yazar olmak istedim yıllarca. ilk hayalim buydu. şimdi bilemiyorum, istek var. çok var. ama kendime inancım yok sözlük. hiçbir konuda iyi olamadım ben. yazmak konusunda da..
yaşadığımız ülke türkiye. şartlar malum. öncelikle bu realiteyi kabullenmemiz gerek. hani ilkokulda daha okuma yazmayı yeni yeni öğrenirken büyüyünce ne olacaksın diye soran öğretmenimize doktor, bilim adamı, futbolcu, öğretmen, astronot, pilot bilmem ne derken aslında o yaşlardaki hayalperestliğimizin ne kadar da kalleşçe suistimal edildiğinin ve bizlere boşa ümit verildiğinin farkında değildik. küçüktük çünkü. hedefe giden yolda elbetteki hayal kurulmalıydı, evet. lâkin olmayacak duaya da amin dedirtilmemeli idi. liyakat unsurunun itin götüne sokulduğu böylesine kurnaz ve leş bir sistem içerisinde olgunlaşacağımız, gerçekleri de acı acı öğreneceğimiz, zihnimizde ta çocukluk zamanlarında masumca kurgulanan elde etmek istediğimiz profili/sosyal statüyü sadece baban dayın zenginse, devlete kapak atmış amcan varsa kazanabileceğimiz gerçeğini idrak edene dek, yüzümüze yalandan gülerek büyüyünce ne olmak istiyorsun sen sorusu sorulmamalıydı.
şimdilerde büyüyüp eline siktiri boktan, kendisi ile alakası olmayan saçma sapan bir mesleği almış, her allahın günü hayata kitaba düzene küfür eden biriyseniz, o arzuladığınız yerlerde hiç hak etmeyen insanların var olduğunu bilerek, yeteneklerinizin ve kapasitenizin günden güne gözlerinizin önünde nasıl eriyip gittiğini görüyorsanız eğer; olmak istediğinizin çok uzağında yaşamaya terk edilmişsiniz demektir.
cami imamı. valla. minberden bağıra bağıra konuşan hocanın el kol hareketleri hoşuma kaçardı. cübbe sarık falan. sonra gel gör ki alnı secde görmeyen berduş olup çıktık.
somut bir meslek adı hayalim yoktu; fakat, takım elbise giyip, elde evrak çantası ile bir büyük bina içerisine girmeyi çok havalı bulduğumdan çok isterdim. ama adını koyamazdım işte, neydi bu, avukatlık mı doktor olmak mı her şey gelirdi aklıma ,ama iş adamı kavramı bir türlü gelmiyordu nedense.