zariyat 47, ayet kesin, yalnız geçen kelime "gökler"...genişleme fiili de kesin, zaten kimse anlamamış o ayeti, herkes bi not düşmüş, kimisi gerçeğe çok yaklaşmış, kimisi de çok çok uzaklaşmış.
kuran´da kesin olarak evrenin genişlediği, geçiyo, ister inanın, ister inanmayın.
islamın ortaya çıktığı dönemde, insanlar dünyanın düz olup 15 katlı bir apartmanın 8. katı olduğuna inanıyolardı (apartman dediysem gözünüzde canlansın diye, 7 kat yukarı cennet katları, 7 kat aşağı cehennem katları). dünyanın aslında güneşin etrafında döndüğünün ortaya çıkması bile her şeyi allak bullak etti.
yeryüzünü serip,
" gıpraşmaması " için,
dağları kazık niyetine çakan bir ' bilim ' sahibinin,
sema kavramından " uzayı ve genişlemesini " çıkarmak,
new age mumin's sallamasıdır.
Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, on dört asır önce indirilen Kur’an-ı Kerim’de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)
Bu ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kur’an’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir.
Türkçeye “Şüphesiz Biz genişleticiyiz olarak çevrilen Arapça “innâ lemûsiûn” ifadesindeki “mûsiûn” kelimesi, “genişletmek” anlamına gelen “evsea” fiilinden türemiştir. “Le” ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek “çok fazla” anlamı katmaktadır.
Dolayısıyla bu ifade; “Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz” anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kur’an’da bize bildirilenle aynıdır.
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hâkim olan tek görüş, “evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği” şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak “genişlediğini” ortaya koydu.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır.
Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlar. Her şeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli “genişleyen” bir evren anlamına gelmektedir. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.
Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.
Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kur’an’da asırlar önce açıklanmış ve evrenin genişlemekte olduğu açıkça bildirilmiştir.
Bu ise Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu çok parlak bir şekilde göstermektedir. Zira 20. asırda ancak keşfedilebilen bilimsel bir gerçeğin, bundan 14 asır evvel bir beşer tarafından haber verilmesi ancak şu iki şeyden biri ile mümkündür:
1- Bir beşer bu bilimsel gerçeği tek başına keşfetmiştir:
2- Bu haber, evreni yaratan ve onu genişleten Allah’ın haberidir.
Birinci şıkkı kabul etmek mümkün değildir. Çünkü on dört asır önce, teleskopun isminin bile bilinmediği bir devirde, son derece gelişmiş dev teleskoplarla ancak keşfedilebilen bir hakikatin keşfi mümkün değildir.
Hatta bu sebepten dolayıdır ki, Dünya tarihinin en büyük dehaları bile gözlemleriyle ve formülsel uğraşlarıyla genişleyen dinamik Evren modelini çizememişlerdir.
Demek bu haber, on dört asır önce, teknolojinin olmadığı bir dönemde, çölde yaşayan ve okuma yazma bilmeyen bir beşerin kendi sözü olamaz.
O halde geriye iki şıkkı kabul etmekten başka bir çare yoktur ki; bu haber, evreni yaratan ve onu genişleten ve bu mucizevî haberi Elçisi Hz. Muhammed (S.a.v.) ile insanlara haber veren Allah’ın haberidir. Ve bu haberin geçtiği kitab da O’nun kitabıdır.
Bir kitap düşünün, bilimin ancak 100 sene önce keşfedebildiği bir hakikati, tam 1.400 sene önce haber veriyor. Ve bir insan düşünün, bilim adamlarının yakın tarihte keşfedebildiği bir hakikati, yine tam 1.400 sene önce bildiriyor. Acaba, bu kitabın ilahi bir kitap ve bu zatın fevkalade bir zat olduğu hakkında hiç şüphe edilir mi?
Kur’an-ı Kerim tam 1.400 sene önce evrenin genişlediğinden haber vermektedir. Zariyat suresinin 47. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulmaktadır: “Biz göğü kudretimizle bina ettik ve şüphesiz biz onu genişletiyoruz.” Türkçeye “Şüphesiz biz genişletiyoruz.” şeklinde çevrilen ifadenin Arapçası إِنَّا لَمُوسِعُونَ şeklindedir. مُوسِعُونَ kelimesi, “genişletmek” anlamına gelen أَوْسَعَ fiilinden türemiştir. Başındaki “lâm” ise, lâm-ı tekit olup, takip ettiği isim ya da sıfata vurgu yaparak “çok fazla” anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade: “Biz evreni çok fazla genişletiyoruz.” anlamına gelmektedir.
Kur’an’ın evrenin genişlemesinden haber veren ayetini bu şekilde tahlil ettikten sonra, şimdi de bu konuda ilmin ne dediğine bakalım:
20. Yüzyılın başlarına kadar bilim dünyasında hâkim olan tek bir görüş vardı. Bu görüş, evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri aynı şekliyle süregeldiği görüşüydü. 20. Yüzyıla kadar hiçbir bilim adamı evrenin genişlemesinden bahsetmemiş, bırakın bahsetmeyi belki bunu hayal bile etmemişti.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre 20. yüzyılın başlarında, evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar. Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllarda yapılan gözlemlerle de kesinlik kazandı. Her şeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, “sürekli genişleyen” bir evren anlamına gelmektedir.
Evrenin genişlemesini daha iyi anlayabilmek için şöyle düşünebilirsiniz: Evreni, şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünün. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.
bu müslüman bilim adamları kuran'ı bu kadar okuyup burada öngörülmüş bilimsel olayları gerizekalıdalar mı bulamıyorlar acaba. madem kuran'da yazıyor bunu neden müslüman bilim adamları bulamıyor. bazıları da demişki müslüman bilim adamları buldu. ulan ben anlamadım nerede hangi kitapta geçiyor bu müslüman bilim adamları neyi bulmuşlar arkadaş.
bak richard dawkins'in bir tweetini hatırlatayım size
"Dünyadaki tüm Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı Cambridge Üniversitesi bünyesindeki Trinity Koleji mensuplarının aldığından azdır."
o yüzden big bang teorisini müslümanlar bulamamıştır. bahsetseydi müslümanlar bulurdu stephen hawking gibi ateizmin büyük savunucusu olan bilim adamı bulmazdı değil mi.
okumayan, okuduğunu da anlamayan ve milleti kendisi gibi okumayıp cahil zanneden bir avanak aptinin ortaya attığı iddia. adama derler ki "boşuna uğraşma hz. kur'an'a gücün yetmez."
bak 1400 sene önce inen yunus suresi 90, 91 ve 92. ayetlerde ne deniyor:
90. israiloğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, israiloğullarının iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım dedi.
91.Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.
92.Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir.
kuran´da o cümlenin gelişi son derece açık olduğundan, zırva bir iddiadır.
"cinlik" şöyle olur, asıl metinde öyle bir şey yazmaz, zorlaya zorlaya öyle bir çeviri uydurulmuş olur. o zaman cinlik konusunda konuya değinenlere hak veririz.
ama kardeşim,kuran bir kitaptır, yazılı metindir. doppler etkisi gerçekte mevcut olan olayın keşfedilmesi durumudur. yani eğer bu bilgi başka bir kaynakta, daha önceki bir kaynakta yazılıysa, sürüsüne bereket kuran nüshası var dünyada, o etki keşfedilmeden önce yazılmış...aç topkapı sarayındaki kuran´ı bak. eğer orada da aynı şekilde yazılıysa, eşşek gibi kabul etmek zorundasın.
haaa çevirmen çevirmemiş...çevirmen astronom´mu, gökbilimci mi, önünde bi kitap var, bu kitap o zaman kadar duyulmamış, görülmemiş bir iddia´dan dem vuruyor. sen şimdi hubble bu olayı keşfetmeden önce bu ayeti nasıl çevireceksin?... aynen o adamların yaptıkları gibi, ayeti olduğu gibi çevirir, altına "burada böyle yazıyo, biraz garip tabii , ama yazanı biz çevirdik" dersin, ki öyle de yapmışlar zaten.
kuran´da başka bir sürü böyle ayet var, al sana kıyamet 3-4:
"...insan kıyamet günü kemiklerini biraraya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?...bizim onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter..."
şimdi burada "parmak uçlarının düzenlenmesi" diye bir ifade geçiyor. "düzenlemek" oluşturmaktan başka bir şey. eskiden bunu da çekimser bir şekilde çeviriyorlarmış. parmak izinin nasıl bir özelliği olduğu bilinmediği için.
buradaki soru, "parmak uçlarına kadar yaratmak" ya da "parmak uçlarını bile düzenlemeye kadir olmak" ifadelerinin hangisinin kuran´da geçtiği sorusudur. kesin olarak 2.cisi geçer.
bu zariyat 47´deki olay da çevirmenin ne çevirdiği değil kuran´da ne yazdığı konusudur. "çevirmenin cinliği" iddiasındaki şahıs, kuran yazısında - yazılı olduğu için çok basit birşeydir bu- evrenin genişlediği ifadesinin geçmediğini kanıtlaması gerekir. bu iddiasını kanıtlayamaz. eline tarihi bir kuran alır, açar, bakar, ve der ki "bak burada öyle yazmıyor"...bunu yapabiliyor mu?...yapamaz. o zaman o iddia asılsız bir iddia olmuş olur.
zariyet suresi 47. ayet-i kerimede yazıyor. ama bir de şu var. tek sorunun buydu ve bunu kanıtladık diye sen müslüman mı oldun? hayır. sadece bir şeyleri bastırma çabası. aklın almaz, çünkü akıl mantık işi değil. ben sana Allah'ın varlığını ispatlayamam, sen de bana yokluğunu. iman zaten görmediğine olur. Allah herkese kendini gösterse zaten iman edersin, etmeyen kalır mı? imtihan nerede o zaman? her şeyin bir vakti saati var. zamanı geldiğinde zuhur eder. ama sen az sonra yine forumlarda didik didik açık aramaya devam edeceksin. bu nasıl tatmin edilemeyen bir egodur? ben bu sırra eremedim ne çare?
asıl olan burada bilim ile dinlerin yıllardır birbiri ile barışmamasıdır. halbuki kuran-ı kerim bilim i destekleyen bir yöndedir. kaldı ki kutsal kitaplar arasında bilim e en yakın kitaptır. ayrıca kuran-ı kerim harakesiz arağça ile yazılmıştır. yani saf arapça ile. bir harfin 20 den fazla değişik anlama geldiğini göz önüne alırsak çeviri yapan kişiler de de hata olabilir. lakin arapça bilen insanlar daha rahat tercüme yapabilirler. zariyat süresindeki ve bir çok süredeki '' biz '' kelimesinin anlamı melekleri kapsamaktadır. Yani Allah tektir bundan şüphemiz yok lakin meleklerde işin içersine girince ( bu cümleleri cebrail (a.s) Hz.muhammed ( s.a.v. ) aktardığını biliyoruz. ) daha mantıklı gelmektedir. kuran da yazılı bir çok şeyin açıklaması vardır, hiç bir zaman açıklamasız bırakmamıştır. ( ahiret hariç ). bu konular üzerine çok tartışma olur uzar gider. kişi nasıl anlamak istiyorsa öyle anlar ve yalan yanlış anlatabilir.
kuranın havaya bakılarak yaşayan bir adam tarafından yazıldığını düşünen kimseler hayatlarının gafletlerine düşüyor olabilirler doğrusu. çünkü bu adam denize de bakmış.
rahman suresi:
19-) Salmıştır (melekiyet ve hayvaniyet; şuur ve bilinç) iki denizi; kavuşup kucaklaşıyorlar.
20-) Aralarında bir berzah var, birbirinin sınırını aşamıyorlar (ikisi de kendi boyutunda gereğini yaşıyor).
Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or..._rahman.htm#ixzz1pp0ei6CZ
çölde yaşayan adam denizi, okyanusu nereden buldu? o yılda bunu neyle test etti neyle kanıtladı? neyin kafasını yaşıyorsunuz siz lan, havaya bakarak yazmış, rahatsızmısınız olum?
zariyet suresi 47 ayete gelecek olursak. arapça o kadar lanet bir dildir ki, eski türk filmlerine bile alay konusu edilmiştir. ağızdan 3 saniyelik bir ses çıkar arapça bunun türkçeye tercümesi 15 saniye sürer belki de daha uzun. bu neden ile kuranın orjinal dilinden türkçeye çevrilen hiç bir kitap tam manası ile gerçeği yansıtmaz (tam olarak yansıtmaz). ergen hormonlarınız sizi dürtüp allahı sorgulamaya başladığınız da, yetmiyormuş gibi siktiğimin sorularınıza burada cevap aramak için yarım akıllı kodaman cahillerin kafalarını bulandıryorsunuz konuyu buraya taşımak ile. gidip kendin öğrensene alnını öptüğümün einsteinı.
al buda 47. ayet
Semâya (Evren'e ve de beyin kapasitesine) gelince, onu elimizle bina ettik ve muhakkak ki biz genişleticileriz (boyutsal oluşumlarla - varlıklarla - idrakını genişletmek suretiyle, beyindeki kullanılır alanın genişlemesiyle)!
Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or...zariyat.htm#ixzz1pp2NETb9
koduğumun diyanetinden de okumayın şunları adamın çevirisine bak
47.
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.2
48.
Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
kuranı böyle sığır gibi çeviren insanların yatacak yeri yok. aynı sureyi birde buradan okuyun o zaman gerçekten bir anlam ifade edecektir.
47-) Semâya (Evren'e ve de beyin kapasitesine) gelince, onu elimizle bina ettik ve muhakkak ki biz genişleticileriz (boyutsal oluşumlarla - varlıklarla - idrakını genişletmek suretiyle, beyindeki kullanılır alanın genişlemesiyle)!
48-) Arzı da (enerji hatları - sinir sistemiyle) döşedik... Ne güzel döşeyenleriz!
Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or...zariyat.htm#ixzz1pp3JbUFH
yanlış bir iddiadır. kuran evrenin genişlemesinden bahseder.
zariyat suresi 47 : ...kuşkusuz, göğü (semayı) - evren kuran da alem olarak geçer- biz yarattık ve biz onu aynı zamanda genişleteniz" "genişleten de biziz."
bu ayet de bu kadar açıktır yani.
sema alemininin genişlemesi konusu, evrenin genişlemesi konusu bulunmadan çok önce bir zamanda da kuran´da yazılı olduğundan, eski kuran tercümelerinde bu ayetle ilgili dipnot düşülmüş, "yani biz bunu "allah´ın kudretinin genişlemesi" diye çeviremiyoruz, çünkü cümlenin gelişi resmen genişleyenin kudret değil evren - sema alemi- olduğu şeklindedir" denmiştir. yani çeviren ayete bi anlam verememiş, "günah benden gitsin" diye de not düşmüş adam.
durum bundan ibarettir, öyle üstünde pek tartışılacak bir durumu yoktur. kuran´da evrenin genişlemesi konusu, bariz olarak ortaya konulur, ve çok da kesin bir şekilde ortaya konulur. yani öyle, diyor mu demiyor mu, falan diye bi tartışma olamaz bu ayet hakkında. ortada öyle pek yoruma açık bir cümleleme yok, çünkü. ayet de "biz yarattık, yaratmakla kalmadık bi de onu genişletiyoruz" der. elmalılı hamdi efendi mesela, bunu direkt böyle çevirmiştir. bu kadar da kesin yani. yani yarattığı şeyi genişletir, orada bahsedilen "yaratık" evrendir. bu kadar basit.
melek 1: yahu biz indirecez bu kuran ı da hiç evrenin genişlemesinden bahsetmedik
melek 2: yaaa unuttuk işte, boşver onunla insanoğlu uğraşacak nasılolsa, indirelim gitsin
ilk ayet bize ne diyor oku fakat öyle bildiğiniz okumak değil evreni oku diyor esasında ilk ayette her şey anlatılıyor biz aciz kullara sen evreni bir oku bak bakalım arı neden bal yapıyor neden mi? senin için allah-u teala ayette ne diyor " biz her şeyi insanın emrine verdik " inek neden süt yapıyor senin için. balığın içinde bulunan omega 3 yağı yine senin için güneş su toprağa hayat vermeye vesile oluyor yine senin için işte ondan oku diyor yaradan bak evrenin genişlemesini de okuyarak bulabilirsin fakat sadece iki tane kör olmamış objektif bakan iki göz lazım.
"eğer allah varsa neden çocuklar acı çekiyor" gibi gerizekalı ifadeleri bile görmüştü bu bünye ama kuran'ın ...'dan bahsetmemesi gibi bir anti-tez ile ilk defa karşılaşmasına vesile olan absürd soru. kuran'da sinema teknelojisinin 3d seviyesine gelmesinden bahis olmamasından mütevellit hepimiz akşam ezanına müteakip ateist oluyoruz. bismillah.
Bakara suresi 6-7 nolu ayetler durumu farklı bir şekilde tarif eder. Muhkem ve müteşabih olmak üzere ayetler tanımlanmıştır. Kesin ve yoruma açık olarak yani. Sen neyi anlamak ve neyi aramak istersen onu bulursun elbet.