şimdilerde virane olan bir köy enstitüsünün kütüphanesindeki 'ispanyol klasikleri, italyan klasikleri... hatta macar klasikleri' raflarının hakkında çok şey anlattığı okullar. bu klasikler okunabiliyormuş yani. şimdi hangi 'güzide' lisemizde bunların esamesi okunuyor ki..
yine aynı viranede tuşları kırılmış, çürümüş piyanolardan tutun da akordeonlara kemanlara kadar türlü müzik aletleri de vardı. şimdi özel liselerde hatta üniversitelerde bulunmayan bu imkanlar 'köy çocukları'na sağlanabilmişti. yani isteyince oluyormuşun en büyük kanıtı bu okullar. tabi her güzel şey gibi 'kominist' yetiştiriyor damgasının vurulmaması imkansızdı.
türk köylüsünün gelişmesini istemeyen mandacılar yüzünden kapatılan enstitülerdir. unicef'in 20. yüzyılın eğitim projesi olarak seçtiği enstitülerdir. orada insanlara okuma yazma öğretilirdi. uyutulmamaları için. aldatılmamaları için. kendileri okusun kendileri anlasınlar diye. orada arıcılık, fidancılık, toprak işleme, marangozluk gibi her dalda eğitimler verilirdi. orada yabancı dil bile öğretilirdi. doğulu halkımız da eğitim görse idi yeterince, bugün ne pkk derdimiz olurdu ne irtica.
alıntı---
Köy Enstitüleri de, tıpkı imam hatipler gibi Türkiye'nin hiç bitmeyen tartışma konularından biri. Kapanmalarının üzerinden tam 60 yıl geçti. Ama hâlâ konuşuluyor. Çünkü Türkiye'yi karanlıktan kurtaracak çok önemli bir projeydi. Siyasetin kurbanı oldu.
Önceki hafta, Demirel'in konuk olduğu Genç Bakış'ta yine gündeme geldi. Demirel, çağını tamamladıkları için kapandıklarını öne sürdü. Ardından da gazetelerde bu yönde yazılar çıktı. Durum böyle olunca da Köy Enstitüleri'ne gönül verenler, fena halde kırıldılar ve ortak bir açıklama yaptılar.
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği ve Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı 'nın ortak açıklaması şöyle:
Köy Enstitüleri'nde bilimsel eğitim ve sanat eğitimi, "öğrenci merkezli" ve "iş içinde
eğitim" yaklaşımıyla verilmiştir. Tümü "okul" değil, "kurum"dur, klasik anlamda bilgi veren değil, tüm somutluğuyla "yetişme" vardır. Bu yaklaşım, bilginin işe yarar olmasını sağlamıştır; çünkü bilginin işe yaraması köklü bir sosyoekonomik dönüşüm projesi için gereklidir. Köy Enstitüleri ile yapılmak istenen bu değişimdir ve bu proje "köy" ve "köylülük" kavramlarının içine sığdırılamayacak kadar geniş kapsamlıdır. Demokrasi eğitimi verilmiş, köylüye kendi gücü fark ettirmiştir. işte bu anlayışın topluma yaygınlaşacağı ve sosyoekonomik dönüşümü hızlandıracağı korkusudur aslında Köy Enstitüleri'ne saldırıların nedeni.
Bugün hâlâ ülkemizin bu yaklaşıma ihtiyacı vardır. Köy Enstitüleri'ne karşı olmak ise bu değişimi istemeyenleri işaret etmesi bakımından bir gösterge gibidir.
Yaşadığınız istanbul'a, büyük kentlere bakın, dörtte üçü gecekonduyla çevrilmiş, köylü kentler olan sürecin yaratılmasında unutulan/unutturulan/oyları alınan/ama yazgısıyla baş başa bırakılan köy-köylü gerçeği hâlâ vardır.
Köy Enstitüleri'ni kuranlar, Köy Enstitüleri'ni bitiren genç öğretmenlerin köylere gitmesini istediler. Amaçları on binlerce köy çocuğunun Cumhuriyet'in eşit bireyleri haline gelmesi ve daha da ötesiydi. Gelecekte bir bölge üniversitesi olması da düşünülmüş olan Hasaoğlan Yüksek Köy Enstitüsü de bu amaçla kurulmuş, aynı zamanda tıptan mühendisliğe, ziraate uzanan bilim-teknik alanında gençlerin çağdaş bir yaklaşımla yetişmesi planlanmıştır. Yüksek Köy Enstitüsü kurulurken, daha 1943'te Tonguç şunu söylemişti: "Üniversite -o günün üniversitesi- oturan bir kurumdur, hareketsiz bir kurum. Biz bu kurumla 21. yüzyıla hazırlanamayız." Kendini yenileyemeyen, üretici olamayan, öğrencisi yönetime katılamayan, teknolojik gelişmelere katkısı olamayan, işsiz mühendisler, hukukçular, iktisatçılar, ziraatçiler yetiştirmekte başarılı olan, ne yazık çoktandır öğretmen de yetiştiremeyen bugünkü tabloya bakarak bu sözlerin ne denli doğru olduğu görülür.
Köy Enstitüleri'nin gücü, "ulusal" oluşundan ve gerçeklerimizin zorlanmasından doğdu. Ulusal kültürün yaratılmasında, halkoyunları ve türkülerin ilk kez ve her gün okullara girmesinde, halk sanatının keşfedilmesinde Köy Enstitüleri öncü oldu. O yüzden Türkiye dışında-UNESCO çevrelerinde, dünya pedagoji literatüründe ve bugün aktif eğitime geçen üniversitelerimizde programı ve uygulayımı büyük hayranlık yaratıyor, yaratmaya devam ediyor. Birkaç yıl içinde 17.000'e yakın erkek öğretmen, kızların okutulması en zor evrede 1.500 kadar kadın öğretmen, 7.500 sağlık görevlisi, 8.756 eğitmenin yetişmesini kimse küçümseyemez. Köy Enstitüleri'ne ilk darbenin vurulduğu 1946 yılında, köylerimizde 13.635 okul, 25.626 eğitmen ve öğretmen, 1.395.034 öğrenci vardı? Bu süreç devam etseydi hâlâ okuma yazma sorunlarıyla uğraşmaz, eğitimde başarı sıralamalarında en alttaki ülkelerden biri olmazdık.
Özetin özeti: Bu tartışma daha çok su kaldırır...
türkiye'de için çok büyük kayıp. can dündar imzalı belgeseli de izlenmeli derim. aşık veysel'in müzik dersi verdiği düşünülecek olunursa kalitesi anlaşılır.
17 nisan 1940 ta köylerde öğretmen ve eğitmenlerle tarım ve sağlık görevlisi yetiştirmek üzere kurulmuş kurum.
kültür hayatına damgasını vurmuş ve köy kökenli bir aydın kuşağı yaratarak aydınlanma mücadelesine kalıcı bir iz bırakmıştır.
oldukça tartışılan kurumlardır zira hasan ali yücel ve bu enstitülerin kurulmasında emeği geçenlerin mason dolayısıyla yahudimsi oldukları iddiası vardır.
eğitim düzeyi tartışılır.
atatürk ilkelerine uygunlukları tartışılabilir.
atatürk olsaydı ne derdi denebilir.
atatürk'ün aklına gelmemiş mi denebilir.
bir rivayete göre tuvalet vb alanların kız, erkek ortak kullanıldığı söylenen kurum.(bunun altında hitler'in alman üretme çiftliklerinin olduğu da söyleniyor.)
köylüler bu enstitüler hakkında ne düşünüyordu acaba denesi kurumlardır.
kemal tahirin bozkırdaki çekirdek adlı romanı köy enstitüleri ile ilgili yazılmış güzel bir romandır. dönemin siyasi yaşamını, köy hayatını ve enstitüleri anlamak için oldukça faydalı bir eserdir. okunması tavsiye edilir.
bugün, kuruluşunun 67.yılında anılan fakat kıymeti bilinmeyen unutulmaz güzellik. komunist yuvası diye ucuz karalama çabalarına girişen basit düşüncelere tek tavsiyem, oradan mezun bir güzel insanla gidin iki kelam edin bakalım, çevrenizdeki boş insanları, rezillikleri farketmenizi sağlayacak şeyler anlatır sizlere. şimdiki normal eğitimin bile ne kadar içler acısı haller aldığını hissedersiniz iliklerinize kadar.
yetiştirdiği komunistlere örnek olması açısından;
dedem köy enstütisünden mezun olmuş,köyde öğretmenlik yapmaktadır.bir grup köylü bir yerlerden duyup anlamımışlar güdümlü füze diye birşey,gelip sorarlar nemenem bir şeydir muallim bey bu güdümlü füze diye.dili döndüğünce açıklar dedem.sonra darbe olur jandarma kapıya dayanır muallim bey senin için komunist diyolar füze müze bişeyler anlatmışın yürü içeri...
evet,evet komunist yuvasıymış,iyiki kapatmışlar!
dönemin milli eğitim bakanı hasan ali yücel tarafından 17 Nisan 1940 tarihinde köylerde açılmış hem normal derslerin hem de köy yaşamına ait pratik bilgilerin öğretildiği okullardır. Köy Enstitüleri ile devlet sosyal hayatta yapılan devrimleri köye götürecek kişiler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Hasan Ali Yücelin açıklamalarına göre, devlet köyde halk üzerinde büyük bir etkiye sahip imamın sahip olduğu güce ve prestije alternatif olarak onun yerini alacak eğitimli kişiler yetiştirmeyi amaçlamıştır.
kapatılması büyük talihsizlik olan kurumlardır. kapatılmasını sağlayan zihniyet şu an ülkede at koşturmakta, bunu neden böyle yaptınız gibi gayet doğal, eleştirel soruları terbiyesizlik olarak algılamaktadırlar.
türkiye'nin gelişmiş memleketler arasına girebilme hevesine ve yurdum insanının 'çağdaş dünya halkı bireyi' olabilmesine dair 'gevşekçe' salladığı son veda busesi...
hakkında hiç bir şey okumaması muhtemel olan ve gazete okumakla bilgi edindiğini sanan bünyelerin komünist yetiştirdiğini sandığı enstitülerdir. bu gidişle hayat, kesin bilgiler edinmekten çok sanılarla geçecektir. yazıktır tabi.
insanların bilinçlenmesinden korkmamak lazım. her söylenene de inanmamak..
kapanmasından bir yıl kadar önce bu enstitüleri değerli ve önemli kılan şu gibi özellikleri kendilerinden alınmıştır;
-öğrencilerin seviyelerine uygun olmadığı gerekçesiyle klasikler yasaklanmıştır(ki bir öğrenci bir yılda en az 25 klasiği bitirmek zorundaydı)
-öğrencilerin yönetime katılması uygulaması kaldırılmıştır
-serbest okuma ve tartışma saatleri kaldırılmıştır v.s.
bu müfredat değişikliğinden sonra(ki pratikte köy enstitüsü diye bir şey kalmamıştır artık) resmi olarak "benzeri okulların varlığı" sebebiyle tamamen kaldırılmıştır.
(bkz: ağlamak istiyorum)
köy enstitüleri kurulduğu zaman bütün dünyada ses getirir, bütün dünya türkiye nin bu sistemine özenir. hala çok önmli pedagoji ansiklopedilerinde türkiye de bir zamanlar uygulanan bu sistem örnek gösterilir. neden?
-çünkü bu okullarda öğrencilere dersler daha doğrusu eğiti öğretim uygulamaya yöneliktir çünkü amaç nitelikli iş yapan öğretmen yetiştirmektir. örneğin fikikteki hareketli makaraları onlar ğla taşırken öğrenirler, okulun elektiriğini kendileri kurdukları dinamolar sağlar v.s.
-her öğrenci bir dönemde 25 klasik okumak zorundadır
-her cumartesi toplantıları olur. bu toplantılar öğrencilerin yönetimi ya da yine kendilerini eleştirmek içindir
aslen inönü tarafından kapatılmış olan okullardır. madem çok faydalıydılar o zaman daha sonraki sol iktidarlar ve/veya sol partilerin koalisyon ortağı oldukları dönemde neden niçin tekrar yapılandırılmadı dedirten okullardır.
köylü halkı "gereğinden fazla" aydın hale getirip,onlara sorgular bir kimlik kazanılmasından korkulduğu için kapatılan enstitülerdir. çünkü eğer kapatılmasalardı halk onların istedikleri gibi birer kuzu olmayacaklardı. kısacası bu ülkeyi karanlığa götürmenin ilk adımlarından birisi bu okulların kapatılması olmuştur.