bugün

Güzel bir sorudur.

Çünkü bu sözün söylendiği tarihlerde ithalat gelişmediği için şehirli fabrikalardaki hammadde ihtyacı ve gıda gibi birçok açıdan köylüye muhtaçtı. Köylü orta halli şehirliden daha zengindi. ithalat abartılınca efendiler başkaları oldu.
Bunu aysun kayacı ya sorsana delikanlı.
Bu söz sarfedildiği esnada köylü ekonominin bel kemiği olmak yolunda ilerliyordu çünkü. Yüzyıllarca hapsedildiği ortaçağ karanlığından kurtulmaya başlamıştı. eğitimli, üretime katılan, dünyanın farkında olan ve ülkesini ayakta tutan bir köylü profili hayal edilmiş ve bu yolda ilerlenmeye başlanmıştı. Ne yazık ki ancak 20. yy ortalarına kadar sürdürülebildi bu ruh.
Atatürk, Enver Paşa tarafından Sofya'ya askeri ataşe olarak gönderilir. Bulgaristan henüz 5 yıllık bir ülkedir.

Üzgündür Atatürk istanbul'dan gittiği için.

Bir pastahane vardır Sofya'da. Diplomatik erkan, genel olarak o pastahanede kahvaltı yapmaktadır. Atatürk de orada yapar kahvaltılarını.

Bir sabah bir köylü girer pastahaneye. Bohçası vardır yanında, bırakır bir masanın yanına,oturur. Bir garson gelir,köylü süt ve kek ister. Garson ise köylünün pastahaneden ayrılmasını ister.

itiraz eder köylü. Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını. Köylü öfkelenir ve bağırmaya başlar.

"Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pasta, börek, çöreğin ununu ben üretiyorum. Peynirini, yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastana koyduğun meyveleri ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi? Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım" der..

Herkes suspus olur. Köylünün istedikleri masasına gelir, kahvaltısını yapar ve bir miktar parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider.

Tüm her şeyi izler Atatürk.

Küçük kareli not defterine şu notu düşer. "Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa millet olduk demektir "der ve ekler.

"KÖYLÜ MiLLETiN EFENDiSiDiR"...
Hepsi gandalfa benzediği için olabilir.
çünkü bu cümle kullanldıgında ülkenın en büyük üreticileri çiftçilerdi de ondan.