köyde bir yaz aktivitesidir...yaz tatillerinde bikaç haftalığına köye gidenler bilir..babaannem de zorla göndermişti beni, babam da duyar duymaz çıldırıp ikinci gün göndermemişti *...el kadar çocuğum daha kendi alfabemi ezbere sayamıyorum, hiçbir işe yaramıyacak harfleri, heceleri niye öğreniyim...bi de şöyle birşey var o kurslar da kuran okumayı öğreniyosun, yalnızca arap harflerini bildiğin için yazılan sesleri çıkarmayı öğretiyorlar, yazanı anlaman falan mümkün değil...bu nasıl bir cehalettir anlamadım, milyonlar bir saçmalığın peşinde.
şahsım fikrimi belirtmem gerekirse kuran kurslarına çocuklar ne çok küçük yaşta gönderilmeli ne de yaşı ilerlediği zaman. 6-7 yaş biraz küçük olabilir ama kuran kursuna rahatlıkla 9-10 yaşındaki çocuklar gidebilir. o da güvenilir hocalara gönderilmek maksadıyla malumunuz kuran kursu adı altında heryerde ne pislikler dönüyor, onun için çok dikkatli olmak lazım, kuran kurslarına giden kişilerden de allah razı olsun.
bazı allah rızası için öğretiyorum diyen hocaların 7 yaşındaki çocukları arapça okuyamadığı için dövebildiği mekanlardır.
(bkz: öyle anne babanın götüne koysunlar)
arap harflerini telaffuz ettirme ve arap dili'in inceliklerini öğretme sanatı'nın işletildiği sektör.
gerçek anlamda olan kur'an ahlakı, temel mesajları, iyiliği, hoşgörüyü öğretmek yerine arap dili ve edebiyatı öğretenlerin; evvel zamanda arapça şarkı söyleyip ''evet, burada allah şöyle buyurmuştur' diyenlerinden hiçbir farkları yok.
sonuncusu ve en önemlilerinden bir tanesi de çocuklara müthiş dayak eğitimi veriyorlar. dil ve dayak hocaları, siz daha çok cuma hutbelerinde kadına şiddetten bahsedersiniz. ama, ilk olarak kendi ahlakınızı gözden geçirmeyi unutmayın.
çocukluğumun cehennemi. nefret ederdim oralardan. anne babam zorla gönderirdi beni oralara. git de dinini öğren çocuğum derlerdi sürekli. gittim. sonra ne mi oldu? bi bok olmadı. bu da böyle bir anımdır.
doğru hocaların elinde mükemmeldir. yanlış hocaların elinde facia.
kimisi var dinden soğutur, kimisi var dünyaya bakış açınızı değiştirir. iki farklı örneği vermek isterim.
bir kuran kursu hocasıyla geçen sohbetim,
-aynı anda kabe ve ülkene saldırı düzenlense hangisini korursun? yani dinini mi? ülkeni mi?
+kabeyi!
-hayır önce ülken.
+neden?
-kabenin ve dinin sahibi allahtır. koruyucusu odur. biz kimiz onun gönderdiğini koruyacağız? önce ülken, sen ülkeni korursan dinini ülkende yaşatırsın.
başka bir kuran kursu hocası,
-yahudiler neden zengin biliyor musun? veya türkiye niye gelişemedi?
+niye?
-çünkü adamlar dinlerine bağlı.
+nasıl yani?
-haftasonu gelsin hiçbirini bir elektronik cihazla uğraşırken bulamazsın. mesela bir haham mikrofonla vaaz vermesi istenince reddetti. koskoca salona çıplak sesle hitap etti. ya biz? askerde namaz kılmak istesen komutanlar izin bile vermiyor. biz işte bu yüzden gelişemedik.
ben yorum yapmayacağım doğru hangisi yanlış hangisi siz seçin. uydurma veya yalan diyecek varsa bu diyaloglara, o çok inandıkları allah'ın katında karşılaşma dileğiyle...
adamın biri bize çok önemli bir mesaj gönderir, anlamamızı ve uygulamamızı ister ve biz de emredersiniz komutanım naraları atıp adamın mektubunu şarkı gibi okumaya çalışır, üstelik bunun için resmi kurumlar açarız! Bu Resmen dalga geçmektir.
Not: engerek esprisi kötüydü kabul ediyor ve özür diliyorum!
Kendi dinini bilerek yaşanması en güzelidir. Bende gittim kuran kursuna çok iyi bir hocamız vardı. Kuran okuyorduk ancak anlamını öğrenmiyorduk, şimdi bu bilgilere ulaşmak çok daha kolay, araştırıp öğrendikçe insana zenginlik katıyor. Bilinmesinde fayda vardır.
hayatımda bir kere eniştemin zoruyla gittiğim kurstur. bir yaz teyzemlere gittiğimizde (evet babam memur), eniştem benle yaşıt olan kuzenimi kuran kursuna göndermek istedi. o da çamura yatmak için "cesur da gelmezse gitmem." deyince koca adamın daha ufacık velet olan benden ricası üzerine gitmiştim. dua falan ezberletiyorlardı, harfler, heceler. ben kurana geçemeden tatil bitti zaten. aklımda daha çok bizim keratanın şebeklikleri kalmıştır. çocuk abdest almaya üşenir yolda inşaat kumuyla teyemmüm yapardı. tam konsantre olmuşken kulağıma eğilip "cesur ben osurdum." demişti bir kere de. "onca saat sanki hiç mi yoktur osuran?" diye de savunmuştu kendini. on sene geçti üstünden hala konuşur güleriz.
bi ara ciddi ciddi gittiğim kurs.
ne ciddi bu işe kendini kaptırmış çocuklar vardı.
bi dili anlamadan okumak ve kusursuz okumaya çalışmak zaten sadece çocuklar için mantıklıydı.
ama güzeldi caminin içinde halıda koşturmak.
enteresan hikayeler dinlemek.
ve en hüzünlüsü.
minberin tepesine tırmanıp o ufak perdenin arkasında kutsal bişeyler görecem diye beklerken elektrik süpürgesini görmekti belkide.