taze durmayı unuttuğum şu şubat gününde
ben nasıl naif olsam
söyledim pek ince işlerim ben
sen bakar, dalar, konuşur ve şahlanırsın*
birden susturdum tüm dünyayı sen konuş diye
nasil sararsin kendini ilk defa toslayınca bir incelik abidesine
yarattın yenisini...
bildiğim tüm küçük hayatlar yıkık ya
sen onarma istemem
sevdiğin bu gözler sessizse
inan çok çok uzakta gerçeğim
koş dur, buyulu renkleri arasında bu gezegenin
herşeye sahipsin
emin ol bu içtenlik senin
ben zaten yaşarken bambaşka bir alemde
bildiğim tüm küçük hayatlar yıkık ya
ben onarma istemem
sevdiğin bu gözler sessizse
inan çok çok uzakta gerçeğim
sen kucuk prensim, varliginla fethettin mi sandin garip dunyamı?
bosa saydigin bak bunca beden zaferde, benimle yillar sonra
"bir gün üzüntün geçince (çünkü zamanla geçmeyen üzüntü yoktur) beni tanımış olduğuna sevineceksin. hep dostum olarak kalacaksın. gülmek isteyeceksin benimle birlikte. koşup pencereyi açacaksın. gökyüzüne gülerek baktığını gören dostların şaşıracaklar. onlara diyeceksin ki; "evet ne olmuş yıldızlara bakarken gülerim ben!"
Güzel kitap. Lakin iki eleştirim olacak. Birincisi kılık kıyafet kanunu ile ilgili yanlış bilgilendirme yapılmış. 1920 değil 1934 yılında gerçekleşti ve Atatürk'ü diktatör olarak göstermiş kitabında.
ikinci olarak dünya hakkında bilgi verirken 'orada yüz on bir kral (zenci kralları da sayarsak), yedi bin coğrafyacı..'vs diye giden paragrafta zencileri ayırarak söylemesi bana ırkçı bir yaklaşım olarak geldi. Apayrı bir gezegende yaşayan birisinin insanları kategorize ederek anlatacağını hiç sanmıyorum. Bu tam tersine dünyada yaşayanların yapacağı bir şey. Yani yazarın.
Bu eksiklikleri 2. dünya savaşı, emperyalist bir ülkenin vatandaşı olması ve savaş psikolojisine veriyorum.
filmi izlenmesi gereken, ilk görüşte çocuk kitabı gibi gözüken ama yediden yetmişe herkesin okumasında fayda olan bir kitaptır.
~ "insanlar nerde?" dedi küçük prens. "insan kendisini çölde çok yalnız hissediyor."
"insanların içinde de öyle hissedersin" dedi yılan, "arada pek fark yoktur ~
okuyanlar bilir içinde kıyafet devrimi yapan atatürk' e "diktatör" denilen bir bölüm var. bu yüzden bi dönem meb tarafından yasaklanmış, farklı çevirilerle piyasaya sürülmüştü.
benim şaşırdığım fransız bir yazarın hikayesini anlatırken türkiye ile ilgili bir örnek seçmesi. sebep ne ki?
(...)''Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. insanın gelenekleri olmalıdır.''
“Gelenek nedir?”
“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”