anadolu köylerinde yaşayan köylülerin akla getirdikleridir. tuvalet kağıdı kullanmazlar belki ama herşeyin doğal halini onlar tüketir. uzun ve sağlıklı yaşarlar. (bkz: ben köyümü özledim)
hormonsuz sebze, gdo'suz meyve, toprak, yeşil, horozlar, kediler, köpekler, inekler, koyunlar ve oyun nedir bilmeyen insanların pir ü pak dünyasında hep saf hep temiz kalmak. kalabilmek.
mutluluk. evet bu insanların şehirde yaşayanlara kıyasla, kendilerine yetecek miktarda o kadar ufak bir dünyaları var ki, endişe edecek, üzülecek, kaygılanacak şeyleri de bir o kadar az oluyor. onlar ellerindeki az olanla mutlu olabilirken, statü toplumunun bir parçası haline gelmiş şehirde yaşayanlar hep daha fazlasına sahip olamadıkları için mutluluğu onlar kadar yakalayamıyorlar.
onlar olmasa şehirde yaşayan milyonlar boku yerdik. domates yerine menemene ayfon mu koyacaktık? yumurta yerine ecnebi ayakkabısı mı haşlayacaktık.
bir gün köylü halkı asıl gücün kendisinde olduğunu fark eder de biz şehirlilerin onlara hiç bir değeri olmayan kağıtlar verip onları sömürdüğümüzü anlarlarsa boku yedik demektir.
burada yazanların hiç birisi köylüyü tanımıyor. romantikçe yazılmış ama kazın ayağı hiç de öyle değil. köylüler genelde cimridir. üç kuruş kaybetmemek adına bir sürü eziyete katlanırlar. çoğunluğu şehirliden zengin olduğu halde devletten tarla parası, kömür, çocukları için eğitim desteği alırlar. fakirlik hemen hemen yok gibidir.
mandıradan yeni çıkmış süt, ocaktan yeni çıkmış gözleme, kümesten alınan iki yumurta, bahçeden çıkan domates-marul-nane bi de bunları hazırlayan babaanne-büyükbaba ikilisi.