çıkarkan elinde beş dirhem para vardı.
Adamı yaptığı yardımdan dolayı bu 5 dirhemi adama vermek istiyordu.
Fakat birde ne görsün; hayvancağız tek başına, hem de yuları çalınmış olarak başıboş bir şekilde geziniyordu.
Hz. Ali evine döndü. Daha sonra, yanında çalışan çocuğu yeni bir yular alması için çarşıya gönderdi.
Çoçuk beş dirheme bir yular aldı. Hz. Ali yuları görünce şaşırdı.
Bu yular, çalınan yulardı. hırsız bu yuları çocuğa beş dirheme satmıştı. Bu durum karşısında Hz. Ali şöyle dedi:
'insanın rızkı kendinin elinde değildir. Rızık neyse odur; ne artar ne eksilir. Buna karşın rızkı helal ya da haram etmek kişinin elindedir. Biraz bekleseydi helalinden beş dirhem alacaktı. Ancak bu şekilde beş dirhem haram oldu.'
Ormanda araştırma yapan Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve Antropolog yağmura yakalanmışlar. Hemen yakınlarındaki bir orman evine giderek yardım istemişler. Ev sahibi misafirlerini güzel karşılayarak ikram hazırlamak için mutfağa geçmiş. Bu sırada ekiptekilerin gözüne evdeki soba takılmış. Soba yerden bir metre kadar yukarı konularak, altına taşlarla destek yapılmış. Ekiptekiler bu konuda kafa yormaya ve yorumlamaya başlamışlar.
Kimyacı,”Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış” der.
Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş” diye yorumlar.
Jeolog, “tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın ihtimalini azaltmayı amaçlamış.” der.
Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.” derken;
Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha soyut biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş” diye değerlendirir.
Bizimkiler aralarında böyle konuşurken ev sahibi içeri girer ve hep birlikte ona sobanın böyle yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adamdan çok manidar bir cevap gelir
– Boru yetmedi..
Herkesin ne yapmaya çalıştığına kafa yormayın,
bazen sadece boru yetmez..
--spoiler--
bir gün hz. ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu küfe'den, bir arap, devesiyle şam'a gelmiş. şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- ver o dişi deveyi bana! demiş. tartışma büyümüş, küfe'den gelen adam, "bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. konu muaviye'ye yansımış.
halk meydanda toplanmış... muaviye, küfe'den gelenle şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
- bu dişi deve şamlınındır!
sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
cemaat hep birlikte bağırmış:
- şamlınındır!
küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, muaviye onu yanına çağırmış:
- ey küfeli, dinle! sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. ama sen küfe'ye dönünce gördüklerini ali'ye anlat ve de ki: "ey ali, muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! ayağını denk al!"
--spoiler--
Vakti zamanında adamın biri ve danışmanı bir gün konuşmaktadır.
adam sorar:
"söyle bakalım. ben mi daha büyüğüm yoksa falanca bey mi?"
"o nasıl soru efendim? tabiki siz daha büyüksünüz. sayın falanca bey halktan çok korkardı. siz ona göre çok daha cesursunuz."
"peki söyle bakalım. Filanca bey mi daha büyük yoksa ben mi?"
"tabi ki siz büyüksünüz haşmetlim. Filanca bey de askerden korkardı mesela. siz askerden de korkmuyorsunuz."
"peki son bir soru. hz. ömer mi daha büyük yoksa ben mi?"
"tabi ki siz efendim."
"amma da abarttın haa! yalakalık yapıyosun şu an. doğruyu söyle kızmayacağım?"
"doğruyu söylüyorum efendim. hz. ömer de allah'tan korkardı.
ama sizde allah korkusu da yok."
Kıssa: Adamın biri eşiyle sıkıntılı günler geçiriyorken sormuşlar; ‘hayırdır sebebi nedir bu durumun’ adam; ‘namusum hakkında konuşmam’ demiş. Bir süre sonra boşanınca tekrar sormuşlar; ‘sebebi neydi, neden boşandınız’ adam bu kez; ‘başkasının namusu hakkında konuşmam’ cevabını vermiş.
Hisse: erkek adam ne kendi ne de başkasının namusu hakkında konuşmaz.
"bir gün new york' ta bir grup iş arkadaşı yemek molasında dışarıya çıkarlar,
gruptan biri kızılderilidir. yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri,
yolda calışma yapan işcilerin araçlarının çıkardığı gürültü, araçların korna
sesleri arasında ilerlerken kizilderili kulağına cır cır böceği sesinin geldiğini
söyler ve aranmaya başlar. arkadasları bu gürültünün arasında bu sesi
duyamayacağını kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam ederler.
aralarından bir tanesi inanmasada onunla birlikte aramaya devam eder.
kızılderili caddenin karşısına doğru yürür arkadaşıda arkasından takip eder ve
o binaların arasında bir kaç tutam yeşilliğin arasında gercekten bir
cır cır böceği bulurlar. arkadaşı kızılderiliye 'senin insanüstü güçlerin var
bu sesi nasıl duydun' diye sorar, kizilderili ise bu sesi duymak için insanüstü
güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek arkadaşına kendisini izlemesini
söyler. kaldırıma geçerler ve kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı
kaldırımda yuvarlayarak atar. bir cok insan bozuk para sesinin ceplerinden düşen
bir paramı diye sesin geldiği yöne doğru bakar kızılderili arkadaşına dönerek,
- 'gördün mü önemli olan nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğine bağlıdır.
herşeyi ona göre duyar , görür ve hissedersin' der. "
(Alıntıdır)
Sen sen ol, seni mutlu edecek şeylere önem ver. Paranında mutluluk getirmeyeceğini bil.
rivayete göre; bir tavuk çiftliğine oraya ait olduğu düşünülerek büyük bir yumurta bırakılır. daha önce hiç yumurtlamamış ve ilk defa bu tecrübeye sahip olacak olan heyecanlı bir tavuk tarafından bulunur bu büyük yumurta. heyecanlı tavuk bulduğu yumurtayı kendi yumurtası zannederek sahiplenir ve kuluçkasına dahil eder.
Çiftlikte bulunan diğer tavuklar gördükleri bu büyük yumurta karşısında şaşkınlıklarını gizleyemezler ve daha içinden civciv çıkmadan adını koyarlar ve garip kuş demeye başlarlar.
kısa bir zaman sonra yumurta kırılır ve içinden diğer civcivlere hiç benzemeyen simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf garip bir kuş çıkar. böylesini ilk defa gören çiftlik ahalisi ilk günden garip kuş dedikleri bu yeni çiftlik üyesini dışlamaya başlarlar. diğer civcivler kendilerine benzemeyen garip kuş ile oyun oynamak istemezler. onu hiç bir oyuna dahil etmezler.
anne tavuk ilgilenir ve garip kuşa dersler verir. yerden bulduğun böceği şöyle ye! arpayı, buğdayı böyle yel . anne tavuk her gün yeni şeyler öğretir yavrusuna. garip kuş çaresiz annesinin her söylediğini yapar.
tüm çiftlik ahalisine sıklıkla da hayatta kalma dersleri verilir. kendilerinin en büyük düşmanlarının kartallar olduğu ve kartal gören bir çiftlik üyesinin nasıl hayatta kalacağı anlatılır. derslerde çiftliğin üzerinde önce büyük bir karartının olacağı, sonra kanatları kocaman, gagası sivri ve pençeleri yırtıcı kartalın çiftliğin ortasına süratle ineceği anlatılır. kartalın kendisinden hemen kaçamayacak olan güçsüz civcivleri keskin bakışları ile tespit edip ve onları bir kaç saniye içinde yırtıcı pençeleri arasına takıp çiftlikten uzaklaşacağı anlatılır. bu yüzden karartıyı fark eder etmez hemen sığınaklara koşulması öğütlenir acemi civcivlerle.
garip kuş büyüdükçe güzelleşiyordu. oldukça uzun kanatlarıarı vardı. ara sıra diğerleri onun kanatlarına bakmak için yanına geliyorlardı. garip kuş bu durumdan hoşlanıyordu ama halen yalnızdı.
bir gün derste anlatıldığı gibi çiftliğin üzerinde bir karartı belirir. büyükçe bir kartal süzülerek korkunç bir ihtişamla çiftliğe doğru pike yapar ve çiftliğin ortasına iner. bütün tavuklar horozlar civcivler sığınağa doğru kaçışırken bizim garip kuş olduğu yerde kalır ve keskin bakışlar ile kartalı seyreder. bir kaç saniye içinde kartal ile garip kuş çiftliğin ortasında yalnız kalırlar ve birbirlerine doğru uzun uzun bakarlar. korkan çiftlik ahalisi gördükleri karşısında çok şaşırır ve garip kuş için üzülmeye başlarlar. bir zaman sonra büyük kartal çiftliğe geldiği gibi aynı hızla hiç kimseye dokunmadan uçar gider. Çiftlik ahalisi sığınaklardan bizim garip kuşa doğru koşarak onun bir kahraman olduğunu tüm çiftliğin ona hayatlarını borçlu olduğunu söyleyerek sarılırlar. bu durumdan çok memnundur garip kuş. artık çok seviliyordu ve saygı duyuluyordu kendisine.
garip kuşa artık kahraman kuş deniliyordu. ve artık çiftliğe hiç bir kartal gelemiyordu.
garip kuş aslında bir kartaldı. ama ona ilk günden itibaren sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın. empoze edilmişti.
garip kuş ya ömrü boyunca bir tavuk gibi yaşayıp, çiftliğin üzerinden ihtişamlı kartalın geçişini izleyip iç çekecek ve her seferinde bir kartal olup uçabilmeyi hayal edecek.
ya da,
kendi gücünün farkındalığıyla hareket edip, olması gerektiği yere uçsuz bucaksız gökyüzüne hayallerine kanat çırpacak.
Önemli uyarı: Olay örgüsündeki olumsuz unsurları kesinlikle örnek almayınız. Kötülüğe özendirmek suçu meşru göstermek amaçlı yazılmamıştır. Kısa bir öyküdür.
Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu. Soygunculardan biri bankadakilere bağırır: “Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.”
Herkes sessizce yatar… Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır.
Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…
Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada... Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”
Bunun adı “Profesyonelliktir. işin neyse onun üzerinde yoğunlaş!
Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı (MBA derecelidir) daha yaşlı olanına (ki bu ise 6 yıl ilkokuldan sonra terk): “Abi, hadi şu paraları sayalım,” der. Daha yaşlı olanı der ki: “Çok aptalsın be. Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.”
Buna “Deneyim” derler! Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.
Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra Şube Müdürü, Şube Şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki: “Durun hele Müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”
Buna “Dalgayı yakalamak” derler. Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!
Müdür der ki: “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”
Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler. Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.
Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış!
Çaldıkları paranın çok daha az olduğu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı… Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe:
“Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka Müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!”
Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir…
Banka Müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için.
Buna “Fırsatları kullanmak” derler. Kazanmak için risk almak gerekir.
BU DURUMDA, GERÇEK SOYGUNCULAR KiMLER ŞiMDi?