bugün

Bir yazarcık durmadan saçmalıyormuş...
(Devamı yok).
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış herkes payına düşen elmayı almış. bitti.
Ben başıma gelen olayı paylaşayım sizinle. Letgo’dan Annem için hediye beğendim. Neyse fiyatta anlaştık almak için Maltepe’ye gittim. Satan arkadaş yanıma geldi verdi hediyeyi ben de parayı verdim az biraz muhabbet ettik sonra gitti. Eve geçtim satın aldığım kızdan mesaj geldi. Şimdi nişanlıyız letgo nelere kadirsin.
iki adam ormanda geziyormuş birisi diğerine sormuş, şimdi karşımıza bi aslan çıksa naparsın demiş. Oda hızlıca koşarak kaçarım demiş. Diğeride, lan şapşik aslandan hiç koşarak kaçılır mi demiş. Adam da senden hızlı koşsam yeter demiş.
görsel
görsel
Niye böyle oldu, dedi. Niye olmasın ki, diye düşündü diğeri. Hepimiz insanız, dedi. Biz memnun edilemez, alçaklarız.
strangers, friends, best friends, lovers, strangers.
Odediki merhaba ben dedimki güle güle!
Ben malım.
Gittim bittim.
https://youtu.be/D0eU25nJYMo

çok dokunaklı.
bir gün; kırsal yerlerden birinde kocasını çocuğu doğmadan kaybetmiş, yalnız ve hamile bir kadın dişarıda yaralı ve ayağı topallayan bir kediye rastlar. onun o haline acır ve evine götürmeye karar verir. kediyi evine getirir, yaralarını temizler, yaralı bacağını sarar, karnını doyurur. kedinin topal bacağı da kısa zaman sonra iyileşir. kadın da zamanla kediye alışır ve onu dişarı geri bırakmaya gönlü razı olmaz. kedi ise kadının en yakın dostu olmuştur, yanından hiç ayrılmamaktadır.
bir gün, kadının bebeği dünya gelir. tüm yokluklara ve yalnızlığına rağmen hayata tutunmak ve bebeğini tek başına büyütmek zorundadır. bebeğin birkaç aylık olduğu bir gün, dişarıdan yiyecek bulabilmek için sokağa çıkar ve bebeğini de yanında taşıması mümkün olmadığı için, kısa süreliğine kediyle birlikte evde bırakır. geri dönüp kapıyı açtığında ise, kedinin kanlı ağzı ve patileriyle karşılaşır. çılgına dönen kadın, eline gelen ilk cisim olan küreği tuttuğu gibi hışımla kedinin başına indirerek kediyi oracıkta öldürür ve bebeğinin bulunduğu odaya koşar. odada ise beşiğinde huzurla mışıl mışıl uyuyan bebeği ve beşiğin başucunda başı kopmuş bir yılan ölüsüyle karşılaşır..
taşradan istanbul!a okumaya gelen 3 arkadaş birbirlerinden ayrılmak istemez beraber eve çıkmak için pekte güzide olmayan bir semtimizde bir emlakçıya giderler bütçelerine uygun bir ev bulurlar sorar sen muzur olanı;
-abi bu ev kombili mi _
emlakçı- hayır zombili böhaaeeeagggggggggggg...... ve canım ülkemin ilk zombi filmi başlar
Kıl oğlan suya düşmüş ölmüş.
hikaye stephen king tarzı olmuş. gayet okunabilir.
bi adama sormuşlar iki evin olsa birini bağışlar mıydın?" adam evet demiş. "peki iki araban olsa birini bağışlar mıydın" diye sormuşlar. o da yine evet demiş. "peki ya iki tavuğun olsa birini bağışlar mısın" diye sormuşlar. adam hayır demiş. bunun üstüne "neden araba ve ev bağışlarken tavuk bağışlamıyorsun?" diye sorduklarında adam şey demiş: "çünkü iki tavuğum var."
Ay ışığına yaslanmış ağır ağır yürürken duraksadı. Bir sigara yaktı. Anılarını yaktı , düşlerini de. Sonra hızlandı adımları. Kendine yetişmeye çalışan gölgesinde gördü benliğini. Siyah elmalar var mıydı gerçekten. Bunu sonra düşünecekti. Beyaz kar örtüsü üzerine her basışında içinden bir şeyler eksiliyordu sanki. Hafifledi. Karın neden beyaz gözüktüğünü de sonra düşünecekti. Uçurumun kıyısına geldiğinde boşluğa bir adım daha attı. Gölgesi uçurumun kıyısında kaldı. Artık hiçbir şey düşünemezdi.
Bugün bir müşteri konuşma boyunca tebessüm ettiğimi görünce “hep gülümsüyor musun böyle” dedi.

Nedense acayip sinirlendirdi bu durum beni.
içimden “ananı mı sikeyim ne istiyorsun” dedim.

Üzgün değilim.
oday girdiğimde me.......

.

zeler ve rakıları masaya koymaya başladı.
'' göz kapaklarını kesmiş '' diye mırıldandı '' sadist olabilir ''. güneşin sahte ışıklarının vurduğu ve yerdeki kanı aydınlattığı evin antresinde, donuk ve ifadesiz, yerdeki cansız bedene bakarken kesiklerin tedirginlik içermediğini ve hayati organlara yakın olup ulaşmadığını fark etti. bu adam kurbanlarının gözlerindeki korkuyu görerek büyük bir deşarj yaşıyor ve son nefeslerini verene kadar belki de çığlıklarını zihnine kaydederek deşarjın patlama anındaki sapıkça keyfini arttırıyordu. ne kadar uzatırsa aldığı keyif de o kadar artıyordu. mutfak masasında yarısı ısırılmış sandviç ve yere düşüp kırılmış bardağı gördü ve mırıldandı: '' sana direndi mi pis herif ? bu yüzden mi elmacık kemiğini kırdın ? ''. dişlerinin birbirine çarptığını anladığında zihninden akıp gözlerini kapatan zifiri karanlıktan çıkıyordu. notlarını alıp kabataslak bir psikolojik harita çıkardığı defterine kalemiyle vurdu ve otopsiye katılmak üzere arabasına doğru yürüdü. bu zavallı kadının sesi olacaktı artık.