"Ömrünün en güzel gecesini, ömrünün en korkunç gününün takip etmesi mi mukadderdi? Neydi bu içinden çıkılmaz meseleler? Neydi bu mavi göğe veya sevgili bir yüze bakmayı zevk olmaktan çıkaran hisler ve üzüntüler?.. Yusuf bunlara alışık değildi. Vaziyeti onu o kadar sıkıyordu ki, bir arşın eninde ve boyunda bir kafesin içine kapatılmış gibi, çırpınmak arzusu duyuyordu.
Kalbinin derinlerinde yerleşen bir saadet hissi şimdi ona, mevcut fakat erişilmez bir şey gibi görünüyor ve onun hırsını daha çok arttırıyordu.
Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz, öldürmeye mecbur kalıyordu?.. Niçin? Kimin için?..."
hüzünlü bir sebahattin ali romanıdır. Sonlarına doğru iyice insanı rahatsız eden olaylar cereyan etmekdir. insanın içine öküz oturur. tabi bunlar romanın ne kadar başarılı olduğunu da göstermektedir. Kesinlikle tavsiye edilir.
"Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir. Kuru ve sabit gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığı; yavaşça kalkıp inen göğsün içinde nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt içinde üzülür..."
keşke hiç okumasaydım dediğim roman. yusufun düştüğü halleri okudukça sanki kalbim bir mengeneye sıkıştırılmış gibi daraldım, içimi afakanlar bastı, hikayenin nereye gideceği belliydi ama bende buna dayanacak takat kalmadı.
sabanattin ali genç yaşında öldürülmese kimbilir daha ne şaheserler yazacaktı. böyle bir üslup, böyle bir karakter tasviri görmedim ben. okudukça o sayfalardan içeri girmek 1900 lü yıllara gitmek istedim. eğer gidebilsem şahendenin boğazına sarılıp onu gebertmek için hiç tereddüt etmezdim. hele kaymakamı, şakiri, kumandanı, hacı ethemi, hilmi deyyusunu mermilerle delik deşik eder sonra etlerini parçalar köpeklere yedirirdim ama muazzeze de iki tokat atardım.
ben hiçbir kitabın etkisinde bu kadar kaldığımı hatırlamıyorum.
46 yaşındaki ilk okul mezunu annem in bile tarifsiz bir hevesle üç günde bitirdiği sabahattin ali kitabı. Aşkla okunur, okutulur. Okunmalı, okutulmalıdır.
sabahattin ali'nin edebiyatımıza kattığı, kendini keşfetmeye çalışan yusuf'un başından geçen olayların büyük bir ustalıkla anlatıldığı eserdir. içinde fırtınalar kopan yusuf'un dış dünyayla mücadelesi.
bir kere başlarsanız sonu gelene dek elinizden bırakamayacağınız kitap.
iyi bir kitap diyebiliriz ama efsane bir kitap kesin okumalısınız diyemem,bu kitap için.kitap sanki bana yarım gibi geldi,bazı olaylar tam anlatılamamış,bazı olaylar eksik kalmış ,kitap sanki yarıda bitmiş gibi.
"hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi."
Sabahattin Ali`nin yetim bir çocuk olan yusufun kuyucak kasabasındaki yaşamı ele alınır okunmayı hak eden edebiyatın değerli kaleminden çıkmış nacizane bir eserdir okuyun okutun .
Bir sabahattin ali romanı. Baş karakteri olan yusuf yetim bir arkadaştır ve Aydın'ın doğu tarafında nazilliye gelmeden önceki son duraklardan biri olan kuyucak ilçesinde doğmuştur. Tam klasik bir anadolu kasabası yani.
türkiye gerçekleri ile örtüştüğü sebebiyle gözümde kat kat güzelleşen sabahattin ali romanı. bu adamın kitaplarının gerçekliği hep insana tokat atardı ama kuyucaklı yusuf kelimenin tam anlamıyla dayak atıyor. bu anlamda, sabahattin ali'yi sabahattin ali yapan o mutsuz son gerçeği bu kitapta da çok tatmin edici bir sonuç veriyor.
bir yandan da 1930larda yazılan o romandan bugüne hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz, üzücü tabii.
yine para sözü geçen tek varlık. eğer paran varsa, adam öldürebiliyorsun.
hala 15 yaşındaki kızlar alınıp satılıyor.
ve hala 15 yaşındaki kızlara devletin en kıdemli mertebelerindeki insanlar iğrenç şekillerde sahip oluyorlar. (bkz: tecavüz eden komiser yardımcısı)
--spoiler--
yanlış bilmiyorsam kitap bir üçleme olacakmış ancak sabahattin ali'nin ömrü yetmemiş, daha doğrusu yetirilmemiş. zaten bir anlamda eksik kalan bir şeyler de var, kübra gibi. muazzez tercihi, kübra kaderi idi yusuf'un bence. muazzez ile erişemediği saadete onla erişecekti. belki de sabahattin ali bunu bir ask üçlemesi değil, mücadele üçlemesi yapacaktı. eğer öyle olsaydı da kesinlikle bir yerde ince memed ile örtüşürdü.
--spoiler--
kitabın ilk satırında gözünüzde biriken gözyaşları son sayfalarda hadsizce bırakıyor kendini. böyle eserler kolay çıkmaz, okuyun okutun.
edit: kitabın arka kapak yazısında spoiler veren yky'yi kınıyorum.
Sabahattin ali'nin ustalık eserlerinden biri. Okumadıysanız mutlaka okuyun, okuyup da beğenmedim diyen kimse görmedim su zamana kadar. tabi benim için kürk mantolu madonna kadar olamaz ama ikisinin yeri de ayrı.