bugün

islam tasavvufunda mana aleminde bulunduğu varsayılan ve kırk büyük insandan oluşan meclis. Bunların on dokuz tanesi kadındır. Kendi aralarında bir hiyerarşi ve görev dağılımı mevcuttur. Mana alemini yönetirler. Bunların altında yetmişler ve yediyüzler gibi başka organizasyonlar da vardır. Hemen hemen her tarikat kendi şeyhlerinin de bu mecliste olduğunu iddia eder.
organizasyon şemasını merak ettiğim, ayrıntılı bilgiye sahip olmak istediğim meclis.
görsel

Alevi inanç yapısında miraç algısı diğer tüm islam mezhep ve inanç yapılarındakinden farklılık arz eder.

bu farklılığın temel nedeni hiçbir anlatıda yer almayan, bir tek Alevi islam inancında mevcut olan Hz Muhammed’in miraç dönüşü kırklar meclisine uğraması ve orada kırklar ile semah dönmesidir.

işte bu hikâye Alevi inancında ki miraç anlatısına mükemmel bir ahenk ve şevk katmıştır.

Hz. Muhammed miraç dönüşünde gökyüzünde ya da Mina'da bulunduğu belirtilen kubbeli bir yapı görmüştür. Allah'ın buyruğu ya da Cebrail'in tavsiyesi ile bu yapının kapısına vuran peygambere kim olduğu sorulur. "Peygamberim, açın kapıyı içeri gireyim" diyen Hz. Muhammed'e, "bizim aramıza peygamber sığmaz, git peygamberliğini ümmetine yap" cevabı verilmiştir.

Bu olayın ikinci kez tekrarlanması üzerine üzülen Hz. Muhammed'e, Allah ya da Cebrail tarafından; benlik getirdiği için kapının açılmadığı belirtildikten sonra kapıyı vurmasının ardından "sefilim, yetimim, garibim, fakirim" demesi buyrulur. Üçüncü kez kapıyı vuran Hz. Muhammed'e tekrar kim olduğu sorulunca "sefilim, yetimim, garibim, fakirim" cevabını verdiği için kapı açılmıştır. Sağ ayağı ile içeri giren Hz. Muhammed içeride yirmi ikisi erkek, on yedisi kadın olmak üzere otuz dokuz kişinin bulunduğuna şahit olur. Peygamberi ayakta karşılayan bu topluluğun içinde Hz. Ali ile Fatma da bulunmaktadır ve Hz. Muhammed, Ali'nin yanına oturtulur. Peygamber Ali'yi tanıyamamıştır. Bu topluluğa kim olduklarını soran Hz. Muhammed "kırklarız" cevabını aldıktan sonra "sizin ulunuz kimdir, küçüğünüz kimdir" sualini yöneltmiştir.

Kırklar, "bizim ulumuz da, küçüğümüz de birdir" yanıtını verirler. Hz. Muhammed, kendilerinin kırklar olduğunu belirten bu topluluğa, otuz dokuz kişi olduklarını söyledikten sonra; kalan kırkıncı kişinin nerede olduğunu sorar. Kırkıncı kişinin Selman olduğunu ve onun şey'ullah'a/şeyd'ullaha gittiğini belirtirler.

Hz. Muhammed onlardan nişan, yani delil isteyince; orada bulunan Hz. Ali'nin koluna neşter vururlar. Orada bulunan herkesin bileğinden kan akar. Pencereden içeri akan bir damla kan da şey'ullah'ta/şeydu'llâhta bulunan Selman'ın kolundan gelmiştir. Hz. Ali'nin kolu bağlanınca herkesin bileğinden akan kan durur. "Hû, Hü" diyerek içeri giren Selman-ı Farisi'nin keşkülünde (peygamberin kendisine verdiği) üzüm tanesi bulunmaktadır. Kırklar, peygamberden bu üzüm tanesini kendilerine pay etmesini isterler. Hz. Muhammed, bir üzüm tanesini kırk kişiye nasıl bölüştüreceğini düşünürken Cebrail Allah'ın emri ile cennetten bir tabak alıp peygamberin yardımına yetişir. Hz. Muhammed, üzüm tanesini Ay'ı iki parçaya böldüğü parmağı ile ezer ve sulandırarak şerbet haline dönüştürür. Bu esnada, üzerinde aslana verdiği yüzüğün bulunduğu kudret elinin; peygamberin parmağı üzerine gelerek ona yardım ettiği de belirtilmektedir. Peygamberin hazırladığı şerbeti içen kırklar, mest olurlar ve üryan vaziyette(beden elbisesinden kurtularak) semaha girerler. Semaha dâhil olan Hz. Muhammed'in başında bulunan taçtaki sarık yere düşer. Yere düşen sarık, kırklar tarafından alınarak kırk parçaya bölünür. Kırklar bu parçaları bellerine bağlarlar.

Hz. Muhammed daha sonra kırkların arasında bulunan Hz. Ali'yi de fark etmiştir. Yolunu kesen aslana verdiği ve sonrasında kendisine cennet yemekleri uzatan elin üzerinde gördüğü yüzüğün, Hz. Ali'nin parmağında olduğuna şahit olur. Söz konusu yüzüğün miraçtan dönen peygamberi kutlamaya gelen Hz. Ali tarafından bizzat teslim edildiğini belirten anlatılar da mevcuttur. Peygamberin bu durum üzerine Hz. Ali'ye "evveli sensin, ahiri sensin, zâhiri sensin, bâtını sensin; serine erdim ama sırrına ermedim " dediği belirtilmektedir. Hz. Muhammed, sonrasında sahabeye hakîkatın Ali olduğunu bildirmiş ve sahabeler de Hz. Ali'ye talip olmuşlardır.

Kırklar semahı anlatısında işlenen motiflerin hiçbirisi Kuran-ı Kerimde yer almaz. Peki bu motifler miraç anlatısını nereden girmiştir sorusunun cevabını vermeye çalışalım. Kırklar aslında islam öncesi Türk inancında ki 40 büyük tanrıdır ve Türkler için bu tanrılar tanrılara atfedilen bir dağda otururlar. Hatta Türk coğrafyasında tanrı dağları ismiyle anılan dağların bu tanrıların mekanı olduğu konusunda genel kabul vardır. Hz Muhammed gene kırklar mescidini gökyüzünde değil miraç dönüşünde Mekke’nin Mina dağında görmüştür. Mescitte bulunanların kadın ve erkek olmalarının nedeni eski Türk inancında ki tanrı ve tanrıçalara denk gelmesidir ve ilginçtir ki hepsinin aslında farklı kişiler olarak arz edilmelerine rağmen islam’ın tek tanrı inancından dolayı bir birlik içinde oldukları iması verilmiştir. Birinin başına gelen diğerleri içinde geçerlidir ve daha sonra anlatı da yer almasa da hepsi tek olan islam’ın bizlere bildirdiği Allah’a secde edip sacid yani Allah’a secde edenlerden olmuşlardır. Bunun sevincini gene eski Türk inancıyla ilintisi olduğunu inanılan semah ile taçlandırmışlardır.
Buna benzer anlatılar eski Türk inancının, yeni kabul gören islam inancı ile iç içe geçtiği dede korkut hikâyelerinde bolca bulunmaktadır. Eski Türk inancı ile harmanlanan geleneklerin birçoğu gene günümüzde islami gelenekle bütünleşip günümüze kadar gelmiştir.

Kaynak : Ürkmez, ERTEN Hacattepe Üniversitesi Türk islam inancında Miraç